Kasım
sayımız çıktı

Yeni partiler, yeni yüzler ve eski problemler

DARBENİN GÖLGESİNDE

Demokrat Parti iktidarının devrildiği 27 Mayıs darbesiyle başlayan 1960’larda üç seçim yapıldı. 1961 seçimlerinde ordunun bastırmasıyla ilk kez koalisyon hükümeti kurulurken, sonraki iki seçimden Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi ve genç lideri Süleyman Demirel zaferle çıktı.

Ellilerin ikinci yarısında tırmanışa geçen ve 1960 ilkbaharında zirveye ulaşan siyasi gerilim 27 Mayıs askerî darbesiyle sonuçlanmış, DP iktidarının devrilmesinden sonra yönetim Millî Birlik Komitesi’nin (MBK) eline geçmişti. Yeni Anayasa’yı ve seçim kanununu 38 subaydan oluşan MBK ile üyeleri atama-seçim karışımı bir usulle belirlenen Temsilciler Meclisi’nin oluşturduğu Kurucu Meclis hazırladı.

TBMM artık 450 sandalyeli bir Millet Meclisi ve 150 sandalyeli Cumhuriyet Senatosu olmak üzere iki kanattan oluşacaktı. Millet Meclisi’ni denetleme mekanizması olarak oluşturulan ve halk arasında “okumuşlar meclisi” olarak anılan Senato’ya seçilebilmek için 40 yaşını bitirmek ve üniversite mezunu olmak gerekiyordu. Eski seçim sistemi de terkediliyor ve seçim çevresi barajlı nispi temsil sisteminin uygulanacağı açıklanıyordu. Bu sistemde her seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların o çevreden seçilecek milletvekili sayısına bölünmesiyle seçim çevresinin barajı belirleniyordu. Bu sayının altında kalan partiler o çevreden milletvekili çıkaramıyordu.

Yeni partiler, yeni yüzler
1964’te 40 yaşında Adalet Partisi’nin genel başkanı olan Süleyman Demirel, çok kısa sürede Türk siyasetinin en önemli figürlerinden birine dönüştü.

Ordu, Demokrat Parti’yi kapatmış, birçok üyesini hapsettiği partinin tüm örgütünü dağıtmıştı. Buna karşın CHP ve Bölükbaşı liderliğindeki CK-MP’nin örgütsel yapısı ayaktaydı. Siyasi partilerin faaliyetlerine 12 Ocak 1961’de izin verilince 13 parti daha kuruldu. Yeni partiler arasında DP’nin devamı olduğu iddiasındaki Adalet Partisi (AP) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) de vardı.

Asker faktörü

Darbenin gölgesinde yapılan 1961 seçimleri renksiz ve heyecansız seçim kampanyalarına sahne oldu. Bunun en önemli sebebi, seçimlere 1 ay kala DP’lilerin yargılandığı davaların ağır cezalarla sonuçlanması ve Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilmesinin yarattığı şoktu.

15 Ekim 1961’de yapılan seçimleri yüzde 36.7 oy oranıyla 173 sandalye kazanan CHP birinci tamamladı. İkinci sıradaki AP yüzde 34.7’yle 158, CKMP yüzde 14’le 54, YTP 13.7’yle 65 milletvekili çıkarmıştı. Partiler Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde de yakın oranlarda oy aldı.

Hiçbir partinin tek başına iktidar olamadığı seçimlerde halkın yetkiyi DP’nin devamı partilere vermek istediği anlaşılsa da askerlerin bunu kabul etmesi mümkün değildi. YTP ve CKMP, CHP’nin koalisyon teklifini reddedince, ordunun da zorlamasıyla Türkiye’nin ilk koalisyonu olan CHP-AP hükümeti kuruldu. 1965 seçimlerine kadar dört ayrı koalisyon hükümeti görev yapacaktı.

Yeni partiler, yeni yüzler
İsmet İnönü, 1961 seçimleri sonrasında kurulan üç koalisyon hükümetinde son kez başbakanlık yaptı (üstte). Akbaba, 1965 seçimlerini güzellik yarışmasına benzetmişti (altta).
Yeni partiler, yeni yüzler

Adalet Partisi (AP), 27 Kasım 1964’teki kongrede Süleyman Demirel’i genel başkanlığa getirirken, Türk siyasetinin gelecek 40 yılına damga vuracak en önemli siyasi figürlerinden birini de seçiyordu. 40 yaşındaki yeni lideriyle atağa kalkan AP, 1965 seçimlerinin favorisiydi.

1965 seçim kampanyalarında birçok yenilik göze çarpıyordu. Siyasi parti liderlerine yüzlerce araçtan oluşan seçim konvoyları eşlik ediyor, o zamana kadar daha çok davul-zurna çalınan ve küçük grupların slogan attığı mitinglerde binlerce kişi hep bir ağızdan slogan atıp parti bayrağı sallıyordu.

Seçimlere ilk defa bir sosyalist parti, Mehmet Ali Aybar liderliğindeki Türkiye İşçi Partisi (TİP) de katılacaktı. 1965 seçimleri öncesi diğer partilere verilen hazine yardımından mahrum bırakılan TİP’in yurdun çeşitli yerlerinde yaptığı seçim etkinlikleri Sağcı grupların saldırısına uğradı.

