Bizans, başkenti korumak için 1.200 kadar halkadan oluşan 17 ton ağırlığında bir zincirle Sirkeci-Galata arasını kapatmıştı. Kuşatma boyunca Osmanlı donanması birkaç kez zinciri geçmeyi denese de son güne kadar başarılı olamamıştı.
Anadolu askerlerinden bazıları 14 Aralık’tan itibaren Beykoz taraflarına gelmeye başlamıştı. İmparator Konstantinos, civardaki köyleri boşaltıp halkını şehir surlarının içine getirtti. Kuşatma öncesi Avrupa’dan beklenen yardım bir türlü gelmediği için surlar kentin neredeyse tek fizikî güvencesiydi. Bu o kadar kritikti ki bazı harap kilise ve mezarlıkların taşları bile surların güçlendirilmesi için kullanılmıştı.
Bir diğer önlem ise Haliç’in girişine gerilen zincirdi. 2 Nisan’da Galata ile Sirkeci arasına bağlanan zincir, kuşatma boyunca denizde bile yanabilen meşhur Rum ateşiyle desteklenmiş; son güne kadar Osmanlı donanmasının Haliç’ten şehre girmesini engellemişti. Aslında Antik Çağ ve Ortaçağ’da liman girişlerini bir zincir ile kapatmak yaygın bir güvenlik tedbiriydi. İstanbul’daki durumu farklı kılan, zincir çekilen Sarayburnu-Haliç arası mesafenin epey uzun oluşuydu. Bu engel sadece saldırılardan korumuyor; kentten kaçmaya kalkışacak gemilere de engel oluyordu.
29 Mayıs’ta zincire doğru denizden hücum başlamış, zinciri aşan gemilerdeki askerler Haliç’ten şehre girmişlerdi. Yalnız Bahçekapı’da Vasilios Burcu, buradaki Giritli gemicilerin ısrarlı direnişi sonucu ele geçirilememiş, Fatih bunların İstanbul’dan ayrılmalarına izin vermişti.