Siyasi otoritenin otorite niteliği, bilgi ve görgüsünden gelir. Daha doğrusu böyle olması gerekir. Zira belli sınırlar içerisinde, orada oturanların oylarıyla seçilmişseniz; bu insanları tüm farklılıkları, çeşitlilikleri, talepleri ve ihtiyaçlarıyla temsil etmeniz gerekir. Tüm bu faaliyetler de, tabii anayasadaki kurallara-kodlara göre gerçekleştirilir. Bu temel konumlandırma, adına demokrasi denilen siyasi rejimi tarif eder.
Ülkemiz, hepimizin bildiği gibi “değişik” bir ülkedir. Ne Batı’dır ne Doğu’dur ne Ortadoğu’dur. Çevremizdeki, dünyadaki hadiselerden hem iktisadi hem siyasi olarak şüphesiz etkileniriz ama, yine kendimizce, kendimize özgü yollar veya yolsuzluklar bularak hayata devam ederiz. Bu durumun en bariz kanıtı, güzel Türkçemizde -diğer dillerde bu ölçekte olmayan- herhangi bir yabancı dile çevrilemeyecek çok sayıda ibare, deyim, atasözü bulunmasıdır. Bunlara karşılık düşen hareket, hâl ve davranışlar da yakın tarihimizde Aziz Nesin, Oğuz Atay gibi az sayıda dâhi yazarımız tarafından kaydedilmiştir.
Demokrasi kelimesi zaten Yunancadır; “kökü dışarda” olduğu gibi, pek de hoşlanmadığımız bir komşumuzun kültüründen gelmektedir. Her dönem, işimize geldiği-işimize yaradığı kadarını uyguladığımız bir ecnebi icadıdır.
Bilindiği gibi “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 18 Ekim 2022 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Hayırlı olsun. Yine hepimizin bildiği gibi bu yasa, esas olarak sosyal medya alanındaki “dezenformasyon tehdidi”ne karşı düzenlendi. Tüm dünyada da son yıllarda konuyla ilgili düzenlemeler, yasalar yapılıyor. Ancak ülkemizin bu noktada da bir “biricikliği” var. Özellikle batıda Avrupa ve ABD’yle, doğuda Japonya, Çin, Hindistan’da yayımlanan, yani kağıda basılarak servis edilen gazetelerin-dergilerin satışları; sosyal medya iletişiminin yaygınlığına rağmen hâlâ çok yüksek. Bizde ise durum malum. Bu bakımdan yeni yasa, esas olarak cep telefonları üzerinden yürüyen iletişime yönelik.
Peki neyin haber, neyin uydurma, neyin “gazlama” olduğuna karar verecek; muhtemel yeni davalarda “bilirkişi” olarak objektif karar verecek; siyasal-kişisel eğilimlerini bu süreçten vareste tutabilecek uzmanlar ülkemizde mevcut mu? Sorunun cevabı ne olursa olsun, bu yeni yasa “neme lazım, ben yine de susayım”ı sağlamak içindir. “Öyle her kafadan bir ses çıkmasın, aklınızı başınıza toplayın, yoksa…” yasasıdır.