1969’da iki büyük özel şirket üretime başladıktan sonra alkollü içki sınıfından çıkarılıp satışı her yerde serbest bırakılan bira, 15 yıl sonra yeniden alkollü içki sayılana kadar, dönem dönem fena halde şiddetlenen bir mücadeleye konu oldu.
İlk bira fabrikasının 1890’ların başında açıldığı Türkiye’de, bira üretimi 1939-1955 yılları arasında tamamen devlet tekelindedir. 9 Mayıs 1955’te bira ve şaraptaki devlet tekelinin kalkmasıyla birlikte bazı özel şirketler harekete geçer ama yüksek maliyetli bira fabrikası yatırımını hayata geçiremezler.
Bir yandan devlet de bira yatırımlarına devam eder. Başbakan Adnan Menderes 1955’te Yozgat’ta bira fabrikası kurmayı düşündüklerini açıklar. O tarihte Tekel, İstanbul ve Ankara’daki fabrikalarda bira üretmektedir. 1958’de üçüncü fabrikanın Yozgat’a kurulması fikri bir kez daha gündeme gelir. Tekel tarafından hazırlanan raporda Yozgat’ın bira fabrikası için uygun olmadığı yazsa da Yozgatlı siyasetçilerin baskısı daha etkili olur ve 1958’de fabrikanın yapılmasına karar verildiği açıklanır. Ancak inşaata başlanamadan 27 Mayıs 1960 darbesi olur.
Biraya talep 1950’li yıllardan itibaren artmaya başlamıştır ama cam şişe sıkıntısı, susuzluk gibi pek çok nedenden dolayı üretim düştüğü için özellikle yaz aylarında piyasada bira bulmak zordur. Bu sıkıntı 1960’ların sonuna kadar devam edecektir.
1965 seçimlerinde iktidara gelen Adalet Partisi’nin lideri Başbakan Süleyman Demirel, bira fabrikaları konusuna özel önem vermektedir. 25 Haziran 1966’da Tekel’in itirazlarına rağmen Yozgat Bira Fabrikası’nın temelini atar. Demirel’in teşvik ettiği özel bira şirketleri de işe koyulur. 1966 ve 1967 yıllarında Efes Pilsen’i üretecek Erciyas Biracılık ve Ege Biracılık ile Tuborg’u üretecek Türk Tuborg şirketleri faaliyete başlar. Erciyas ve Ege Biracılık Türk işadamları tarafından, Türk Tuborg ise Türk-Danimarkalı ortaklığında kurulmuştur. Bunlardan başka Türk-Alman ortaklı bir şirketin de Prinz Bräu markasını üretmeye başlayacağı açıklanır.
21 Ağustos 1967’de İzmir’de üç bira fabrikasının temeli Demirel tarafından atılır. Prinz Bräu projesi daha sonra iptal olur. Efes Pilsen, İzmir dışında İstanbul’da da üretilecektir. Fabrikalar 1969’da faaliyete geçer. 9 Temmuz’da Tuborg, 25 Ağustos’ta Efes Pilsen piyasaya çıkar.
Emniyet Genel Müdürlüğü, 30 Temmuz 1969’da, yani ilk özel sektör birası piyasaya çıktıktan kısa süre sonra bir genelgeyle biranın alkollü içki sınıfından çıkarıldığını açıklar. Artık bira, çay bahçelerinde, kafeteryalarda, pastanelerde ve içki satış ruhsatı olmayan büfe ve bakkallarda da satılabilecektir
Biranın alkollü içki olmadığı kararı tepkilere neden olur. Cumhuriyet yazarı İlhan Selçuk 6 Ağustos 1969’da, “Eskiden birayı bizim devlet yaptığı için alkollü içkiydi ve kolay bulunmazdı. Şimdi yabancı sermaye bira yapıyor, adamların kazanması lazım. Hemen bir karar ile bira alkollü içki olmaktan çıkarıldı ve şimdi her yerde ibadullah…” diye yazar. 10 Ağustos 1969’daki yazısında, “Bence bira her yerde satılsın, başka içkiler de. İsteyen istediğini içsin” yazan Cumhuriyet yazarı Doğan Nadi ise sırf özel sektör üretiyor diye birayı alkollü saymamanın tuhaflığına dikkat çekip “Bira bal gibi alkollüdür” demektedir.
