Türk sinemasının ve sanat dünyasının efsanevi isimlerinden Arif Keskiner, 86 yaşında yaşamını yitirdi. 1 Kasım 1938’de Osmaniye’de doğan Keskiner ilk ve ortaokulu burada tamamladıktan sonra İstanbul’a geldi. Gazetecilik, spor yazarlığı, muhabirlik, kitapçılık, yayıncılık da yapan Keskiner, 1959’da “Cilalı İbo Perili Köşkte” filmindeki postacı rolüyle sinemaya adım attı. 1971’de Ekta Film’i kurdu. “Otobüs”, “Kapıcılar Kralı”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Maden”, “Köşeyi Dönen Adam”, “Piano Piano Bacaksız” gibi sinema tarihimizde iz bırakan filmlere, “Bay Alkolü Takdimimdir” gibi ünlü TV dizilerine yapımcı olarak imza attı; kimi filmlerin senaryolarını da yazdı. Filmciler Kooperatifi’ni kurdu, SESAM’da başkan yardımcılığı yaptı. Sinemayla ilgili yasa ve düzenlemelerin çıkmasına katkıda bulundu.
1985’te Sinema Sevenler Derneği Lokali, yaygın adıyla Çiçek Bar’ı açtı. Çiçek Bar, Kulis ve Papirüs’ün ardından sanat dünyasının, aydınların gözde buluşma mekanı oldu. Sezen Aksu ve Meral Okay’ın yaptıkları şarkı “Yine mi Çiçek” Arif Keskiner için yazılmıştı.
Sadece sinema değil, sanat dünyasının neredeyse tüm önemli isimleriyle yolu kesişen Arif Keskiner, anılarını Çiçek Gibi, Yine mi Çiçek, Elbette Çiçek ve Binbir Renk Binbir Çiçek adlı 4 kitapta toplamıştı. 2018’de İstanbul Film Festivali Sinema Onur Ödülü’nü alan Arif Keskiner, Cemal Reşit Rey konser salonundaki anma töreni sonrası Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Kilyos-Demirciköy mezarlığında toprağa verildi.
AARON BUSHNELL (1999 – 2024)
Filistin için intihar eden Amerikalı asker
İsrail’in Gazze’ye saldırısı tüm zalimliğiyle sürerken, Şubat sonunda ABD’den dehşet verici bir protesto haberi geldi. ABD Hava Kuvvetleri’nde görevli asker Aaron Bushnell, İsrail’in Washington Büyükelçiliği önüne gelerek “Filistinliler’in işgalcilerin elinde yaşadıkları karşısında benim yaptığım çok da büyük bir şey değil” dedi ve kendini ateşe verdi. 25 yaşındaki Bushnell’in son sözleri “artık soykırımın suç ortağı olmayacağım; yaşasın özgür Filistin” oldu. Hastaneye kaldırılan genç asker yaşamını yitirdi.
Bushnell’in ölümünün ardından yüzlerce kişi İsrail’in saldırılarını protesto etti. Genç askerin, eyleminden önce Facebook hesabından şu mesajı paylaştığı öğrenildi: “Birçoğumuz kendimize şu soruyu sormayı severiz: ‘Kölelik döneminde yaşıyor olsaydım ne yapardım? Ya da Jim Crow dönemindeki Güney’de? Ya da apartheid? Ülkem soykırım yapıyor olsaydı ne yapardım? Cevap şu ki, bunu yapıyorsunuz. Şu anda.”
KAYHAN YILDIZOĞLU (1933 – 2024)
‘Alafranga’ rollerin sivri dilli oyuncusu
En son geçen yıl selamlaşmıştık, Salacak’ta, Bestekar Selahattin Pınar Sokağı’nın başındaki pastanenin önünde. İnce bir işçilikle üretilmiş bastonuna çenesini dayamış, apartmanların arasından karşı kıyıdaki Topkapı Sarayı’nı seyrediyordu. Onunla tanışalı 40 yıl olmuştur. Artık kullanmadığımız “janti” sözcüğüne en yakışan insanlardan biriydi. Her zaman şık, havalı ve temiz kokan bir insandı. Birkaç dil bilen, okuyan ve yazan, İstanbul Türkçesini konuşabilen ender insanlardan biriydi. Opera ve Klasik Batı Müziği eserlerini belleğine kazımıştı.
