0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

20. YÜZYILA ŞEKİL VEREN İSTİHBARATÇI LİDERLER SAVAŞÇI DİPLOMATLAR DİPLOMAT SAVAŞÇILAR

Barış günlerinde ‘monşer’ savaş dönemlerinde joker

Diplomasi sadece masa başında yapılan bir iş olmadı. Birçok diplomat savaşlarda aktif görev aldı, gidişatı değiştirdi. Bazen de tam tersi oldu. Özellikle asker kökenliler barışı sağlamak için muazzam diplomatik hamleler yaptı. Lozan’da Türkiye’yi temsil eden, daha sonra ülkenin 2. Dünya Savaşı’na girmesini engelleyen İnönü gibi…

Savaşlar öncelikle politika­cılar ve askerler tarafın­dan yürütülen bir faaliyet olmakla birlikte, diplomatlar da birçok durumda askerî ve siyasi stratejilerin planlanmasında ve yürütülmesinde pay sahibi olmak zorundadır. Savaşın hangi koşul­lara, hangi ittifaklarla yapılaca­ğından tutun da, savaş sonrası koşullarının oluşturulmasına kadar her konuda işlevleri vardır. Bununla birlikte diplomatların faaliyetleri kimi zaman daha da geniş alanlara taşmış; örtülü operasyonlara katılmışlar; her düzeyde temaslarda bulun­muşlar; başarılı veya başarısız hamlelerle savaşların gidişatını değiştirmişlerdir.

Diplomatlar çok riskli bölge­lerde faaliyet göstermiş, özellikle istihbarat faaliyetleri çerçeve­sinde hedef hâline geldikleri du­rumları yaşamışlar, kimi zaman da hayatlarını kaybetmişlerdir. En kısa ifadesiyle, savaş her aşamasında diplomasiyle içiçe yürütülür. Ancak diplomatik faa­liyetlerin epey riskli bir niteliği de vardır: Diplomatlar kimi zaman kendi ülkelerindeki iktidarlarla ters düşerler veya öyleymiş gibi gösterilerek yine kendi devletleri tarafından mahkum veya idam edilirler. Buna karşın diplomatlar kimi durumlarda ülkelerinin umutsuz savaşlara girmesini ön­lemeye çalışmış; kimi zaman ise tam tersine savaşı teşvik ederek büyük kayıplar ve mağlubiyetler­de pay sahibi olmuşlardır.

siyasi_tarih_tanju_1
Almanya Dışişleri Bakanı Arthur Zimmermann’ın Meksikalılar’a ABD’nin güney eyaletlerini teklif ettiği şifreli telgraf 1917’de İngilizler tarafından çözüldü ve ABD’lilere sızdırıldı.

Diplomasi, özellikle Avru­pa’da bir zamanlar çoğunlukla askerlik mesleğinden gelen kişiler tarafından yürütülürdü. 18. yüzyılda diplomatların yarısından fazlası böyleydi ve geri kalanlar arasında yük­sek ruhban kesiminden insanlar da yer alırdı; tabii o dönemde general­lerin hemen hemen hep­si zaten aristokrasiden gelen kişilerdi. Bu durum özellikle 1. Dünya Savaşı sonrasında değişmiştir. Ancak 1918 sonrasında da muharebeleri yürüten askerlerin arasından diplomatik görevleri için seçi­lenlere rastlarız ki, bizde Lozan barış görüşmelerini yürüten İsmet Paşa önemli bir örnektir. İnönü, 2. Dünya Savaşı sırasında da ince bir diplomasi yürüterek savaşa girmeden iki ittifak ara­sında denge politikası izlemiştir. Kuşkusuz ki 1911-1922 arasında her rütbedeki savaş tecrübeleri­nin, izlediği politikalarda büyük katkısı olmuştu.

Bir savaşın gidişatı üzerinde büyük rol oynamış olan kişiler­den biri de 1. Dünya Savaşı’nın büyük bölümünde Almanya Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Arthur Zimmermann’dır (1864-1940). Meksika ve Japon­ya’yı ABD’ye karşı savaşa sokma çabaları başarısız olduğu gibi, tam tersine ABD’nin Almanya karşısında savaşa girmesinde etkili oldu. Tarihe “Zimmer­mann Telgrafı” olarak geçen olay 1917’nin Ocak ayında meydana geldi. Bu telgrafta Texas, New Mexico ve Arizona eyaletleri, ABD’ye karşı savaşa girdikleri takdirde Meksika’ya vaadedili­yordu. Şifre çözme konusunda başarılı olan İngilizler, bu telgrafı ele geçirip Amerikalı yetkililere sızdırarak tarihteki en önemli istihbarat başarılarından birini gerçekleştirdi. Bu hadiseden 3 ay sonra, Nisan 1917’de ABD savaşa girdi ve bu gelişme Almanya’nın yenilgisindeki en büyük faktör oldu. Gene Zimmermann’ın taraftarı olduğu “sınırsız denizal­tı savaşı”na geçilerek Amerikan yolcu gemisi Lusitania’nın batırıl­ması da savaş kararında etkiliydi. Rusya savaştan çekildikten sonra Batı cephesinde gücünün sonuna gelmiş olan İngiliz ve Fransızlar, ABD’nin taze kuvvetleri sayesin­de zafere ulaştılar.