Karara asıl tepkinin İslâmcılardan gelmesi beklenir tabii ama İslâmcı gazetelerin hepsi Demirel iktidarını desteklediği için pek ses çıkmaz. Bugün gazetesinde 4 Ağustos 1969’da çıkan “Türkiye’yi meyhane haline getirdiler” başlıklı imzasız yazı bunun istisnalarından biridir. Yazıda doğrudan hükümet değil genelgede imzası bulunan Emniyet Genel Müdürü Hayrettin Nakipoğlu ve, “Türklerin manevi varlıklarını yıkmak için onları okşayarak elde etmek mel’unluğunu becermeye, millet olarak sahibi olduğumuz meziyetleri unutturmaya, Türk’ün büyük asker yetiştirme tılsımını yok etmeye çalışan Hıristiyan alemi” suçlanmaktadır. Yazıda, Başbakan Demirel’e, İçişleri Bakanı’na ya da büyük şirketlerin istediği kararı aldırabildiği ekonomik düzene yönelik bir eleştiri yoktur.
Özel sektör fabrikaları iki yıl içinde üretime geçmiştir ama temeli onlardan 14 ay önce atılan devletin Yozgat’taki fabrikası ancak altı yılda bitirilebilir. Fabrika 20 Nisan 1972’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından açılır. İlk kez fabrikayla tanışan Yozgatlılar çok mutludur. Cumhurbaşkanının konuşmasına “Sevgili Çorumlular…” diye başlaması bile canlarını sıkmamıştır. Ancak birkaç gün sonra çok can sıkıcı bir gerçek ortaya çıkar. Bir bira fabrikası için en önemli şey sudur ve bir litre bira için yaklaşık 10 litre su kullanılması gerekmektedir. Yozgat’taki fabrikanın ihtiyacı olan suyu şehir şebekesinden alması planlanmıştır ancak bu suyun yeterli olmadığı yeni anlaşılmıştır. Yakınlardaki Recepli köyünden su getirilmesi için gerekli tesisatın döşenmesi de birkaç ay sürer. Bu fabrikada üretilecek Altınbaşak markalı biranın önceki Tekel biralarından kaliteli olması ve özel sektörle rekabet etmesi düşünülmektedir. Fabrika nihayet 1973’te üretime geçtiğinde özel sektör çoktan piyasanın yüzde 85’inden fazlasına hakim olmuştur ve o tarihten sonra bu hakimiyeti bırakmayacaktır.
1973 seçimleri öncesi Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP) konuyu sürekli gündemde tutar. Erbakan “Milli değerlerimize ters olan, biranın meşrubat sayılması kararının sonucu alkolik nesildir” derken, 1969’da birayı serbest bırakan Demirel’in Adalet Partisi’nden milletvekiliyken, 1973’te MSP’den aday olan Hüseyin Abbas ise kökten bir çözüm vaad etmektedir: “İktidara gelirsek bira fabrikalarını kapatacağız. Tekel’in rakı ve şarap yerine reçel ve pekmez üretmesini sağlayacağız”.
MSP seçimlerde büyük bir sürpriz yaparak koalisyon ortağı olmayı başarır. CHP ile kurulan hükümette İçişleri Bakanlığı MSP’ye verilmiştir. 26 Ocak 1974’te koltuğa oturan İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk, 11 Mart’ta bir genelge yayımlayarak biranın yalnızca alkollü içki ruhsatıyla satılabileceğini duyurur. Artık bira satacak işletmeler ruhsat almak zorundadır. MSP’nin iktidardaki ilk işlerinden birinin bu karar olması tepkilere yol açar. Asiltürk, biranın alkollü içki olduğunu söylemekte haklıdır elbette. Ama başka bazı kararları da, sözgelimi bira genelgesinden on gün sonra Karaköy Meydanı’ndaki Gürdal Duyar imzalı Güzel İstanbul adlı heykeli “Türk anasını hayasızca teşhir ediyor” gerekçesiyle kaldırtması bakanın “hassasiyetleri” ile ilgili şüphe uyandırmaktadır. Bu nedenle biranın alkollü içki olup olmaması ikinci plana itilir ve konu daha çok ilericilik-yobazlık ekseninde konuşulmaya başlanır.
