Fransız Yeni Dalga akımının en büyük yönetmenlerinden Jean-Luc Godard’ın meşhur filmleri, adeta ona yazılmış birer aşk mektubu… Yine de oyuncu, şarkıcı, yönetmen ve yazar Anna Karina’yı bir dehanın arkasındaki ilham perisi, kameranın sevdiği güzel bir yüz, içi boş, cansız bir ikon olarak görmek haksızlık olur.
Kendisi “Godard’ın ilham perisi” olarak anılmaktan gurur duyduğunu söylese de oyunculuğuyla olduğu kadar, şarkıcılığı, yönetmenliği ve yazarlığıyla da Yeni Dalga’nın merkezinde yer alıyordu Anna Karina. Danimarka’da çocukluğunun dört yılını koruyucu ailelerle birlikte geçirmiş, 17 yaşında otostopla Paris’e gelmişti. Filmler onun kurtuluşu oldu. Fransızcayı kendi kendine filmlerden öğrendi; kilisenin rahibine kalacak bir yer için yalvardığı günlerden 60’ların en meşhur yüzlerinden biri haline gelmesi filmler sayesindeydi; yaptığı dört evliliğe rağmen hayatının aşkı olarak kalan Godard’la onu filmler tanıştırdı; mutsuz çocukluğunun, kalp kırıklıklarının ardından kendi sesini yine filmlerde buldu.
Godard’ın 1960 yapımı ilk filmi “A Bout de Souffle”da (Serseri Âşıklar) küçük bir rolü (anlatılanlara göre çıplak olması gerektiği için) reddetmiş, aynı yıl içinde çekilen fakat yasaklandığı için 1963’e kadar gösterime girmeyen “Le Petit Soldat”da (Küçük Asker) oynadığı başrolle Godard’la ortaklığı başlamıştı. “Le Petit Soldat” yasaklandığı için seyircinin onu ilk defa beyazperdede görmesi ise 1961’de “Une femme est une femme”da (Kadın Kadındır) oynadığı çocuk isteyen, fakat sevgilisi tarafından reddedilince onun en yakın arkadaşına giden striptizci rolüyle olacaktı. Gerçek hayatta da Godard’la dört yıl süren evliliği (1961-1965) hamile olduğu için başlayacak; fakat bebeği daha doğmadan kaybedecekti.
Yeni Dalga’nın en sıcak ortaklığı
Jean-Luc Godard’ın 1962 yapımı “Vivre sa vie” (Hayatını Yaşamak) filmi, Anna Karina’nın yakın çekim sahneleriyle yönetmenin oyuncusuna olan tutkusunu da seyirciye geçiriyordu.
Godard’la evliliğini bir kabus olarak tanımlıyor Karina. Godard’ın sigara almaya diye çıkıp, İsveç’te Bergman’la ya da ABD’de Faulkner’la buluşmaya gittiği; Karina’yı evde yalnız ve beş parasız halde bıraktığı bir evlilik… Bir süre akıl hastanesinde kalmasına yol açsa da hayatını kurtaranın da yine Godard’ın yönettiği “Bande à Part”da (Çete) oynadığı rol olduğunu söylüyor ünlü aktris.
Evlilikleriyle birlikte sanatsal ortaklıkları da 1965’te “Pierrot le Fou” (Çılgın Pierrot) ile son buluyor. Karina ise Godard sonrası Jacques Rivette, Luchino Visconti, Volker Schlöndorff ve Rainer Werner Fassbinder gibi yönetmenlerle çalışarak oyunculuk kariyerini ustalıkla inşa etmeye devam ediyor. Serge Gainsbourg’la “Sous le Soleil Exactement” ve “Roller Girl” gibi hit parçalara imza atıyor. 1973’te yazdığı, yönettiği, yapımcılığını ve başrolünü üstlendiği “Vivre Ensemble” ile kendi sınırlarını test ediyor. Artık ilgisini çeken rollerle karşılaşmadığı dönemde ise dört kitap yazıyor.
14 Aralık 2019’da Paris’te 79 yaşındayken kansere yenik düşen Anna Karina, sanatın hemen her dalıyla dokunduğu binlerce hayatta yaşamaya devam ediyor.