siyasi_tarih_tanju_2
Lozan barış görüşmelerini yürüten İsmet İnönü, Dünya Savaşı sırasında da ince bir diplomasi ile iki ittifakın dışında kalmayı başardı.

Çin komünistlerinin askerî ve politik liderlerinden olup, diplo­matik faaliyetlerde öne çıkan ve zaferlerinden sonra uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı’nı yürüten Çu Enlay da (Zhou Enlai) önemli bir örnektir. Çu Enlay 1920’lerden itibaren askerî liderler arasında öne çıkmış; 1930’ların başında özellikle istihbarat konularında uzmanlaşmış; Mao ile beraber Uzun Yürüyüş’e katılmış; 1946’da Kuomintang olarak anılan milliyetçi yönetimi Çin Komünst Partisi ile uzlaştırmak için gelen ABD Dışişleri Bakanı George C. Marshall ile diplomatik görüşme­leri yürütmüş; nihayet zaferden sonra Çin Dışişleri Bakanı olarak Kore Savaşı’ndan Bandung Kon­feransı’na kadar birçok durumda etkili rol oynamıştır.

George C. Marshall’ın da 2. Dünya Savaşı boyunca ABD Ge­nelkurmay Başkanı olduğunu ve savaştan sonra Dışişleri Bakanı sıfatıyla Soğuk Savaş’ın ilk yılla­rında kendi adıyla anılan planı ve bunun bir parçası olan büyük yardım programını oluşturdu­ğunu hatırlatalım. Marshall, Batı Avrupa’yı ekonomik olarak ayağa kaldırarak “çevreleme” (conta­inment) diye anılan politikalara öncülük etmiş; komünizmin yayılmasını engelleme hede­fini kendi açısından başarıyla yürütmüştür. 2. Dünya Sava­şı’ndan sonra içsavaşın sürdüğü Yunanistan ve Rusya’nın toprak talepleriyle karşılaşan Türkiye de, “Marshall Yardımı” ile Batı ittifakına bağlanmıştır. Marshall bu planla Soğuk Savaş’ı farklı yöntemlerle geliştirmiş, istihba­rat kuruluşlarını yoğun olarak sahaya sürmüştür.

siyasi_tarih_tanju_3
Amerikalı diplomat Robert Daniel Murphy, Eisenhower’ın karargahında bulunan tek sivildi ve tehlikeli operasyonlara katıldı.

Savaşçı devlet adamları arasında Winston Churchill’in de özel bir yeri vardır. Politikacı, parlamento üyesi olup Amirallik Dairesi 1. Lordu olarak Çanakkale Harekatı’nın planlanmasında en önemli role sahiptir. Bu nedenle Çanakkale fiyaskosundan sonra görevden alındı ve hemen erte­sinde tabur komutanı olarak Batı cephesinin siperlerinde görev yaptı. Antwerp savunmasında da rol oynamıştır. Savaştan sonra itibarı düştü ama, Nazi tehlike­sine karşı kararlı tutumundan dolayı Dunkirk sonrasında İngil­tere’nin en karanlık günlerinde başbakanlığa getirildi. Churchill savaşın askerî ve politik yöneti­mini günlük çerçevede yürüttü; birçok özel birimin kurulması ve hem stratejik kararlara hem de operasyonların yönetimine müdahil oldu; bunlara rağmen, ülkesini zafere ulaştırdığı gün­lerde seçimi kaybederek görev­den ayrıldı. Diplomatların asker kökenli olup olmamalarından ziyade, savaşlarda oynadıkları roller çok daha önemlidir şüphesiz. Bu nok­tada ilk akla gelen örneklerden biri, Amerikalı diplomat Robert Daniel Murphy’nin (1894-1978), Vichy nezdindeki temsilciliği sı­rasında Kuzey Afrika’daki Fran­sız komutanları taraflarına çek­mek için yaptığı çalışmalardır. 2. Dünya Savaşı sırasında Cezayir’e yapılacak çıkarma harekatının hemen öncesinde komutanlarla görüşmüş, prestijli liderlerin bir kısmını ikna edememiş, ancak çıkarma karşısında direnişin sı­nırlı kalmasında etkili olmuştur. Murphy, Cebelitarık üzerinden Cezayir’e gelip gitmiş; Eisen­hower’ın İngiltere’de bulunan karargahına yegane sivil kişi olarak atanmış; Fransız direni­şiyle temas kurarak istihbarat sağlamış; Amerikalı General Mark Clark’ın gece karanlığında Seraph denizaltısından şişme botla gizlice Cezayir’e çıkarak Fransız General Mast ile görüş­mesinde bulunmuştu. Müttefik yanlısı bir tüccarın evinde yapı­lan bu toplantı Vichy polisi tara­fından basılmış; Clark bodrumda toplantı sürerken evin sahibiyle sarhoş numarası yaparak onları atlatmış; apar-topar dönüp deni­zaltıya giderken Murphy kala­rak görevini sürdürmüştü. Bu örnek, tipik olmasa da diplomasi mesleğinin her zaman masa başında yapılmadığını gösteren bir örnektir.

