106 yıl önce yaşanan Çanakkale muharebeleri, sadece bugünümüzü şekillendirmekle kalmadı, toplumsal hafızamızda da kalıcı izler bıraktı. Ancak bilindiği gibi, insan hafızası unutkanlıkla örülüdür ve tarih kayıt altına alınmaz, tanıklarla yaşatılmazsa “hikaye”ye dönüşür. İşte Çanakkale kahramanlarından Mehmet Çavuş’u konu alan yeni bir belgesel, fedakar askerleri ve Mustafa Kemal’in gerçek değerini tarihe katmak üzere geliyor.
Bugün bu topraklardaki varlığımızı, çoğunun mezarı bile olmayan, “Mehmetçik” diye selamladığımız insanlara borçluyuz. Onlar, arkadaki çoluk-çocuk başına buyruk yaşasın, ele-güne muhtaç olmasın, yabancının sultasına kalmasın diye istilacının karşısında durmuş; benzersiz bir fedakarlık içinde, yaşadıkları gibi ölmüşlerdi. Çanakkale cephesi, 1. Dünya Savaşı’nın başında, yorgun, moralsiz, yenik ve aç-bilaç Türk insanının, denizden gelen düşmana “durun bakalım, buraya kadar” dediği yerdir.
Onların kadrini, kıymetini bilmedik. Esas olarak laf ürettik. Heykel-abide-bayrakla sembollere, nutuk-hamaset-edebiyatla kahramanlığa uzanan anonim hikayelere bel bağladık. Muharebeler sırasındaki gerçek-yaşanmış-belgeli-tanıklı hadiseleri tesbite çalışmak ve bu izlerin peşine düşmek yerine; ucuz duygusallıklara, pahalı organizasyonlara, aktüel-politik hesaplara, bilimsel-estetik değeri olmayan yapımlara yöneldik.
Onların hatırasına bir şeyler yapabilmek, ancak 1950’li yıllarda aklımıza geldi; büyük bir abide yaparak kendimizi affettirmeye çalıştık. Muharebe arazisini koruma altına almamız 1970’lerde, sembolik mezarlık yapma faaliyetlerimiz 80’lerde, otobüs turları 90’larda başladı. Referans değeri, araştırma-bilgi değeri taşıyan kitap, makale, belgesel, fotoğraf, film konularında İngiltere ve Avustralya’nın hâlâ çok gerisindeyiz. Gözümüz gibi bakmamız gereken Çanakkale muharebe arazilerinin orijinal haliyle korunması noktasında son yıllarda önemli aşamalar kaydedildi (otobüs trafiği için Anafartalar’dan, sıcak muharebe arazisinden geçecek asfalt yol yapımı hariç!); eski hatalar düzeltildi; yanlış ağaçlandırmalar durduruldu. Yine de -bugün salgın hastalık nedeniyle motorlu araç trafiği fiilen durmuş olsa da- bu kutsal topraklara otomobil-otobüsle girmenin kısıtlanması, anı ve izlerin korunması bakımından önşarttır.
1915’te Gelibolu Yarımadası’ndaki muharebeler sonucu kazanılan zafer, bu ülkenin insanlarına her şeyden önce umut vermiştir. Dünyanın en güçlü donanmasını-ordusunu durdurmak; küçülen-büzülen ve imkansızlıklar içinde kıvranan bir imparatorluk için, bu ülkede yaşayan insanlar için yeni bir başlangıç imkanı sağlamıştı. Mustafa Kemal’in 1915’te başka bir cephede değil de Çanakkale’de olması, Türkiye ve dünya tarihini sonsuza kadar değiştirmişti. O ve diğer tüm kahraman komutanlar, askerler, kadınlar, yeniden yeni bir millet olmanın koordinatlarını vermişlerdir bize. Ele-güne ama her şeyden önce kendimize kendimizi göstermişizdir. Çanakkale’nin verdiği özgüven, İstiklal Harbi’nin ve cumhuriyetin temel yapıtaşıdır ve bu coğrafyada kalıcı olduğumuzun teminatıdır.
İşte bu benzersiz geleneği, hakiki-sahici bir tarih bilincine dönüştürmek için laftan fazlası, yani iş yapmak gerekir. Diğer türlü sadece atalarıyla övünen mirasyediler oluruz ki, maalesef günümüzde yaygın bir hâldir.
Çocukluğundan beri Çanakkale muharebe alanlarında araştırmalar yapan ve genç neslin önemli saha uzmanlarından Gökhan Tarkan Karaman; çalışmalarını uluslararası seviyeye taşımış nadir Türklerden. Karaman şu sıralar, muharebelerin unutulmaz kahramanlarından biri olan Bigalı Mehmet Çavuş üzerine önemli bir belgesele imza atmak üzere.
