Haliç kıyısında, Tekneciler Çarşısında bir vakıf dükkanı… 1607-1811 yılları arasında bu dükkanı kiralayanların farklı kimlikleri, el yazıları, mühürleri, zaman içindeki değişimler bir temessükte (bir tür senet) yaşıyor. Osmanlı Arşivi’nde bulunan “alelade” bir kağıtta, gündelik hayatın 204 yıllık geçit töreni…
Osmanlı dönemi belgelerinden müzehhep ferman ve beratlar, muahedeler, tuğralar gerek süsleri gerekse sanat eseri özellikleri ile en çok ilgi çeken belgelerdendir. Kamuoyunun ilgisine mazhar olamayan öyle belgeler de vardır ki, alelade bir kâğıt parçası, bazen bilinen tarihi yeniden yazmayı zorunlu kılar. Yamuk, çarpık kesilmiş kâğıda çok kötü bir imla ile yazılmış elyazısı belki de Kösem Sultan’ın, oğlu Sultan İbrahim’den gizli çevirdiği işleri anlattığı mektubudur. Kimbilir hiç önem verilmeyecek derecede kirli ve buruşuk bir kâğıt, Arnavut olduğu söylenen Tepedelenli Ali Paşa’nın Halet Efendi’ye göndereceği mektubun mükemmel bir Türkçe ile kaleme alınmış müsveddesidir.
Bunlardan başka bazı belgeler vardır ki kâğıt ve yazı medeniyetinde yer alan tüm kültürlere parmak ısırtacak derecede kendi kültür ve uygarlığımıza özgüdür. İşte böylesine muhteşem bir devamlılık ve kültür taşıyıcılığını iki yüzyıl boyunca üstlenmiş, tezhibi olmayan, yazısına özenilmemiş, alelade bir kâğıt ve “alelade” insanların tarihinden bir kesit…
Osmanlı döneminde vakıf mülklerinin zemini, yani toprağı, arsası genellikle vakfa ait olur, bu mülkleri kullananların çıplak mülkiyet hakkı söz konusu olamazdı. Arsa üzerindeki bina vakfa ait olmakla birlikte bir kiracıya kiralanabilirdi. Bu mülkler “muaccele” adı verilen peşin bir kira alındıktan sonra “müeccele” denilen ve aydan aya ödenmesi kararlaştırılan ücret ile kiralanırdı. Kiracı isterse bu mülkteki tasarruf hakkını para karşılığı devredebilir, vakıf senedine ilhak etmek şartıyla binayı yıkıp yeniden yapabilirdi. Ölümünden sonra mirasçılarına tasarruf hakkı irsen intikal ederdi. Vakıf mütevellileri de kiraladıkları mülklerin tasarruf sahibi kiracılarına hukuki sorun çıktığında delil olmak üzere ‘’temessük’’ denilen bir tür kiralama senedi verirlerdi. Bu temessükleri yanında bulunduran kiracılar, kâğıdı genellikle 5-7-9 defa katlayıp ince bir cetvel genişliğine getirerek genellikle çuha kumaşından keselerde saklarlardı. Kiralanan mülkün mutasarrıfı yani kullanan kiracısı bu mülkteki hakkını sattığında veya ölümünden sonra mirasçılara intikal ettiğinde, kesesinden çıkarılan temessük, o günkü vakıf mütevellisinin muameleyi tasdikiyle yeniden kesesine konularak kiracıya verilirdi.
Normal bir belgenin düzenleniş tarzında hazırlanan temessükün sağına, üstüne, arka yüzüne, ilerideki yıllarda ne kadar devir teslim işlemi yapılacağı bilinemese de muhtemel satışlara yer olması için bir marj bırakılırdı. Böylelikle uzun yıllara yayılan kullanım sürelerinde, değişen mütevelliler ve kiracıların değişen dil ve yazı çeşitleri, mühürleri için bir yer bırakılmış olurdu. Bu sayede aynı belge üzerinde 150-200 yılın izlerini takip edebilmek mümkün olmaktaydı.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin çeşitli fonlarına dağılmış çok sayıda ‘’vakıf temessükü’’ arasında (tespit edebildiğim) en uzun süre kullanılanı, 1607-1811 yılları arasında 204 yıl boyunca işlem görmüş ve geçerli kalmış, günümüzde de sapasağlam durumda olan bir belgedir.
13 cm x 20,5 cm. ebadındaki dikkat çekmeyen bu kâğıt, benim için bütün o müzehhep fermanlar, beratlar, muahedelerden çok daha değerlidir. Bu muhteşem evrakın diğer kültürlerde bir örneği olabileceğinden kuşkuluyum. İki yüzyılın serencamını barındıran bu belge karşısında kayıtsız kalamayız.