90 yaşında kaybettiğimiz Kayhan Yıldızoğlu’nu tiyatroya kazandıran kişiler, Muhsin Ertuğrul ve Haldun Taner oldu. Oysa döviz piyasasında çalışan bir insanmış gençliğinde. Hem tiyatro sahnelerinde hem de sinemada aranan bir karakter oyuncusuydu. Alafranga diye nitelendirilen rollerde hep onu seyrettik. Doğaçlama espri üretme yeteneği olan bir insandı. Sözünü sakınmayan, sivri dilli biriydi. Ölüm haberinin ardından eski eşi Suna Yıldızoğlu şu cümleleri yazdı: “İç dünyamı keşfeden insan, ne kadar çok öğrendim senden. Aşk bitince sevgi ve saygıyla dostluğumuz sürdü. Zeki, esprili, kültürlü, bilgili insan, hep soyadını taşımaktan onur duyduğum insan, huzur içinde uyu…”
Sinemada artık ropdöşambır (robe de chambre) giyen monşer (monchère) karakterlere yer verilmiyor. Zaten bu sözcükleri doğru yazabilenlerin sayısı da azaldı. “Kertenkele değilim ki 150 yıl yaşayayım?” diyen usta aktör Kayhan Yıldızoğlu güzel izler bıraktı bu hayatta.
Suha Çalkıvik
ALİ SİRMEN (1939 – 2024)
Gazeteci-yazar ve barış savunucusu
Cumhuriyet Vakfı başkan vekili ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen, İstanbul’da 84 yaşında vefat etti. 10 Kasım 1939’da doğan Ali Gazanfer Sirmen, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Sirmen, 1966’da Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Yeni Ortam’ın ardından Cumhuriyet’te yazmaya başlayan Sirmen, bir süre Milliyet’te de köşe yazarlığı yaptı. Barış Derneği’nin kurucularından olan Ali Sirmen, bu nedenle 12 Eylül darbesinden sonra tutuklandı ve 4 yıl hapiste kaldı. Hapishanedeyken yazıları Samim Lütfü imzasıyla Cumhuriyet’te yayımlandı. Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü sahibi Ali Sirmen, Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
PROF. DR. REFİK DURU (1932 – 2024)
Anadolu arkeolojisinin duayen hocası
Prof. Dr. Refik Duru’nun arkeolojiyle dolu hayatı, aslında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nün olgunlaşma ve uzmanlaşma süreci ile çağdaştır. 1933’te yapılan reformla, Darülfünun’un İstanbul Üniversitesi’ne dönüşmesinden sonra, ona bağlı olarak Edebiyat Fakültesi’nin kurulmasının ardından; 1934’te Dr. Helmuth Theodor Bossert fakülteye profesör olarak alınır ve daha sonra bir kürsü haline gelecek olan Türk Arkeoloji Enstitüsü’nün müdürlüğüne getirilir. Böylece Önasya kültürlerinin, aslında her biri farklı bir bilimdalının çalışma sahasını teşkil eden yazıları, dilleri, maddi kültürleri yani arkeolojisi, birarada ve birbirinden faydalanarak araştırılmaya ve bu konularda uzmanlaşacak biliminsanları yetiştirilmeye başlanır.
1942’de Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Kürsüsü kurulur ve Bossert 1959’a kadar yürüteceği kürsü başkanlığı görevine getirilir. Bossert’in ilk öğrencilerinden biri olan Prof. Uluğ Bahadır Alkım ise daha sonra aynı bölümün başına gelecektir.
Rahmetli Refik Duru ise 1958’de Prof. Dr. Kurt Bittel’in yönetiminde Prehistorya kürsüsünden “Anadolu’da En Eski Çağlardan Hitit Çağlarına Kadar Savunma Sistemleri” lisans tezi ile mezun olur. 1960’ta Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri kürsüsüne asistan olarak atanır. Doktora ve doçentlik tezlerinin ardından, 1978’de “Türk Tarih Kurumu Tarafından Yapılan Gedikli-Karahöyük Kazısı; Mimarlık, Mezarlar ve Küçük Buluntular” çalışması ile de profesörlüğe yükseltilir. Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Bölümü, 1981’de Hititoloji ile Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi anabilim dalları olarak adlandırılarak, farklı bölümlerin çatısı altına konulur. Akademik hayatına Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı’nda devam eden Refik Duru, 1999’da emekliye ayrılana kadar anabilim dalı ile Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölüm Başkanlığı görevlerini yürütmüştür.
Duru’nun 1955’te Kadirli yakınlarındaki Karatepe’de başlayan arkeolojik kazı çalışmaları, sırasıyla Yesemek Heykel Atölyesi, Tilmen Höyük, Gedikli Karahöyük, Çatal Höyük, Değirmentepe, Kuruçay Höyük, Yassıhöyük, Höyücek, Bademağacı Höyük ve Hacılar Büyük Höyük’te 2024’e kadar kesintisiz devam etmiştir. Onlarca kitap, yüzlerce makale üretmiş ve binlerce öğrenci yetiştiren hocamızı saygıyla anıyoruz.
Şevket Dönmez