1945’ten itibaren SSCB öncülüğünde bir spora dönüşen satranç; Amerikalı Bobby Fischer’in 14 yaşında büyükusta, 1972’de ise dünya şampiyonu olmasıyla kimlik değiştirdi. Günümüzde ise süper hızlı bilgisayarların egemenliğinde bir satranç, çocuk yaşta yüksek seviyelere ulaşmış sporcular, kültürel altyapıdan yoksun taraflarla “artan bir başarı” var.
Satrancın romantik döneminde, yani 1850-1900 arasında oyuncular belli bir yaşın üzerindeydi. Çalışma metodlarının gelişmediği, literatür eksikliğinin kaçınılmaz olduğu 19. yüzyılda, satranç esas olarak bir kültürel aktivite kabul ediliyordu. İyi eğitim almış kişilerin hegemonyası altındaki satranç, bu dönemde “yaşlıların oyunu”ydu. Kitap okumanın, analiz-sentez yapma yeteneğinin çok geç yaşlarda ve ancak eğitimle gelişebileceği dönemde satranç bir meslek olarak kabul edilmese de, satranççılar devletler düzeyinde saygı görmekteydi: Kralların oyunu, oyunların kralı!
1945 öncesi, istisna denebilecek seviyede kuvvetli sadece 3 genç oyuncu görmekteyiz: José Raúl Capablanca (1888-1942), Samuel Reshevsky (1911-1992), Arturo Pomar (1931-2016).
Capablanca dünya şampiyonu olurken, Reshevsky adaylıkta kalacak; Alexander Alekhine (1892-1946) tarafından keşfedilen İspanyol Pomar ise hem büyükusta hem de ülkesinin en iyisi olacaktı. Lakin dönemin dünyasında satranç/çocuk/aile ilişkisi farklıydı. Bu büyük isimlerin hepsi çocukken satrançtan el çektirilmiş, 20’li yaşlarda tekrar satranca dönmüşlerdi. Dolayısıyla “harika çocuklar” ilgi çekse de toplumda pek rağbet görmüyordu.
2. Dünya Savaşı sonrasında, özellikle 1946-1980 arasında satrancın niteliği-tanımı değişti. Doğu Bloku çatısı altında, satranç kültürel bir aktiviteden bir spora dönüştü. “Fizikültüra”nın bünyesinde vücut tiplerinin değiştiği, yaşların da geriye çekildiği görülebilir. “Düşünür”ün yerini “entelektüel sporcu tipi”nin aldığı bu dönemde, başarı yaşı 25-30’a düştü. Bu duruma bağlı olarak yeni kategoriler ortaya çıktı: Kadınlar, junior veya gençler veya daha sonra 16 yaş altı kadet şampiyonaları…
Devrin en önemli genç oyuncusu, tartışmasız Bobby Fischer’dı (1943-2008). Sovyet ekolünü dize getirme yolundaki ilk dönemeç, 1957 ABD Junior Şampiyonası’nı kazanmasıydı. Bunu 1958 ABD Şampiyonluğu, Interzonal’de 5.’liği paylaşarak Adaylar Turnuvası’na katılması izledi. Fischer artık sadece satranç dünya şampiyonluğu için bir tehdit değildi; 15 yaşında, tarihin en genç Büyükusta unvanını da almıştı. Fischer kendini kültürel olarak da geliştirecek, eğitimli Ruslardan oluşan satranç camiasında da yadırganmayıp büyük saygı görecek; 1972’deki unvan karşılaşmasında Boris Spaski’yi 12.5 – 8.5 mağlup ederek 11. Dünya Şampiyonu olacaktı.
1980-2000 arasındaki dönemde, dünya satrancının zirvesinde Gari Kasparov (doğ. 1963) vardı. Başarı yaşının 18- 20’ye düştüğü dönemin sonlarında bilgisayar insanı geçmeye başlayınca, satrançta da değişim başladı. 70’lerin “Informator çocukları” artık bilgisayar analizi desteği alan nesillerle de kaynaşırken oyun temposu hızlandı, ajurneler kalktı. Bu dönemin simgelerinden biri de, babalarının okula göndermeyip evde eğitime tâbi tuttuğu Polgar kardeşlerdi. Judit Polgar erkekler kategorisinde dünyanın ilk 10’una girdi.
Günümüze gelince… Bilgisayarların olağandışı performansı karşısında, “insan oyuncu”ların satranç literatürüne hakim olması, eğitimli olması ve fiziksel olarak güçlü olması önemsizleşti. Satranç sinüzoidal bir biçimde tekrar oyun hâline evrildi. Bilhassa Hindistan ve Çin 10-15 yaş arası başarılı oyuncular çıkarırken Büyükusta unvanını kazanma yaşı da 12-13 yaş civarına inmeye başladı. “Akıl oyunları”, “e-spor” kategorilerine düşmeye başlayan satrancın temsilcileri de artık pek eğitim ihtiyacı duymuyordu. “Smislov’un oyunlarını bilmeye ne ihtiyacım var, hatalarımı bilgisayardan öğrenirim” diyen Amerikalı Hikaru Nakamura’nın (doğ. 1987) prototipi olduğu kuşak satranç dünyasında hükümranlığını ilan ederken; Amerikalı Abhimanyu Mishra 12 yaş ,4 ay ve 25 günle gelmiş-geçmiş en genç Büyükusta unvanını 2021’de kazandı ve hâlâ elinde tutmakta!