Zindan Han civarındaydı
204 yıllık kiralama belgesine konu olan dükkan Eminönü’nde Galata köprüsü yakınındaki ‘Zindan Han’ civarında bulunuyordu. Bölgenin 1940’lı yıllarda ve bugünkü hali.
Selman Ağa Vakfı mütevellisi İbrahim Efendi acaba bu belgeyi düzenlerken, 204 yıl boyunca elden ele gezeceğini hiç düşünmüş müdür? 204 yıllık tarihin bir ağacın yaş halkaları gibi bu kâğıt üzerinde izlenebileceğini hayal etmiş midir? Aslında bu vakfın mütevellisi bunları düşünmüyor, sadece işini yapmaya çalışıyordu.
İlk düzenlendiği 1607 yılında belgeye konu olan dükkân, günümüzde de Haliç kıyısında Zindan Kapısı denilen yerdeydi. Bu mevkinin biraz güneyinde “Sinora” adlı Yahudi semti istimlak edilerek yerine inşa edilmek istenilen Yeni Cami henüz temelleri atılmış, sonra yüzüstü bırakılmış bir haldeydi. Buralardaki Yahudi semti ortadan kaldırılsa da civardaki ticarethanelerin birçoğu Yahudi esnafa aitti. Melchior Lorichis’in 1559 tarihli İstanbul panoramasında bu bölgenin görünümü ayrıntılarıyla tespit edilmiştir.
Bölge yüzyıllar boyu İstanbul’un ticari merkezlerinden olan Haliç kenarındaki iskelelerden Yemiş İskelesi’nin yakınındaydı O vakitler sapasağlam ayakta duran Haliç surlarının bu mevkideki kapısına, yanındaki kulenin zindan olarak kullanılması dolayısıyla Zindan Kapısı adı verilmişti. Belgedeki 1607 tarihli işlemde bu zindan, Arapçanın etkisiyle “Mahbes-i Âmilân” olarak adlandırılsa da ilerleyen yıllardaki kayıtlarda Baba Cafer Zindanı denilecektir.
Fransızların Bastille Zindanı neyse Baba Cafer Zindanı da Osmanlı ihtilalcileri için aynı değerdeydi. İstanbul’un halk, esnaf ve yeniçeri ayaklanmalarında ilk önce Baba Cafer ve Galata Zindanı mahkûmları uğur getirmesi inancıyla ihtilalciler tarafından salıverilirlerdi. Bu zindanlarda çoğunlukla devlete veya özel şahıslara olan borcunu ödeyemeyenler hapsedilirdi. Bazen hayır sahipleri zindana gelerek mahkûmlardan bazılarının borcunu ödeyerek serbest kalmalarını sağlardı.
Belgedeki dükkân, Tekneciler Çarşısı’nda Selman Ağa Vakfı’na ait bir dükkândır. Hamur teknesi, fırın küreği gibi malzemelerin satıldığı bu çarşıdaki dükkân da böyle bir ticaretin mekânı olmalıdır. 30 yıl kadar önce ortadan kaldırılıncaya değin bu bölgedeki sokak isimleri çeşitli meslek erbabının isimlerini taşıyordu. Eski plan ve haritalarda “Tekneciler Sokağı” ismine rastlanılmaması ilginç bir keyfiyettir. Belki de bir sokağa isim verilecek kadar çok sayıda mensubu olmayan bir meslekti.
Belgedeki 1 numaralı işlem, dükkânın yarım hissesi- ne ayda otuz iki buçuk akçe ile sahip olan Ayşe Hanım’ın hissesini Papas oğlu Ahi isimli bir gayrimüslime devretmesine dairdir. Papas oğlu Ahi üç yüz akçe peşin kirayı (muaccele) Selman Ağa Vakfı mütevellisi İbrahim’e ödedikten sonra aylık kirayı da ödemeyi taahhüt ederek dükkânın yeni kullanıcısı olmuş. Sultan I. Ahmed devrinde divani-siyakat karması bir yazı ve nispeten sade bir Türkçe ile macerasına başlayan kâğıdımız, 1635 tarihli ve 2 numaralı işlemde görüldüğü üzere otuz yıl sonra hangi ihtiyaca mebni bilinmez ama tamamen Farsça seslenmektedir. Yazı halen divani-siyakat karmasıdır. Bu tarihe kadar dükkâna tasarruf eden Papas oğlu Ahi, muhtemelen 1633 yılındaki büyük yangında yanan dükkânı, kendi parasıyla yeni baştan inşa edip vakfın mülkiyetine ilhak etmek şartıyla kiracılığını sürdürmüştür.