23 Nisan 1974’te Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan da bir açıklama yaparak İçişleri Bakanı Asiltürk’e teşekkürlerini sunar. Ancak 10 Temmuz 1974’te bira şirketlerinin itirazını değerlendiren Danıştay, İçişleri Bakanlığı’nın kararını iptal eder. Biranın alkollü içki ruhsatı olmadan satışı yeniden serbest bırakılmıştır.
Biranın serbest satılması 1969’da 1.6 litre olan kişi başına tüketimi 1979’da 5.5 litreye çıkarmıştır. Sadece bira sattıkları için ruhsat almalarına gerek olmayan birahaneler de her yerde mantar gibi bitmektedir. Bu mekanlar için bira şirketleri çok iyi koşullarda kredi de verdiği için bir anda yüzlerce birahane açılmıştır.
MSP’liler 1979’da, CHP öncülüğündeki koalisyon hükümeti döneminde konuyu yeniden gündeme taşırlar. MSP muhalefettedir ama diğer partilerden de destek almışlardır. Bu kez amaçları birayı genelgeyle değil kanun yoluyla alkollü içki sınıfına sokmaktır.
11 Haziran 1979’da bira Meclis çoğunluğunun kararıyla yeniden alkollü içki sınıfına sokulur. O dönem TBMM, Millet Meclisi ve Senato olmak üzere iki meclisten oluşmakta, Millet Meclisi’nde kabul edilen bir yasanın Senato tarafından da onaylanması gerekmektedir. Bira şirketleri Senato üyeleri üzerinde etkili olur ve Senato yasayı yeniden görüşülmesi için Meclis’e geri gönderir. Fakat araya 12 Eylül darbesi girdiği için konu görüşülemez.
1980’den sonra biracıların karşısına bir “düşman” daha çıkmıştır: Meşrubat şirketleri. 70’li yıllarda bira tüketimi artarken, birayla yakın fiyata satılan meşrubat tüketiminde düşüş olmuştur. 29 Mayıs 1982 tarihli Dünya gazetesinin haberinde, “Gazoz ve meyve suyu üreticisi firmalarla bira üreticileri arasında çetin bir savaş sürüyor. Meşrubat firmaları birayı alkollü içki sınıfına sokarak satışını ruhsata bağlamak isterken biracılar bu girişime direniyor” denilmektedir.
Haziran 1982’de açıklanan, Gülhane Askeri Tıp, Ankara ve Hacettepe Tıp Fakülteleri öğretim üyelerinin imzaladığı bir rapor, dengelerin biracılar aleyhine değişmesine yol açar. “Bilimsel yönden biranın alkollü içki olduğuna en küçük şüphe yoktur” denilen ve 109 bilim insanının imzaladığı raporda biranın alkollü içki sayılması ve TRT reklamlarının yasaklanması talepleri vardır. 5-11 Temmuz 1982 tarihli Yankı dergisine açıklama yapan imzacılardan Prof. Dr. Orhan Öztürk, “Şunu özellikle vurgulamak isteriz, bizim amacımız ‘Bira içilmesin’ demek değil. ‘Bira içmek gereksiz yere teşvik edilmesin’ diyoruz”.
Yeşilay da 1983’te biranın zararları ile ilgili bir rapor hazırlayacaktır. Bira ve Alkolizm adlı raporda bazı bilim insanlarından alıntılar vardır ama bilimsel dayanakları olduğu pek söylenemeyecek bazı görüşlere de yer verilmiştir. Örneğin raporun sonuç bölümünde, “Yıllardır içki kullandığı halde Yeşilay çalışmalarını daima takdirle karşılayan haysiyetli bir vatandaş”ın ağzından yazılan “Ben bu zehir zıkkımı 30 yıldır kullanırım, fakat hiçbir zaman içindeki vitamin ve besinden yararlanmak için almadım. Bira sadece kafayı bulmak için içilir. Gerisi abrakadabra numaralarıdır” sözlerine dayanarak “Bira kafayı pembeleştirmek için içilir” denilmektedir.
