Mustafa Kemal açısından 1924 yazı gayet sıkıntılı bir dönem olmuştur. Mart-Nisan aylarında Teşkilât-ı Esâsiyye Kanunu’nun hazırlanması sırasında, Gazi’nin istediği bazı maddeler TBMM’nde üçte iki çoğunluk desteğini sağlayamadıkları için yeni Anayasa’ya girmemişti. Bu vesileyle, daha önce cumhuriyetin ilanını eleştiren, hilafetin kaldırılmasından da pek memnun olmayan milletvekillerinden bazılarının Halk Fırkası’ndan istifa edip yeni bir parti kuracaklarına ilişkin dedikodular yayılmıştı. Nitekim Kasım ayında TBMM açıldıktan kısa bir süre sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur.
Ülkede köklü bir devrim gerçekleştirmeye hazırlanan Gazi, sözkonusu partiyi kurmaya hazırlananların Millî Mücadele döneminde kendisiyle birlikte çalışmış, herkesçe tanınan ve birer kahraman olarak benimsenmiş, önemli kimseler olmasından da tedirgindi.
Bu nazik durumdan mümkün olduğunca az zararla kurtulmak isteyen Mustafa Kemal, Eylül ayı ortalarında uzun bir Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu gezisine çıktı. Halk Fırkası’nın devrimci politikasının doğru olduğunu, o dönemde başka bir politika izlemenin sözkonusu olamayacağını, bu nedenle başka bir partinin kurulmasını istemediğini, kendisinin de çokpartili bir ortamda tarafsız bir cumhurbaşkanı olarak davranmasının mümkün olmadığını açık açık söylemiş ve Halk Partisi’nden kopmaları belli ölçüde engelleyebilmiştir.
Paşa’nın bu geziye çıkmasından iki hafta önce, Dumlupınar zaferinin ikinci yıldönümünde yaptığı konuşma, Anadolu gezisi sırasında birçok kentte söyleyeceklerinin bir habercisiydi.
Hem Başkumandan Muharebesi’nin ikinci yıldönümü hem de Dumlupınar’da yapılan “Meçhul şehit” anıtının temelinin atılması vesilesiyle 30 Ağustos 1924’te yapılan törende önce Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa uzun bir konuşma yapmış ve Büyük Taarruz’u özetlemiştir. Daha sonra söz alan Gazi Mustafa Kemal de konuşmasına askerî harekâtı anlatarak başlamış, savaş alanındaki gelişmeleri bir dizi kişisel anısı eşliğinde aktarmıştır. Ancak Paşa, konuşmasının ikinci yarısında sözü Türkiye’de yaşanmakta olan devrime getirmiştir. Saltanat ve hilâfet kurumlarının topluma verdiği zararlar ve ulusal egemenlik kavramının önem ve yararları üzerinde duran Paşa, konuşmasının ikinci yarısına şu sözlerle başlamıştı:
“Efendiler; Afyonkarahisar-Dumlupınar meydan muharebesi ve onun son safhası olan bu 30 Ağustos muharebesi Türk tarihinin en mühim bir dönüm noktasını teşkil eder… Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada tarsîn oldu (sağlamlaştırıldı)”.
Burada, açıkça görüldüğü gibi, askerî bir olay siyasî tarihe özgü bir gelişme biçiminde yorumlanmıştır. Tabii bu anlatımı Mustafa Kemal Paşa’nın kendi kişisel tarihinin ne kadar bilincinde olduğunun, savaşı kazanmış olmasa daha sonra gerçekleştirdiklerini de yapamayacağının farkında olduğunun dışavurumu biçiminde de okuyabiliriz. Nitekim Paşa, yukarıda da değindiğimiz, tarihte pek az kişiye nasip olan o toplumsal meşruluğu askerî başarısı sayesinde sağladığının pekâlâ bilincindeydi. Ancak, Paşa’nın bu sözlerinde Halk Fırkası’nın kuruluş aşamasında ortaya çıkan, ama giderek daha da siyasileşeceği için inandırıcılığını yitirecek olan bir tarih söylemi de saklıdır.
Mustafa Kemal Paşa, zaferle cumhuriyet devrimini bir bütün olarak ele almakla köktenci bir modernleşme tarihi yazıyor; ama aynı zamanda da dinleyicilerine zaferi kutlamakla sultanlardan, halifelerden vazgeçerek o günkü iktidarı benimsemenin aynı şey olduğu mesajını veriyordu. Paşa’nın bu yaklaşımı 1923 sonbaharında, Halk Fırkası’nın Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bütün il örgütlerini bünyesine almasıyla, yani Millî Mücadele’nin yalnızca Halk Fırkası’na katılanlara maledilmesiyle; başka bir biçimde söyleyecek olursak, Birinci TBMM dönemindeki muhalefetin Millî Mücadele tarihinden dışlanmasıyla başlamıştı. Şimdi ise Halk Fırkası’nda bir kırılma yaşanıyordu ve bir muhalefet partisi kurulmak üzereydi. Dolayısıyla, iktidarın doğasıyla Millî Mücadele’yi özdeşleştiren bu yaklaşımın giderek yeni partiyi de dışlaması gerekecekti. Nitekim Gazi, adı artık Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) olan iktidar partisinin 1927’deki ilk kongresini “ikinci kongre” olarak adlandıracak, yani Sivas Kongresi’nin ilk kongre olduğunu söyleyerek CHF’nın 1919’da kurulduğunu söyleyecekti.