1637 tarihli 3 Numaralı işlemde dükkâna otuz yıl tasarruf eden Papas oğlu Ahi vefat ettiğinden oğlu Tanrıverdi’ye intikal işlemi yapılmıştır. Babasının adı Ahi, oğlunun adı Tanrıverdi olan bu gayrimüslim ailenin Karamanlı denilen ve Rumca değil Türkçe konu- şan Anadolu Ortodokslarından olması muhtemeldir. IV. Murad devrine ait bu kayıt ve sonraki 4 numaralı işlem kayıtları tamamen Farsça yazılmıştır. Bu kayıtla birlikte gayrimüslim baba-oğulun dükkân üzerindeki 61 yıllık tasarrufları sona ermiştir.
Pervititch’de yaşayan tarih
Pervititch’in 1941’de yaptığı son derece ayrıntılı sigorta haritalarında, dükkanın bulunduğu sahil şeridi.
Bu civardaki ticarethanelerin değer artışı, yatırımcı zihniyeti giderek yükselen Osmanlı yönetim kademelerindeki kişilerin dikkatini çekmiş olmalı ki dükkânın bundan sonraki mutasarrıfları o sınıfın mensupları olacaktır. Eski Saray (Saray-ı Atik-Bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin yerindeki saray) Baltacılarından Hacı Abdullah yeni mutasarrıf olarak dikkati çekmektedir. Hacı Abdullah’ın dükkân üzerindeki tasarrufu 53 yıl boyunca sürerek rekor kırmıştır. Lale Devri’nin başlarında, 1721’de vefat ettiğinden, mirasçılarına intikal işlemi yapılırken temessükteki kayıtlar Türkçe-Farsça karma olarak düşülmüştür. Bundan sonra Sultan III. Mustafa devrine kadar olan kayıtlar da karma bir üslupla yazılmıştır.
7 numaralı işlemde yine dikkati çekici bir ibare vardır. Dükkânımız artık “Han” olarak kiralanmaktadır. Bunun kaynağını da 5. işlemde görüyoruz. Kiralanan mülkün dükkân arsası olarak belirtilmesinden ve üzerine inşa edilecek yapının maliyetinin vakfa ödenecek peşin kiradan düşülmesi şartından anlıyoruz ki, karşımıza han olarak çıkan yeni yapı bu devirde inşa edilmiş olmalıdır. Bundan böyle mutasarrıflar da varlıklı oldukları anlaşılan isim sahipleridir. Kızlara da mirastan düşen payları verilmekte ve hakları gasp edilmemektedir. Ticarethanemiz ulema sınıfına mensup müderris ve Mehmed Mekki Efendi gibi eski şeyhülislamların dikkatini çekecek kadar önemli bir mevkidedir. Bunlar adına düzenlenen temessük kayıtlarında çocukların ve annelerinin isimlerinin zikredilmesi çok az kaynakta rastlanabilecek bilgilere ulaşılmasını sağlamaktadır.
12. işlemden sonra hanın devredildiği Hacı Mehmed Emin Ağa bu temessükteki son mutasarrıf ve 30 Ocak 1811 son işlem tarihidir. Son işlemden sonra tasarruf sahiplerine başka temessük verildiği için “battal” edilen, yani hükmü iptal edilen ve sivil şahısların elinde bulunması gereken bu belge, en son sahibinin ve- fatıyla muhallefatının (ölünün ardında bıraktığı menkul ve gayrimenkul haklarını ispat eden her türlü yazılı belge) mühürlenerek Defterdarlık tarafından zaptedilmesi sonucunda arşive kaldırılmıştır.
Bu tarihten sonra mülkiyet ve tasarruf hakları, farklı mütevelliler ve farklı kiracılar tarafından üretilen diğer temessüklerle yürütülmüştür. Eski tapu kayıtlarında bir araştırma imkânı olsa günümüzle irtibat kurulması mümkün olabilirdi. İkiyüz yılın hikâyesine bir nebze sahip olduğumuz han, belki de İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan zamanında gerçekleştirilen Haliç kıyısı yıkımlarına kadar ayakta duruyordu.
204 YIL İŞLEM GÖRMÜŞ BELGENİN ÖN YÜZÜ
1-) 28 Nisan 1607
İstanbul’da Baba Cafer Zindanı yakınındaki Tekneciler Çarşısı’nda Selman Ağa Vakfı’na ait dükkânın yarım hissesine mutasarrıf Ali kızı Ayşe hanımın hissesini kendi rızasıyla Papas oğlu Ahi’ye sattığının kaydıdır. Bir sefere mahsus üç yüz akçe peşin kirayı ödeyerek vakfa gelir kaydedilmişti. Ayda otuz iki buçuk akçe aylık kirayı ödediği sürece tasarrufuna kimsenin engel olmaması ve gerektiğinde delil olarak kullanabilmesi için senet talep ettiğinden bu belge hazırlanarak kendisine verilmiştir. Mütevelli İbrahim [Mührü belgenin arka yüzünde isminin tam üzerine gelecek şekilde basılıdır]
2-) 25 Mart 1637
Papas oğlu Ahi’nin vefatıyla oğlu Tanrıverdi’ye dükkânın tasarrufu verildi. Mütevelli Mustafa
3-) 12 Ekim 1635
Papas oğlu Ahi’nin dükkânı yandığından, kendi parasıyla tamir edip Selman Ağa Vakfı mülkiyetine ilhak eylemek şartıyla tamirine izin verildi.
