20. yüzyılın başında Fransa’da Dışişleri’nde görevliyken karikatürle ilgilenmeye başlayan Cemil Cem, sonraki hayatını bu sanata vakfetti. Önce Kalem dergisinde çizen, sonra kendi adını taşıyan dergiyi çıkaran sanatçı, özellikle 2. Abdülhamid’i eleştiren çizimleriyle öne çıkacak; İttihat Terakki döneminden sonra, cumhuriyet devrinde de takibata uğrayacaktı.
KALEM DERGİSİ / 1908 – 1911
Kalem dergisiyle başlayan müthiş macera
Mehmet Cemil Cem (1882-1950), 1899’da Vefa İdadisi’nden mezun olduktan sonra İstanbul’da hukuk eğitimi aldı; sonrasında Hariciye Nezareti’nde (Dışişleri Bakanlığı) göreve başladı. 1903’te Nice ve Toulon Başkonsolosluğu yardımcılığına, sonrasında Paris Büyükelçiliği katipliğine atandı.
Bu görevleri sırasında Fransız karikatüristlerin işlerinden etkilendi ve büyük yeteneğiyle özgün bir çizim-anlatım tekniği geliştirdi. Bu sırada Salah Cimcoz (1875-1947) ve Celal Esat Arseven (1875-1971), 2. Meşrutiyet’in ilanının ardından gelen özgürlük havasıyla, 16 sayfalık Kalem karikatür mecmuasını çıkarmaya başladı. İlk sayısı 3 Eylül 1908’de çıkan dergi, 29 Haziran 1911’e kadar 130 sayı yayımlanacaktır.
Kalem, Fransız Le Rire (Kahkaha) mizah gazetesinden esinlenmişti. 4. sayıdan itibaren eski harfli Türkçe ön kapağa ek olarak, Fransızca yazılı arka kapakla da çıkmaya başladı. Çizer kadrosunda da Fransız etkisi vardır. Dergide Sedat Nuri İleri’nin (1888-1943) yanısıra Le Rire’den de bilindik isimler görülür: A. Rigopoulos, L. Andreas, Ion, Pahatreas, A. Scarselli, Georges d’Ostaya, Plaicek.
Bu dönemde Paris’te diplomat olarak bulunan Cemil Cem de, Kalem’e karikatürler göndermeye başlar. İlk karikatürü, derginin 22 Ekim 1908 tarihli 8. sayısının 8. sayfasında tam sayfa olarak yayımlanır. Bu ilk çizimde Hariciye Nazırı Tevfik Paşa vardır. Refik Cevad Ulunay, 14 Nisan 1950 tarihli Yeni Sabah gazetesinde bu ilk karikatür için şöyle yazar: “Karikatür, Bulgar Maslahatgüzarı Geşof Efendi’nin, Hariciye Nezareti tarafından verilen ziyarete -ecnebi sefirleri ile birlikte- davet edilmemesi üzerine çıkan ihtilafa aitti. Orada Hariciye Nazırı Tevfik Paşa birkaç çizgi ile o kadar canlı surette tasvir edilmişti ki ondan sonraki nüshalarda Cem imzası halk tarafından takdirle aranmaya başladı.”
Gerçekten de bir sonraki, 29 Ekim 1908 tarihli 9. sayıda iç sayfalarda yine Cem imzası vardır. Bu defa, belki de sonraki yıllarda en çok çizeceği ve yereceği 2. Abdülhamid’i hokka oyunu oynarken hicveder. Aynı sayının 11. sayfasında yine Abdülhamid’i uzun burnu ve çelimsiz hâliyle, “Bilmece” başlıklı karikatürle çizer. Cemil Cem, modern çizgilerle kurguladığı portre çizimleriyle bir ekol oluşturmaya başlamıştır: Politik portre çizim ekolü.
Turgut Çeviker, Silah ve Meşale (Adam Yayınları, 1989) kitabında, “Cem, Gustave Doré, Jean-Jacques Grandville, Jean-Louis Forain ve Sem (Georges Goursat ) gibi Fransız karikatürcülerden esinlenmiş, neredeyse bir sentez karikatürüne ulaşmıştı” diye yazar ve Cem’in Kalem’deki çizgileriyle Türk karikatürüne katkısını şöyle ifade eder: “(Kalem), şefi Cem olan bir orkestra gibidir. Bu güçlü ve inançlı çaba, Türk karikatüründe ilk devrimi gerçekleştirir. Kurtuluş Savaşı yıllarında (1919-1922) geliştirilecek olan karikatürün ana çizgilerini bu kadro belirler.”