1965 seçimlerinin en büyük yeniliği ise “millî bakiye” (ulusal artık) sisteminin uygulanacak olmasıydı. Bu sistemin temel özelliği, il seçim çevrelerinde sonuçlara yansımayan oyların “millî seçim çevresi”nde değerlendirilmesi ve boşa gitmemesiydi.

Örneğin, 10 milletvekili çıkaran ve 1 milyon geçerli oy kullanılan bir ilde, milletvekili çıkarmak için gerekli oy sayısı 100 bindi. 330 bin oy alan parti 3 milletvekili çıkarıyor, kalan 30 bin oyu “artık oy” olarak “millî seçim çevresi”ne ayrılıyordu. Başka bir parti bu kentte 99 bin oy aldıysa vekil çıkaramayacak, ama oyları yine “millî seçim çevresinde değerlendirilecekti. 10 vekil çıkaran bu kentte 7 milletvekilliği bu şekilde dağıtılabildiyse, açıkta kalan üç milletvekilliği de “millî seçim çevresi”ne aktarılıyordu. İkinci aşamada, illerde açıkta kalan milletvekillikleri partilerin “millî seçim çevresi”nde biriken artık oylarına göre dağıtılacaktı. Sözgelimi, açıkta kalan milletvekilliği sayısı 50, artık oy toplamı 5 milyon ise milletvekili çıkarabilmek için 100 bin artık oy gerekliydi. 100 bin artık oyu olan parti 1,500 bin artık oyu olan parti 5 milletvekilliği kazanıyordu.

10 Ekim 1965’te yapılan seçimlerde AP yüzde 5.9’la 240, CHP yüzde 28.8’le 134, CK-MP’den ayrılan Bölükbaşı’nın kurduğu Millet Partisi yüzde 6.3 oyla 31, YTP yüzde 3.7 ile 19, TİP yüzde 3 ile 15, CKMP yüzde 2.2 ile 11 milletvekilliği kazandı.

Millî bakiye sistemi sayesinde oylar boşa gitmemiş, alınan oy oranıyla çıkarılan milletvekilliği sayısı paralellik göstermişti. Sözgelimi TİP yüzde 3 oy olarak 450 sandalyenin yüzde 3’üne karşılık gelen 15 milletvekilliği kazanmıştı. Yüzde 2.2’lik oy oranıyla 11 milletvekili çıktıran CKMP’nin adayları ise hiçbir ilde seçilecek oy sayısına ulaşamamış, tamamı artık oylarla seçilmişti.

Yeni partiler, yeni yüzler
İlk kez bir sosyalist parti seçimlerde
1965 seçimlerinde 15 milletvekilliği kazanan Türkiye İşçi Partisi’nin lideri Mehmet Ali Aybar esi Siret Hanımla oyunu kullanırken.

Küçük partilerin yararına işleyen millî bakiye sistemini “millî felaket” olarak nitelendiren AP iktidarı 1969 seçimlerine 1 yıl kala bu sistemi kaldırdı ve 1961’de uygulanan seçim çevresi barajlı nispi temsil sistemini geri getirdi. Ancak Anayasa Mahkemesi değişiklikleri iptal edince sistem barajsız nispi temsil sistemine dönüştü. 1983’e kadar bu sistem yürürlükte kalacaktı.

1961 Anayasası’nın getirdiği örgütlenme serbestliğinin, dünyada yükselen eğilimin ve parlamentodaki TİP’in etkisiyle 1960’ların ikinci yarısında Türkiye’de sol yükselişe geçmişti. Bu durum CHP’ye de yansıyacak, 1965’te önce İnönü’nün telaffuz ettiği “ortanın solu” düşüncesi 1966’da partinin resmî görüşü olarak benimsenecekti. “Ortanın solu” düşüncesine karşı olan 48 milletvekili ve senatör ise CHP’den ayrılıp Güven Partisini kurdu. Sağ cenah da bu dönemde hareketliydi. CKMP 1969’da Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adını aldı ve Alparslan Türkeş genel başkan oldu.

Tek başına AP

12 Ekim 1969’da yapılan seçimlerde AP oy kaybına uğrasa da yüzde 46.6 oy oranıyla 256 milletvekili çıkararak Millet Meclisi’nde bir kez daha tek başına çoğunluğu sağladı. Çok partili yaşama geçildikten sonraki en düşük oyunu alan CHP yüzde 27.4’le 143 vekil çıkarırken, Güven Partisi yüzde 6.6 oy oranı ve 15 sandalye ile üçüncü parti oldu. Millet Partisi yüzde 3.2 ile 6, MHP yüzde 3 ile 1, halk arasında “Alevîlerin partisi” olarak nitelendirilen Türkiye Birlik Partisi yüzde 2.2 ile 6 vekillik kazanmıştı. TIP’in oyları 3’ten 2.8’e geriledi; oy kaybı çok değildi ama seçim sistemi değiştiği için 15 olan vekil sayısı ikiye düşüyordu. YTP ise yüzde 2.2 oy oranıyla 6 sandalye kazanmıştı.

1969 seçimlerinin ilginç bir özelliği bağımsızların yüzde 5.6 oy alınası ve tam 13 bağımsız adayın milletvekili seçilmeyi başarmasıydı, Meclis’e giren bağımsızlardan biri de AP’den milletvekili adaylığı Demirel tarafından veto edildiği için Konya’dan bağımsız aday olan ve iki milletvekili seçtirecek kadar oy alıp seçilen Necmettin Erbakan’dı.