Tarihteki Türk devletleri arasında, aşiret-boy adını taşıyan devlet yoka yakındır. Devlet isimleri, Göktürkler gibi kurulan siyasi birliğin adı ile; Gazneliler gibi yer adlarıyla; veya Selçuklular, Osmanlılar gibi kurucuları işaret eden hanedan adlarıyla karşımıza çıkar. İslâmiyet’in kabulüyle, İçAsya’nın batısında da “kağan” yerine “hakan” yaygınlaşır.
Günümüzde “Biz aşiret devleti değiliz” sözü bir deyim gibi kullanılıyor. Ancak olmak istemediğimiz bu devlet türünün neye benzediğini pek açıklayan yoktur. Kimi zaman bu deyimin içine “çadır” kelimesinin girmesinden, “derme çatma” anlamına geldiği çıkarsaması yapılabilir.
Diğer bir kullanım şekli daha açıktır. Meclis tutanaklarına giren bir konuşmasında (1949) Celal Bayar, “Arkadaşlar; biz medeni bir devlet kurmuşuz. Bu devletin medeni icaplara göre işlemesini isteyen insanlarız. Biz bir aşiret devleti değiliz. Bir aşiret reisinin diğer reise kızmak suretiyle birbirine hasım olması âdetini bu memlekete sokmayacağız” demiştir.
Öte yandan tarihteki Türk devletlerine baktığımız zaman aşiret, boy adını taşıyan “devlet” sayısı çok sınırlıdır, hatta yok denebilir. Günümüz tarihçileri kimi zaman Kanglılar, Peçenekler, Oğuzlar gibi boy birliklerini devlet gibi algılar. Kaynaklarımız bu boy birliklerinden ancak Kırgızlar ve Karluklar için zaman zaman “devlet” diye bahseder. Boy birlikleri dışında devlet isimleri, Göktürkler gibi kurulan siyasi birliğin adı ile; Gazneliler gibi yer adlarıyla; veya Selçuklular, Tolunoğulları, Osmanlılar gibi kurucuları işaret eden hanedan adlarıyla karşımıza çıkar.
İslâmiyet öncesinde kaynakların “devlet” olarak sözettikleri siyasi oluşumlardan Göktürkler’de, hükümdarlar “kağan” unvanını taşımıştır. Bu unvanı taşıyanlar, kendilerine tâbi olanlardan itaat ve vergi, kimi zaman da asker istemiştir. Kağanlar, tebaalarına karşı mensup olunan soy, boy, kabile veya kavim, göçebelik veya yerleşiklik, yaşam tarzı veya inanç açısından fark gözetmemiş; kucaklayıcı bir tavır sergilemiş; dışlayıcı ve ayırımcı bir tutum içinde olmamışlardır. Aynı tutum çok daha sonraları “Çinggis evladı” için de geçerlidir. Bu konuda 17. yüzyılda Doğu Çağatay Hükümdarı Abdullah Han’ın “Hz. Muhammed ve Ebu Hanife… Bu iki insan Müslümanlar için kâfi olduğu gibi, hanlar da bütün ulus (Müslümanlar ile gayrimüslim Kalmuklar) için yeterlidir” sözleri açıklayıcıdır.
“Çinggis evladı” nasıl 13. yüzyıl sonrasında kabilelerüstü hükümdar olma hakkına sahip idiyse, İslâmiyet öncesinde de kağanlar aynı durumda idi. Onların konumları, herhangi bir boya mensubiyetleri ile değil, sadakatleri yalnızca kağana ait “bölük” dediğimiz birliklere sahip olmalarıyla perçinleniyordu. Kağanlar, memnuniyetsizliklerini ayaklanma-başkaldırma ile gösterebilen soy ve boylara karşı, kendilerine sadık “bölük” halkını yaptırım gücü olarak kullanabiliyordu. Aynı bölükler ikna ve uzlaşma sürecinde de rol alıyordu. Buna karşın memnuniyetsizliklerin toplu göçlere sebebiyet verdiği zamanlarda, kağanların “bölük”lerle bile bunlara engel olamadıklarını görürüz.
Boy birlikleri ise tek başlı değil, çok başlı bir yapılardır; eğer dağınık bir şekilde geniş bir coğrafyaya yayılmışsalar, bulundukları bölgelerde dışlayıcı bir tutum içinde olmuşlardır. Sözkonusu topluluklar karışık/ karmaşık değil de daha homojen bir yapı sergiledikleri için, en güçlü zamanlarında bile başlarında bir kağan değil “yabğu” vardır. Bu güçlü boy birliklerinin liderleri “Oğuz Yabğusu”, “Karluk Yabğusu” diye bilinmiştir. Kadim Türkler zamanındaki hiyerarşide, batıdaki “yabğu” doğudaki kağandan sonra gelmekteydi. Ancak zamanla “yabğu” (Türkler arasında yaygın şekliyle “beygu”) daha geniş anlamda kullanılır olmuş; hatta kazılarda “yabğu kağan” adına basılmış paralar bulunmuştur.
O dönemlerdeki İçAsya’nın batısının, doğusuna göre daha geniş bir bakışaçısına sahip olmasında, “yeni mekanlarda yeni töreler” görüşü kadar İslâmiyet’in kabulünün de rolü vardır. Bu bakışaçısı farkı, unvanlarda anlam genişlemesine sebebiyet vermiştir. Doğudaki eski hiyerarşi batıda esnetilmiş, hatta kağan yerine de “hakan” kullanılır olmuştur. “Hakan” kullanımı, doğuda değil batıdaki sikkelerde ve İslâm kaynaklarında görülür. Bütün bu esnekliklere rağmen, ne kabile ve boy adı ne de daha küçük bir birim olan aşiret, devlet adı olarak geçmez.