Kasım
sayımız çıktı

Bir dünya markası: Hasan

Gazete ve dergilerde 1930’lardan itibaren verdiği ilanlarla dikkat çeken bir marka vardır: Hasan. Bahçekapı’da kurulu bir ecza deposu olan Hasan, önceleri Hassan ve Hasan Ahmed adıyla bilinirken daha sonra Hasan adını benimsemiş ve işleri büyümeye başlamış.

1931’de ürünleri zeytinyağı, kolonya, balıkyağı, haşere ilacı, sa- bun ve diş suyu olan firma, 1932’de verdiği ilanlarda kendisini, “Avrupa birinciliği diplomalarla musaddak (onaylı) şayanı itimat (güvenilir) marka” olarak tanımlıyor. Hasan, 1935’te prezervatiften (ipeklisi de varmış) diyabetik çikolataya, undan “saç çıkarma suyu”na kadar onlarca ürün üreten büyük bir marka haline geliyor.

Markanın en iddialı ürünü, yukarıda 1940’lardaki etiketi görülen zeytinyağı. Bazı firmaları sabunluk yağ ile çiçek yağını karıştırıp zeytinyağı diye satmakla suçladıkları ilanlarda Hasan’ın dünyanın en iyi yağı olduğu ve şerbet gibi bol bol içilebileceği yazıyor.

40’larda Ankara ve Beyoğlu’na şubeleri açılan Hasan, bu tarihten itibaren kozmetiğe ağırlık vermiş. Kolonya konusunda da epey iddialılar. 1951’deki kolonya ilanında bir erkekle yanak yanağa duran kadının ağzından şu yazılmış: “Onun yüzümü dudaklarile okşarken, serin ve latif kokulu bir ten istediğini hissediyorum. Yalnız o değil bütün erkekler öyle”.

SORUŞTURMA

Yobazlıkla mı suçlanıyorum alemcilikle mi?

Elimizdeki soruşturma evrakı 19 Aralık 1939 tarihli. Soruşturmanın konusu Konya’nın Bozkır ilçesi kaymakamı Lütfi Karayün hakkındaki iddialar. Kaymakama sorular yönelten kişi ise mülkiye müfettişi Kemal Aral.

Kaymakam Karayün, hakkındaki bütün iddiaları reddetmiş. İlk soruya yanıtında “inkilap kültürünü ve anayasanın layıklık ilkelerini benimsemiş” biri olduğunu, evde Kuran okutmadığını söylemiş. Ancak yaptığı incelemede validesinin kendisinden gizli evde hatim okuttuğunu öğrenmiş. İkinci soruyu, “Dereköy’de Halkevi’nin musiki kolundan gençlerin mahalli musikilerini dinledik. Ama oyun bilmem ve oynamadım” diye yanıtlarken ilk iki sorunun çelişkili olduğunu savunup sormuş; “Yobazlıkla mı suçlanıyorum, alemcilikle mi?”

İki kuzu aldığı iddialarına sert tepki göstermiş kaymakam: “İki kuzuya tenezzül edecek kadar düşkün seciye sahibi bir insan olmadığım gibi milyon dahi olsa ziftlenmek tıynetinde bir fert değilim!” Kaymakamlığa gelen odunlardan bir kamyonunu eve götürdüğü iddialarına ise yollanan yakıtın kış ortasında bittiğini, kaymakamlık deposunda hiçbir vakit bir kamyon odun olmadığını yazmış.

Soruşturmanın sonucunu ne yazık ki bilmiyoruz. Kaymakam Karayün, Bozkır’dan sonra Of, Zile, Gevaş, Üsküdar ve Bakırköy kaymakamlığı yapmış. Müfettiş Kemal Aral ise 1950’lerde İçişleri Bakanlığı’nda hukuk müşavirliğine kadar yükselmiş.

ŞİMDİ NE YAPIYORLAR?

