Kasım
sayımız çıktı

Tarihini ve kendini kaybetmek

Yeniden ve yeniden ve yeniden seçim sath-ı mailine girdiğimiz şu günlerde, günlük siyaset dışında konuşan, çalışan az sayıda insana rastlıyoruz ülkemizde. Daha önce biz Türklerin bugünkü en temel meselesinin akıl sağlığı olduğunu yazmıştım ama, bunu tabii “klinik” bir mesele olarak dile getirmiştim. Zira belki de dünyanın hiçbir milletinde görülmeyen tür bir “akla” sahip olduğumuz su götürmez.

Gündelik hayatta kendi kendimize, kendi kendimizi yüceltmek için “pratik zeka” olarak adlandırdığımız bu “akıllı hareketler”, aslında belki de çok daha büyük bir probleme, keskin ve tedavisi pek zor bir tembelliğe işaret ediyor. İdeolojiler, inançlar, dünya görüşleri, siyasi kamplaşmalar ve tabii en önemlisi dönemsel çıkarlar ve “avantalar” etrafında ilerleyen Türk milleti; kendini kaybettikçe sloganlara, hiddete, şiddete, sahtekarlığa, ahlaksızlığa doğru savruluyor.

Şüphesiz tarihteki atalarımızın-analarımızın bir bütün olarak şerefli insanlar olduklarını söyleyemeyiz ama; bugün içinde bulunduğumuz “düşük haller”in tarihimizdeki herhangi bir dönemle mukayese kabul etmeyecek seviyede, yani deniz seviyesinin bile altında olduğunu söyleyebiliriz. Bu konu gündeme geldiğinde, yine çoğunluğun görüşü, ülkemizde “aile terbiyesinin kalmadığı” yönündedir. Dolayısıyla bu “terbiyesizlik” hâli, hem özel hem toplumsal hayatı son derece olumsuz etkilemektedir. Ancak böyle düşünen aile buyüklerinin neredeyse tamamı kendisine toz kondurmaz ve esas olarak “modern hayat”ı ve interneti ve kendileri dışındaki her türlü “dış güçler”i bu durumdan sorumlu tutar. Aslında problem de büyük oranda burada, bu yaklaşımdadır. Türk milleti geleneklerini, göreneklerini olduğu gibi kendi tarihini de taşıyamamış, aktaramamıştır. Bunun nedeni de bana kalırsa yol-yordam-metot bilmemesi (ve bunu öğrenmeye niyet etmemesi), kendini eleştirememesi ve sadece geçmişi yücelterek, şimdiki zamanın sonsuz sanarak idare etmesidir.

Kısacası hem şahsi anlamda hem memleket meselelerine yaklaşım konularında, ciddi bir restorasyona ihtiyacımız var. Bunu da salt psikolojik denilen faktörlerle, iyimserlik ve umut adı verilen hâllerle gerçekleştiremeyeceğimiz ortada. Merkezinde eğitim olan, eğitimci yetiştirmek olan bir master plan yapma işi en acil görevdir ve birbirimizle didişmeyi bırakıp erken cumhuriyet devrinin heyecanını somutlaştırmak yolunda biraraya gelmeliyiz.

Diğer türlü, Türklerin tarihindeki finalde bir araya geleceğiz.