Bilindiği gibi 2. Dünya Sava­şı’nın başlamasına vesile olan ana hadise, Nazi-Sovyet Paktı’dır. 23 Ağustos 1939’da imzalanan bu pakt sayesinde Hitler iki cephede birden savaşma ris­kinden kurtuluyor; Stalin ise Polonya’yı Hitler ile paylaşırken aynı zamanda Çarlık Rusyası’nın Baltık’ta yitirdiği ülkeleri de yeniden işgal fırsatı buluyordu. Bu antlaşmadan sadece 7 gün sonra toplar gürleyecek, tanklar ve uçaklar harekete geçecekti. 1938’de Dışişleri Bakanı olmadan önce Londra büyükelçisi olarak Nazi propagandasını yükselten Joachim von Ribbentrop, bu pakt ile savaşın başlamasına sebebi­yet verdiği için idama mahkum edilen ilk Nazi oldu. Yahudiler’e karşı uygulamalardan da suçlu bulunarak 16 Ekim 1946 tarihin­de darağacına götürüldü. Onunla 1939’da Nazi-Sovyet Paktı’nı im­zalayan Sovyet Dışişleri Bakanı Mikhailovich Molotov ise, galip­lerin tarafında olduğu için elbette kovuşturmaya uğrayamazdı!

siyasi_tarih_tanju_4
SSCB’nin Dışişleri Bakanı Molotov, 2. Dünya Savaşı öncesi Hitler ile yapılan antlaşmayı imzaladı. Stalin’in en sadık adamlarından biriydi.

2. Dünya Savaşı sırasında Mih­ver İttifakı içerisinde Ribbentrop ile eşzamanlı olarak Dışişleri Bakanlığı yapıp ondan daha önce idam edilen bir başka kişi de Mussolini’nin damadı Kont Gian Galeazzo Ciano’dur (1903-1944). İtalya’da faşizmin yükselişi sıra­sında Bakanlık ve Habeşistan’ın istilasında Bombardıman Filosu Komutanlığı yapmış, 1936’da Dışişleri Bakanlığı’na getiril­mişti. 1943’te İtalya’nın taraf değiştirme sürecinde Büyük Faşist Konseyi’nde Mussolini’nin görevden alınması için oy verdiği için Hitler’in gazabına uğradı. Naziler’in Mussolini’yi kaçırıp kuzeydeki kukla Salò Cumhuri­yeti’nin başına geçirdiği sırada ülkeyi işgal eden Almanlar tara­fından tutuklandı ve öldürüldü.

Yine bu dönemde, Amerikalı Dulles Biraderler’den sözet­meden geçemeyiz. Alan Dulles (1893-1969), 1916’da diplomatik hizmete girmiş olmakla birlik­te, 1918’den itibaren İsviçre’de istihbarat faaliyetlerinde etkili rol almıştı. İki savaş arasındaki dönemde Almanya’daki ilişkile­rini sürdürmüş, tekrar İsviçre’ye tayin edilmiş ve Almanlar Vichy bölgesini işgal edip sınırı kapat­madan sadece dakikalar önce bu ülkeye geçebilmişti. Naziler’e karşı olan Alman diplomat Fritz Kolbe’den uçak ve roketler dahil, çok önemli bilgiler aldı. İkinci ve en büyük başarısı ise İtalya’daki Alman komutanı Karl Wolff’un kuvvetlerinin savaşın bitimin­den 1 hafta önce teslim olmasını sağlamasıydı ki, birçok hayat kurtarmıştır.