‘Yazın ki insanlara ibret olsun yaşadıklarım’

Hürriyet gazetesinin 15 Haziran 1964 tarihli haberinin başlığı, “Yıldırım ağlayınca ağzına meme yerine sigara veriyorlar”. Habere göre İzmirli Öztürker ailesinin 2 buçuk yaşındaki oğlu Yıldırım, babası ve amcası yüzünden sigaraya başlamış. Saatçi olan baba Hasan Öztürker, en büyük zevkinin akşamları eve gelince oğluyla karşılıklı sigara tellendirmek olduğunu söylüyormuş. Haberde küçük Yıldırım’ın özellikle yemeklerden sonra sigara ihtiyacı hissettiği, Kulüp sigarasını sevdiği ve gümüş ağızlık kullanmaktan hoşlandığı bilgisi de var.

50 yıl önceki haberin kahramanı küçük Yıldırım bugün ne yapıyordur, sağlığı yerinde midir, sigarayı bırakmış mıdır sorularının yanıtını öğrenmek üzere Yıldırım Öztürker’e ulaşıp niyetimi anlatıyorum. Hâlâ İzmir’de yaşayan, emekli itfaiyeci 52 yaşındaki Yıldırım Bey’in ilk sözleri, “İki yıl önce akciğer kanserine yakalandım. Bana o yaşta sigara içiren babamı hiç affedemiyorum” oluyor. Sesi çok üzgün geliyor. Hastalığını duyunca, “O zaman ben yazıyı yazmaktan vazgeçeyim, sizi daha fazla üzmek istemem” diyorum ama Yıldırım Bey, “Yazın ki insanlara ibret olsun” diye ısrar ediyor ve uzun uzun anlatmaya başlıyor.

Yıldırım Bey’in tütün bağımlılığı, 1.5 yaşındayken babasının sigaralarını çiğnemesiyle başlamış. Aile bunu fark edip diş minelerinin tütün yüzünden zedelendiğini görünce oğullarını doktora götürmüş. Doktor “Bir anda kesmeyin daha kötü olur” dediği için aile çocuklarının tütün çiğnemesine engel olmamış. Zaten birkaç ay sonra da babasının gözetiminde sigara içmeye başlamış.

Kanser olduğunu öğrendiği 50’nci doğumgününe kadar, tam 48 yıl sigara içmiş. Ergenlik çağından itibaren sigara miktarı günde üç pakete çıkmış. Hastalık haberini alır almaz bırakmış sigarayı. “Hiç zor olmadı” diyor, “belki de ölüm korkusundandır bilmiyorum ama hiç de zor değilmiş bırakmak”.

Tedaviye başladıktan bir süre sonra kanser ne yazık ki lenflerine de sıçramış. Neyse ki, şimdi durumu iyi. Hâlâ doktor gözetiminde ama asıl zor tedavi süreci bitmiş.

Çok sevdiği itfaiyecilik mesleğine de rahatsızlığı sebebiyle veda edip malulen emekli olan Yıldırım Bey beş çocuk babası ve en büyük mutluluğunun çocuklarının hiçbirinin sigara içmemesi olduğunu söylüyor.

Aslan burcu ya kasap olur ya avcı

İki bin yıl önce bugünkü gibi günlük burç yorumları yoktu ama Marcus Manilius, astrolojinin esaslarını kaleme aldığı beş ciltlik Astronomica adlı eserinde burçların özelliklerine yer vermişti. 

ALP EJDER KANTOĞLU

Kim bir Aslan’ın vahşi doğasından şüphe edebilir ki? Onlar her gün yeni bir kavgaya atılarak ganimetlerini elde ederler. Taşrada yaşayan Aslan burcu mensupları evlerini dekore ederken avladıkları hayvanların postlarını kullanmayı severler. Böylece bulundukları ortama, yolu vahşetten geçen bir barış getirdiklerini düşünürler. Yalnız doğanın kucağında değil şehirlerin göbeğinde de lüks içinde yaşamayı hak ettiklerini düşünür ve bu yolda acımasız bir mücadele vermekten çekinmezler. Öldürmek, onlar için, emellerine ulaşma noktasında sıradan bir eylemdir. Çabuk öfkelenir çabuk sakinleşirler. Dolambaçlı yollara girmekten uzak, dosdoğru çalışan bir zekaya sahiptirler. Bu burçta doğanlar genellikle kasap ya da avcı olurlar.