Kasım
sayımız çıktı

Gül Baba ve türbesi: En kuzeydeki derviş

16. yüzyılda yaşamış Gül Baba, Merzifonlu bir Bektaşi dervişi. Budapeşte’de yakın zamanda restore edilen türbesi, Osmanlı coğrafyasının en kuzeyinden bugüne kalan bir eser.

Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye giden Türk gezginlerin mutlaka ziyaret ettikleri Gül Baba Türbesi, bu ülkede 150 yıl süren Türk egemenliğinden kalan en önemli anıtlardan birisi. Şehrin tarihî Buda (Budin) bölümünde, Mescet sokağında yer alan bu türbe, hem kültürel hem de mimari olarak Osmanlı coğrafyasının en kuzeyinden bugüne kalan bir eserdir. 

Budapeşte’de bir türbe Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de bulunan Gül Baba Türbesi, bu ülkede 150 yıl süren Türk egemenliğinin en önemli anıtlarından biri.

Hayatını Evliya Çelebi’den öğrendiğimiz Gül Baba, 16. yüzyılda yaşamış Merzifonlu bir Bektaşi dervişidir. 1526’da Kanunî Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin seferine katılmış, 1531’de Budin’e gelmiş, 10 yıl burada yaşamış ve 1541’de vefat etmiştir. Yalnız Türkler tarafından değil, Macarlar tarafından da çok sevilen efsanevi bir kişiliktir. İsmini sarığında taşıdığı gülden ya da “kel baba” sözcüğünün dönüşümünden aldığı rivayet edilir.

1540’larda inşa edilen türbesi, 1686’da Katolik Kilisesi’ne çevrildi. 1885’de türbe olarak restore edilen yapı, 1914, 1963 ve 2005’te de bakım gördü. En son restorasyonu 2018’de TİKA tarafından yapılan Gül Baba türbesi, yanında inşa edilen bir müze ile birlikte ziyaretçilere açıldı. 

Türkiye’nin ilgisi Gül Baba türbesi yapılışından bugüne çok sayıda restorasyon gördü. Son olarak TİKA tarafından restorasyonu yapılan Gül Baba türbesi, yanında inşa edilen bir müze ile birlikte, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın katıldığı bir törenle geçen Ekim ayında ziyarete açıldı.

İsmail Tosun Saral’ın 2004 tarihli makalesi, bu küçük ama özel yapıya tarih boyunca yapılmış ziyaretlerin tanıklıklarının bir derlemesini sunar. Evliya Çelebi, Gül Baba’yı şöyLe anmaktadır: “Bizzat Gülbaba da bir çiçekli bahçe içinde  kurşun örtülü bir kubbede gömülüdür. Sandukası yeşil çuha ile örtülü olup, mübarek başlarında Bektaşi tacı bulunur. Etrafı çeşitli Arap harfli kur’an âyetleri ile süslüdür. Hakîrin yazdığım münasip beyit şudur: 

“Âşık ve sâdıkınım, ettim ziyâret ben gedâ

Bülbül-i güyâ gibi efgan idem ey Gül Baba”.