Kardeşi John Foster Dulles (1888-1959) ise Birleşmiş Millet­ler teşkilatının kurulduğu San Fransisko Konferansı’na katıl­mıştı (İki kardeşin daha önce 1919’daki Versailles Konferan­sı’na da birlikte katıldıklarını ekleyelim). J. F. Dulles 1953-58 arasında Eisenhower’ın Dışişleri Bakanı’ydı. Nükleer misilleme stratejilerinden İran, Guate­mala ve Vietnam’a kadar birçok önemli hadisede rol oynadı, Marshall’ın komünizme karşı geliştirdiği “çevreleme” politika­larını sürdürdü.

NOBEL-PRIZE/PEACE
ABD’nin ‘kanla beslenen’ iki diplomatı Henry Kissinger ve Zbigniew Brzezinski…

Bu noktada akla elbette Dwi­ght David Eisenhower (1890- 1969) geliyor. Genelkurmay Başkanı Marshall’ın ayrılmasın­dan sonra yerine gelen Eisen­hower, 2. Dünya Savaşı sonrası dünyanın şekillenmesinde etkili oldu. Müttefik orduları başko­mutanı Eisenhower, 1950’lerde iki dönem ABD başkanlığı yaptı ve “çevreleme” politikalarını sürdürdü. Eisenhower diplomat değildi ama, kendinden daha kıdemli olan birçok genera­li atlayarak başkomutanlığa getirilmesi diplomatik yetenek­leri sayesinde oldu. Özellikle İngiltere ile savaşın yürütülmesi sırasında ortaya çıkan sayısız görüş ayrılığını bir şekilde çözü­me bağladı. Churchill, Ruslar’ın Doğu Avrupa’da yayılmasını önlemek için Yunanistan ve Bal­kanlar’a çıkılarak kuzeye doğru bir cephe açılmasını isterken o bunu reddetti ve batıda geniş cepheden Almanya’nın kalbine ilerleyip savaşı sona erdirmeyi seçti; ama oradaki son muha­rebenin 100 bin insan kaybına malolacağını öngörerek, Berlin’i Ruslar’a bıraktı. Bu tercihler, sa­vaş sonrasında dünyanın politik şekillenmesini belirleyecekti.

Soğuk Savaş sırasında ABD diplomasisi üzerinde birinci derecede etkili olan Henry Kis­singer (1923-2023) ve Zbigniew Brzezinski’den (1928-2017) sö­zetmeden geçemeyiz. Kissinger 1969-77 arasında, Brzezinski ise onu izleyen dönemde etkili oldu. Kissinger’ın mirasında Kam­boçya’nın bombalanması, buna rağmen yenilginin önlemediği Vietnam Savaşı’nın bitirilmesi gibi hadiseler vardı. Kendisi Şili’de Pinochet darbesinde ve Arjantin’deki diğer kanlı dikta rejiminin desteklenmesinde de rol oynadı. Bunlara karşın yumuşama (detant) politikası ve Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi de bu döneme damgasını vuran gelişmeler oldu.

Brzezinski ise Soğuk Savaş’ın son dönemlerinde Çin ile ilişki­leri sürdürerek Rusya karşısında bir denge oluşturmak istedi. İran’da önce Şah’ı, sonra da başa­rısız rehine kurtarma operasyo­nunu destekledi. Afganistan’da ise Rus işgaline karşı “İslâm radikalizmi” kartını oynamak için çaba gösterdi. Hayber Geçidi yakınlarındaki mülteci kampla­rını gezerek onlara para ve silah desteği sağladı. “Afganistan’ı Rusya’nın Vietnam’ı yapacağız” lafı kendisine aittir. Dediğini başardı ve Afganistan, SSCB’nin sonunu getiren olaylar zincirinin bir parçası oldu. Brzezinski’nin en çok eleştirildiği noktalardan biri, bu politikaların Afganis­tan’da öne çıkan Taliban ve diğer radikal İslâmi akımların giderek dünyaya yayılmasında önde ge­len bir paya sahip olmasıydı.

siyasi_tarih_tanju_6
1.Dünya Savaşı sırasında Çanakkale yenilgisinin ardından görevden alınan Winston Churchill, Dünya Savaşı sırasında ülkesinin başbakanıydı.

Devamını Oku

Son Haberler