Kalem’in 19 Kasım 1908 tarihli 12. sayısında Cemil Cem ilk defa kapaktadır. Cem, muhalif ve sivri kalemiyle iç sayfa çizimlerinden kısa sürede kapağa terfi etmiştir. İttihat ve Terakki’nin kurucularından Ahmed Rıza Bey nişan talimi yapmakta ve talim sırasında 2. Abdülhamid hedef alınanlardan biri olarak yer almaktadır. Karikatürün altyazısı şöyledir: “Nişan talimi. Birini düşürdük. Bakalım öbürlerine.”
Kalem’deki bu ilk kapak çiziminin ardından birçok kapakta artık sadece Cemil Cem imzası vardır. Cem rüştünü ispatlamıştır; karikatürde yeni ufuklara, yeni maceralara yönelmek için sabırsızlanmaktadır.
İLK KARİKATÜR ALBÜMÜ / 1909
Abdülhamid sürgüne, çizimleri ise albüme
Cemil Cem, Kalem’de çizerliğini sürdürürken 18 karikatürden mürekkep, bordo kapağında büyükçe “Djem” imzasının ve “1” ibaresinin olduğu bir karikatür albümü yayımlar. Doğan güneşe doğru, memleket kapısını örümcek ağlarından, baykuşlardan ve softalardan kurtarmış gururlu bir Türk askeri vinyetinin yer aldığı büyük boy (25×38 cm) bir karikatür albümüdür bu. Albümün sağ alt köşesinde matbaa olarak Galata’daki “Imp. Chanth” ismi ve “Constantinople 1909” ibaresi vardır.
Kimisi daha önce Kalem’de yayımlanmış kimisi yeni karikatürlerden oluşan albüm 1909’da bastırılan 31 Mart Vakası’nın ardından 2. Abdülhamid’in Selanik’e sürgüne gönderilmesi sonrası başına gelenleri anlatır. Albümün en önemli özelliği ise Türkiye’de o güne kadar yayımlanan ilk Türkçe karikatür albümü olmasıdır.
Cemil Cem, fevkalede lüks ve özenli bir baskıyla, bordo ve yeşil kalın kartonlar üzerine, harici olarak basılan; siyah-beyaz karikatürlerin üst kısmından büyük bir emekle tek tek yapıştırılarak sınırlı sayıda basılan bu müstesna ilk albüme imzasını atar. Sayfaları numarasız basılan albümde, karikatürlerin yazıları eski harfli Türkçe ve Fransızcadır.
31 Mart Vakası’nın ardından tahttan indirilen 2. Abdülhamid, Selanik-Alatini Köşkü’ne sürgüne gönderilmiştir. Albümün ilk karikatürü de bu köşkte 2. Abdülhamid ve yardımcısı arasındaki bir diyalogla başlar: “-Aman efendim Harem’de isyan var. -Sebep? Yine ne var? -Kıyam ettiler, İstanbul’a gidip esvaplarımızı Karlman’dan alacağız diye tutturdular.”
İkinci karikatürde devrik Sultan, uzun burnu ve elinde “Faruki” yazan bir şişeyle çizilmiştir; altyazı şöyledir: “Yıldız hazinelerini terkederken birlikte getirdiği küçük çantada ne vardı bilir misiniz? Meşhur Ahmet Faruki’nin hayat bahş (hayat veren) kolonya suyu ile müstahzarat (ilaçları) sairesi.” Bu ikinci karikatürün altında bir de şampanya reklamı vardır; Cem bu ilk karikatür albümüne reklam da almıştır.
31 Mart Vakası’nı bastıran ve kahraman olarak anılan Mahmud Şevket Paşa da albümde yerini alır. Onun bir eli cebinde bir eli bastonunda tam sayfa çiziminin altında: “Veni, vidi, vici!” (Geldim, gördüm, yendim!) yazar.
Albümün kapağındaki baykuşlu, örümcek ağlı vinyet, iç sayfada tam sayfa bir karikatür olarak yer alır ve kapaktaki çizimin manası altyazıyla açığa çıkar: “Örümcek, imparatorların saraylarında koruyucu olarak yer alır ve kapının üzerine perde çeker; baykuşsa, Efrasiyab’ın (Turan kahramanı) ışınlanabilir kubbelerini kederli şarkısıyla çınlatıyor.”