Şüphesiz ki günümüzün ve belki de tüm dönemlerin en iyi satranççısı Norveçli Magnus Carlsen (doğ. 1990), Lakin pandemi döneminin şartlarıyla birlikte “streamer” olmaktan, ekran karşısında şortla “noodle” yemekten imtina etmeyen Carlsen, dünya şampiyonu unvanını da 2023’te oynamadan bıraktı. Carlsen’in yerini halihazırdaki şampiyon Çinli Ding Liren (doğ. 1992) aldı ama; bu yıl Adaylar Turnuvası’nı kazanan 17 yaşındaki Hintli Dommaraju Gukesh, Carlsen’i andıran stiliyle en genç dünya şampiyonu olmaya namzet.
İşte size 11 yaşındaki Gukesh:
Gukesh (2362) – Suat Atalık (2545), Bhopal 2017, İngiliz Açılışı
1.Af3 Af6 2.g3 b6 3.Fg2 Fb7 4.c4 c5 5.0-0 e6 6.Ac3 Fe7 7.Ke1 d5 8.cd5 Ad5 9.e4 Ab4 10.d4 cd4 11.Ad4 A8c6 12.Ac6 Vd1! 13.Kd1 Fc6 14.a3 Ac2 15.Ka2 Kd8 16.Kd8 Fd8 17.b4 Ae1! 18.Fh1 (18.Ff1 Af3) Ad3 19.Fe3 Ff6 20.Kc2 Ae1 21.Kc1 Ad3 22.Kc2 Ae1 23.Kc1 Ad3 ve beraberlik: 0.5-0.5
Türkiye’ye gelince… 2000’lerle birlikte “çocuk turnuvaları”nın getirisini iyi değerlendirdik ve bu alanda dünyanın turnuva merkezi, İspanya’daki Oropesa del Mar’dan Antalya’ya kaydı! Bu doğrultuda idareci, antrenör, hakemin yanına veli profilinin de sürece katıldığını görmekteyiz. Satrançta yaşın düşmesiyle birlikte, profesyonel dünyada 18 yaşını geçmemiş bir insana nasıl maddi ödül verileceği sorunu bir yana; diğer taraftan yönetime tahakküm etmeye çalışan bir “veli güruhu”nu görüyoruz.
Ülkemizde son dönemde çocuk yaşta büyükusta olan iki isim var: Ediz Gürel (doğ. 2008) ve Yağız Kaan Erdoğmuş (doğ. 2011). Bu iki müstesna kardeşimiz, “çocuk turnuvaları”nın eserleri değil. Ediz Gürel bu senenin Mart başında büyükusta olurken 2022’den beri yüksek seviyedeki turnuvalarda yer alıyordu. İşte 14 yaşındaki Gürel:
Suat Atalık (2436) – Ediz Gürel (2437), Vrnjacka Banja 2022, Slav Savunması
1.d4 d5 2.c4 c6 3.e3 Af6 4.Ac3 Ff5 5.Af3 e6 6.Ah4 Fe4 7.f3 Fg6 8.Fd2 Fe7 9.Ag6 hg6 10.Vc2 a5!? 11.cd5 (Yenilik) Ad5 12.g3 Aa6 13.a3 Aac7?! 14.Fg2?! (14.Ae4!) Kc8 15.Ae2 Ab5 16.e4 Af6 17.Fe3 0-0 18.Kd1 Vb6 19.Vb3 Va6 20.Af4?! (20.a4) Kfd8? (20…a4!)
21.a4? (21.Ag6! fg6 22.Ff1!! (22.Ve6? Şf8 23.Ff1 c5) Vb6 23.Şf2!! çifte tehditle: Hem 24.a4 hem de 24.Ve6 Şf8 25.Fc4) Ac7 22.Şf2 b5 23.Khe1?! (23. Ad3) ba4 24.Va4 Kb8 25.Vc2 Vb5 26.Ad3 Aa6!=
27.Ff1 Ab4 28.Ab4 Vb4 29.Kb1 Kbc8 30.Vc3! Vb8 31.Ked1 Fb4 32.Vc2? (32.Vc4) Vb7 33.Şg2 Kc7 34.Fe2 c5 35.dc5 Kdc8 36.Vd3 Fc5 37.Ff4 Kc6 38.Kdc1 Fa7 39.Vb5! Vb5 40.Fb5 Kc2 41.Şh1 Fd4 42.Fa4! K2c5 43.Kc5 Kc5 44.Kc1 Kc1 45.Fc1+= Şf8 46.b3 Şe7 47.Fd2 Fb6 48.b4 ab4 49.Fb4 Şd8 50.Ff8 Ah5 51.f4 Fd4 52.e5 g5 53.Şg2! (53.Fd1? gf4! 54.Fh5 g6 kolayca berabere yapar.) f6?? (53…f5 54.fg5 g6!=) 54.f5! Siyah terkeder (Beyazların Vezir çıkması engellenemez) 1-0
Satrançta başarı yaşının düştüğü, bir “çocuk oyunu” hâline geldiği gerçek. Bu durum, binbir zorlukla satrancın bir “spor” olduğunu kabul ettirmiş insanlara, tekrar bir “oyun” oynuyor! Kendini ifade etmekte bile zorlanan çocukların satrancı tanıtmasını beklemek ise yanlış. İyi satranç oynayan çocuğun oluşturduğu hayranlık, maalesef başta çoğu ana-baba tarafından besleniyor, yayılıyor. Bir dönem çocuktan beklenen, ilerde iyi bir oyuncu olduğunda kullanacağı melekelerini oturtmasıydı; şimdiyse bilgisayarla iletişim, kuru ve daha ziyade defansif bir yaklaşım sunuyor. Çağa uygun şekilde hızlanan satranç artık şüphesiz başka bir boyutta; ama Nakamura’nın oyunu hiçbir zaman Smislov’unkiyle aynı derinliğe ulaşamayacak.