Tepki yaratan gazete ilanı Büyük tartışmalara yol açan, 11 Haziran 1984 tarihli Efes Pilsen ve Türk Tuborg imzalı tam sayfa ilanda 11 kez Atatürk’ün adı geçiyordu (en üstte). Biranın yeniden alkollü içki sınıfına sokulması İslâmcı camiada bir sevinç dalgasına yol açtı.
6 Kasım 1983 seçimlerinde ANAP iktidara geldikten sonra, İslâmcı Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler öncülüğündeki bira karşıtı cephe baskıyı arttırır. 8 Mayıs 1984’te radyo ve televizyonlarda bira reklamları yasaklanır. Yasak kararı alındığı zaman TRT’nin 9 milyarlık reklam gelirinin 400 milyon lirası bira şirketlerinden gelmektedir.
Reklam yasağından sonra biranın alkollü içki sınıfına sokulmasına sıra gelmiştir. Bu teklif Meclis’te görüşülmeden önce, bira üreticileri de son bir hamle yaparak 11 Haziran’da Tercüman, Cumhuriyet, Milliyet, Son Havadis, Güneş ve Günaydın gazetelerine “Bira Olayındaki Gerçek-Türk Kamuoyuna Duyuru” başlıklı, Türk Tuborg ve Efes Pilsen imzalı tam sayfa bir ilan verirler. Ancak ilan birçok kesimin tepkisiyle karşılanır. Sonraki yıllarda bira şirketi yöneticilerinin de “Büyük bir hataydı” diye değerlendireceği, “Sayın vatandaşlarımız, Türkiye 60 yılı aşkın Cumhuriyet tarihi boyunca büyük bir medeniyet savaşı veregelmiştir” diye başlayan ilanda 11 kez Atatürk adı geçmektedir. Bira şirketlerine göre birayı alkollü içki saymak, geri adımlar zincirinde sadece bir halkadır: “Yarın bu zümre, başka hangi adımların atılmasını isteyecektir? Türkiye’de tamamen içkiyi yasaklamak isteyen çıkarsa, sinemalarda, otobüslerde, vapurlarda, kadınlarla erkekleri ayrı oturtmak isteyenler çıkarsa, şapkayı atıp fesi, sarığı getirmek isteyenler çıkarsa, eski yazıya dönmek isteyenler çıkarsa bu istekler kabul edilebilir mi?”
İlana ilk tepki hükümetten gelir. Devlet Bakanı Mesut Yılmaz, “Biranın alkollü içki olmasıyla Atatürk’ün ne alakası var? Ayrıca kimse bira yasaklansın demiyor, alkollü içki sayılsın diyor” açıklaması yapar. İlanı yayımlamayı kabul etmeyen Hürriyet gazetesi de gerekçelerini “Kamu için kutsal ve milli isimlerin ticari menfaatler doğrultusunda kullanılması ihtimaline karşıyız” diye açıklar.
Meclis, 14 Haziran 1984’te birayı alkollü içki sayan yasa teklifini kabul eder. Oylamaya katılan 316 milletvekilinden 250’si kabul oyu vermiştir.
Satışı bir ay içinde yüzde 40 düşen biraya yüzde 30 oranında zam yapılır. Bira şirketleri ev pazarına yönelirler, bu hedefe uygun gazete ilanları artar. Biracıların bir girişimi de alkolsüz bira olur ama bu girişim tutmayacaktır.
Yasaktan iki yıl sonraki durumu da 5 Mayıs 1986 tarihli Tercüman’dan okuyoruz. Gazetenin, “Biracılar şarapçı oldu” başlıklı haberine göre bira tüketimi yüzde 40 azalırken, rakı, votka, cin tüketimi yüzde 15, şarap tüketimi yüzde 116 artmıştır. Yani biranın alkollü içki sayılması bira satışını düşürse de toplam alkollü içki tüketiminde büyük bir düşüş olmamıştır