Abdülhamid, albümdeki diğer bir karikatürde elleri zincirle bağlı uzun burunlu bir kara karga olarak tasvir edilir: “Yıldız civarında Mahmut Şevket Paşa Hazretleri ve rif’atlı muhtremesi tarafından zabdedilerek Selanik’e azam olan arpacık kumrusu… Azmanı!”
CEM DERGİSİ / 1910-1912
Sanatçının ismiyle, esprinin gücüyle
Cemil Cem, ataması Roma’ya çıktığında izinli olarak İstanbul’a gelir. 1910’da profesyonel olarak karikatürcülükte karar kılar ve diplomatik görevini bırakarak İstanbul’da kendi ismiyle bir dergi çıkarmak için kolları sıvar. Kalem’de “Kirpi” mahlasıyla yazan Refik Halid Karay’ı ve çizer A. Rigopoulos’u yanına alarak Cem dergisini çıkarmaya başlar.
Cem’in ilk sayısı 10 Aralık 1910’da yayımlanır. Kalem’deki gibi hem eski harfli Türkçe hem de Fransızca çift kapak vardır. İlk sayıda ‘’Bir iki söz’’ başlıklı yazıda Cem şöyle yazar: “Bugün tarihî hayatımın en güzel bir sayfasını açacağım…. ‘Karikatür!.. Şümulü (kapsamı) geniş. Büyük bir kelime. Güldürmek için biraz şehla baktıran bir göz, biraz büyütülen bir buruncuk; biraz sırıtan bir ağız, hülasa biraz yanpiri çiziverilen bir çizgi bazen hiddet olur. Güldürecekken kızdırır. Melek bir fikri, ifrit (zararlı) bir iradat şekline kor… Benim anlayışım tevkirdir (ağır başlılık), fakat biraz teşrifatsız (geleneğe bağlı olmadan) biraz fazla şatafatla tevkirdir; çünkü eşhasın (sıradan insanın) karikatürü olmaz; zevatın (tanınmışın) karikatürü yapılır. Hayatta vatanın hayat-ı siyasiye ve ilmiyesinde bir mevkii olmayan şahısların karikatürü olamaz… Latif olmayan latife çekilmediği gibi, edebi bir nükteyi, hüneri, bir çizgiyi ihtiva etmeyen karikatür maskaralıktır. Karikatür bazen o kadar mühim, o kadar vakur olur ki tarih sayfalarında vesika yerini tutar. Medeni memleketlerde mizah gazetelerine geçmemiş bir şöhret tasavvur olunamaz.”
Cemil Cem, bu dergide de tanınmış siyasilerin karikatürlerini çizer. Bu defa eleştirilerin hedefinde İttihat Terakki kadrosu da vardır. İktidardaki İttihat ve Terakki Fırkası’yla birlikte muhalif Hürriyet ve İtilaf Fırkası da Cem’in sivri kaleminden payını alır. Refik Cevad Ulunay Cem’in bu tavrı için şöyle yazar: “Öyle ki Cemil Cem, Hareket Ordusu ile İstanbul’a geldikten sonra Harbiye Nezareti’ne geçen Mahmut Şevket Paşa’yı -zayıflığından kinaye olarak- Don Kişot ve Sadrazam Hakkı Paşa’yı da Şanso Panso olarak çizmekten çekinmiyor ve kendisine kimse birşey demiyordu.”
Cem’in 7. sayısında Menteşe Mebusu Halil Bey ve İttihatçı Cavid Bey at arabasına binmiş, atı da atlar değil halk çekerken hicvedilir. Karikatürün altyazısı tek kelimedir: “Çektiklerimiz”.
Cem dergisi, 8 Temmuz 1911 tarihli 32. sayısından sonra yaklaşık 1 sene boyunca kendi ifadesi ve kendi isteği ile kapalı kalır. 1912’nin 10 Ağustos gününde 33. sayısıyla tekrar yayın hayatına döner. Cem, Balkan Savaşı’ndan gelen yenilgi haberlerinin ardından toplumda oluşan moral bozukluğu ile yayınını daha fazla sürdüremez ve 20 Ekim 1912 tarihli 43. sayısıyla kapanır.