Bigalı Mehmet Çavuş, 1881 Filibe doğumlu. 93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında ailesiyle birlikte Anadolu’ya göç etmiş; Biga’nın Bahçeli Köyü’ne yerleşmiş. Toplam 16 yıl askerlik yapmış. Balkan Savaşları’nda ve 1. Dünya Savaşı’nda yer almış.
4 Mart 1915 tarihinde Seddülbahir’de göstermiş olduğu kahramanlıkla literatüre girmiş. 18 Mart’ta gerçekleşecek büyük deniz saldırısı öncesi, Boğaz girişini koruyan kalelerdeki topları susturmak isteyen İtilaf güçleri, Seddülbahir Kalesi önüne küçük bir birlik çıkarmıştı. İngiliz deniz piyadeleri tarafından donanma ateşi ve uçakların keşif desteğiyle gerçekleşen bu çıkarma sırasında, Mehmet Çavuş emrindeki askerlerle fedakarlık tarihine de geçmişti. Çatışma sırasında tüfeği tutukluk yapınca, yerden aldığı taşları düşmana atarak savaşı sürdürmüş; eline geçen bir istihkam küreğiyle askerlerini hücuma kaldırmıştır. Başından ve göğsünden ağır yaralanmasına rağmen bayılana kadar savaşmaya devam etmiştir. Şaşıran, afallayan ve ciddi zayiat veren İngilizler ilerleyememiş ve takviye kuvvet isteğinin geri çevrilmesi üzerine filikalarına binerek geri çekilmek zorunda kalmıştır. O günkü çarpışmada 27. Alay 10. Bölük, 6 şehit ve 13 yaralı verirken, geri çekilmek zorunda kalan düşmanın zayiatı ise 20 ölü, 25 yaralı ve 3 kayıptır.
Hadiseyi sonradan Arıburnu Muharebeleri Raporu isimli kitabında bizzat aktaran o dönem Maydos Mıntıka Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, takdirle bahsettiği Bigalı Mehmet Çavuş’un ödüllendirilmesini teklif ederek Gümüş Muharebe İmtiyaz Madalyası almasını sağlar. Başkomutan Vekili Enver Paşa, Maydos Hastanesi’nde tedavi altında bulunan Bigalı Mehmet Çavuş’u ziyaret ederek kendisine padişah tarafından verilen bu madalyayı bizzat göğsüne takar.
Tedavisi bittikten sonra kendisine verilen izin süresini kullanmayarak tekrar cepheye döner Mehmet Çavuş. “Arkadaşlarım orda kelle koltukta savaşırken ben burada oturamam” diyerek tekrar cepheye döner. Bu defa birliği Arıburnu sektöründe çarpışmaktadır. 25 Nisan 1915’teki çıkarma sırasında 27. Alay’la birlikte düşmanı yine ilk karşılayan askerler arasında bulunur. Görev yaptığı Arıburnu bölgesinde ikinci defa yaralanır Düşman birliklerinin tahliyesinin yapıldığı 9 Ocak 1916 tarihine kadar bu bölgede savaşmaya devam eder.
Hem askerlik süresinde hem de askerlik sonrasında kendisine yapılan maddi yardım tekliflerini “Ben vatanım için savaştım, para için savaşmadım” diyerek reddeder. Savaştan sonra gazi olarak döndüğü köyünde mütevazı bir hayat sürer. 3 Şubat 1964 tarihinde vefat ederek Bahçeli Köyü Mezarlığı’na defnedilir.
Belgeselin çekim süreci neredeyse 1.5 yıldır devam ediyor. Bu müstesna tarihe tanıklık etmiş Bigalı Mehmet Çavuş’un torunları, akrabaları ve onu gören vatandaşlarla röportajlar gerçekleştirilmiş. Muharebe sahnelerini canlandırmak için Eceabat’ta, muharebe bölgesi dışında bir plato oluşturulmuş ve dönem muharebe haritalarına göre ölçek ve derinlik olarak birebir tasarımlar uygulanmış. Asker ve dönem kostümleri titizlikle danışmanlar eşliğinde dikilmiş (maalesef sürekli olarak hata yaptığımız ve bunlardan ders almadığımız bir konu).
Dönemin silahları, Mauser, Lee Enfield, Vickers gibi birçok silah orijinallerinin kalıbı alınarak tekrar dökülmüş.
Yaklaşık 200 kişilik bir ekiple çekilen belgesel, Biga Belediyesi, Çanakkale Muharebeleri Tarihî Alan Başkanlığı ve Çanakkale Valiliği tarafından da destekleniyor. Türkçe-İngilizce olacak belgeselin yapımcısı ve yönetmeni Gökhan Tarkan Karaman; görüntü yönetmeni Ender Ercan, danışmanı ise Ömer Arslan.
Çanakkale muharebelerini geleceğe taşımak için, gerçek insan hikayelerinin peşine düşmeye ve bunları tüm detaylarıyla kayıt altına almaya ihtiyacımız var. Onlar da bizden bunu beklerdi.