HARB MECMUASI / 1916
Savaş ve ilk renkli karikatür
1912’de Cem dergisini kapatarak önce İzmir’e taşınıp, sonra da Avrupa’ya gittiği bilinen Cemil Cem, 1916’da, 1. Dünya Savaşı’nda cephelerimizden haberler veren Harb Mecmuası’nın 14. sayısında ortaya çıkar. Cem’in Harp Mecmuası’na tam sayfa renkli olarak çizdiği bu karikatür sanatçının biyografilerinde de yer almaz.
Kasım 1916 tarihli derginin müstakil ilavesi olarak verilen “Djem” imzalı tek sayfalık renkli çizimde, eski harfli Türkçe yazıların, afişlerin, dağılmış bir iskambil masasının olduğu odada bir yabancı asker camdan bağırmaktadır: “Ey Ferdinand! Bu kadar çabuk geleceği kimin aklına gelirdi.” Bu karikatür, aynı zamanda Türkiye’de yayımlanan ilk renkli karikatürdür.
Cemil Cem 6 yıl sonra, 2 Ocak 1922’de, Refik Halid Karay’ın çıkarmaya başladığı Aydede dergisinin ilk sayısının kapak sayfasında “Hayat bir zar oyunudur” üstbaşlıklı karikatürüyle görülür. Kurtuluş Savaşı yıllarında Avrupa’da olduğu bilinen Cem, 1921’in Eylül ayında Maarif Nezareti tarafından Sanayi-i Nefise Mektebi’ne müdür olarak atanmıştır. Mart 1925’te bu görevinden istifa edecektir.
Ahmet Haşim, 20 Eylül 1921 tarihli Dergâh dergisinin 11. Sayısındaki “Cem’in Gözü” makalesinde “Cem bir dâhidir” diyerek şunları yazar: “Cem’in gözü bizim gözlerimiz gibi yalnız görmez fakat bilhassa tahattur eder (hatırlatır)… Cem’in gözü, ruhların dârü’l-azâbıdır (cehennemidir).”
CUMHURİYET DÖNEMİ / 1927-1929
Cem’in ikinci baharı da kısa sürecekti
Cemil Cem, 1910’da çıkardığı ve 1912’de sonlandırdığı ilk dönem Cem dergisinin ardından tam 15 yıl sonra 10 Aralık 1927’de Cem’i ikinci defa çıkarmayı dener. Derginin ön kapağı, grafik ustası İhap Hulusi imzalıdır. İç sayfalarda da Cem ile birlikte İhap Hulusi’nin çizimlerine rastlanır. İlk sayı 10 Aralık 1927 tarihlidir. Cem ilk sayının kapağında, çevresini sırtlanların ve köpeklerin sardığı bir deri bir kemik kalmış bir vatandaşı “Vergisiz bir memleket olsa” üstyazısı ile tasvir ederek açılışı yapar.
Cem, hem bu karikatürü hem de 15 Mart 1928 tarihli 14. sayıdaki “Dervişin fikri ne ise zikri de odur! Harbe sevkülceyş ve tabiyeye dair!” altyazılı karikatürü nedeni ile yargılanır. Vakit gazetesinin 17 Haziran 1929 tarihli kapağında “Cem’in davası bitti” başlığıyla sanatçının bu iki davadan beraat ettiği haberi vardır: “Evvela müstehcen görülen karikatür ‘Dervişin fikri ne ise zikri de odur!’ serlevhası altında iki zabit arasında mania aşmak ve hücum etmek zemininde bir konuşmayı tespit etmektedir. Bunda askerî bir mevzu mahiyeti değil, bunun zımnında kadına takarrüp (yanaşma) mevzuunu ima mahiyeti görülmüştür. Diğer karikatür de ‘Vergisiz bir memleket olsa’ serlevhası altındadır. Malul bir adam karşısında vergilerin tesirini temsil etmektedir. Bunlardan ‘aşar’ vergisi de ölmüş bir kurt şeklindedir.”
Cem dergisi, bu beraat kararından 1 ay önceki 49 numaralı son sayısı ile ikinci dönemine de veda edecek, 2 Mayıs 1929’da kapanacaktır. Cemil Cem bir daha dergi çıkarmaz. 68 yaşında, 9 Nisan 1950’de vefat eder.