Mütevelli Mustafa
4-) 30 Nisan 1668
Tanrıverdi, dükkândaki yarım hissesini kendi rızasıyla Eski Saray Baltacısı Mehmed oğlu Hacı Abdullah’a devretti.
Mütevelli Ahmed
5-) 17 Kasım 1721
Eski Saray Baltacısı Mehmed oğlu Hacı Abdullah’ın vefatıyla hissesi, mirasçısı olan oğulları Ahmed ve Abdurrahman Ağalara intikal etti. Ahmed Ağa’nın çocuksuz vefatıyla onun hissesi Mustafa oğlu Hacı Abdullah’a devredildi. Bu hisse için ayrıca senet verildi. Abdurrahman Ağa da hissesini Hacı Abdullah’a devretti. Dükkân arsasının üzerine inşa edeceği yapının maliyeti, vakfa ödeyeceği peşin kiradan düşülmesi şartıyla tasarrufuna izin verildi.
Mütevelli Mehmed
6-) 8 Ekim 1744
Mustafa oğlu Hacı Abdullah’ın vefatıyla hissesi, mirasçısı olan oğlu Hacı Osman’a intikal etti. Bu hisse Hacı Osman’ın da ölümüyle kızları Fatma, Ümmü Gülsüm ve Ayşe’ye miras kaldı. Bunlar da hisselerini kendi rızalarıyla Abdullah oğlu Hacı İsmail’e devrettiler.
Mütevelli Osman
7-) 26 Temmuz 1761
Önceki kiracılardan Mustafa oğlu Hacı Abdullah zamanında dükkân han olarak yeniden
inşa edilmiş olmalı ki bu kayıtta “han” olarak geçmektedir. Bu hana mutasarrıf Abdullah oğlu Hacı İsmail’in vefatıyla mirası büyük oğlu İshak Bey ve büyük kızı Azime Hanım ile küçük kızları Hatice, Ayşe ve Hibetullah’a intikal etmiştir. Hatice, Ayşe ve Hibetullah’ın anneleri ve vasîleri Necm-i Seher Hatun, Haremeyn Müftüsü Şeyhzade Mehmed Refi’nin verdiği hüccet (bir anlamda noter senedi) gereğince vesayet ile hisselerini Hasan oğlu Süleyman’a devretmişlerdir. Hasan oğlu Süleyman üzerinden beratla Necm-i Seher Hatun’a intikal etmiştir. Yeni hisse taksimatı gereği İshak Bey, Azime Hanım için başka başka senet düzenlenmiştir.
Mütevelli Osman
204 YIL İŞLEM GÖRMÜŞ BELGENİN ARKA YÜZÜ
😎 27 Mart 1780
Necm-i Seher Hatun hissesini kendi rızasıyla Hatvanizade Ahmed Efendi kızı Fatma Hanım’a devretmiştir. Deftere kaydedilerek tasarrufuna izin verildi. Dört kıt’a temessük ile üç hisseye sahiptir.
[Mühür: Mehmed]
9-) 9 Haziran 1786
Hatvanizade Ahmed Efendi kızı Fatma Hanım hissesini Seyyid Mehmed Ubeydullah Nefî Efendi oğlu Müderris Seyyid Hacı Ahmed Efendi’ye devretmiştir. Seyyid Hacı Ahmed Efendi ayda otuzdokuz akçe kira ile dört parça senede mutasarrıf olmuştur.
[Mühür: Dâim emân-ı Hakk’da ola Mehmed Emin]
10-) 12 Ocak 1794
Seyyid Mehmed Ubeydullah Nefî Efendi oğlu Müderris Seyyid Hacı Ahmed Efendi, sahip olduğu hisseleri kendi rızasıyla önceki Şeyhülislam Mehmed Mekki Efendi’ye devretmekle mütevelli tarafından deftere kaydedilerek tasarrufuna izin verildi.
[Mühür: Abduhu Nâil-i Eltaf-ı Hüseyin 1206]
11-) 29 Ocak 1798
Şeyhülislam Mehmed Mekki Efendi vefat ettiğinden hissesi iki çocuğuna kalmıştır. Oğlu, Galata Kadısı Mustafa Asım Efendi için yeni temessük verildi. Mustafa Asım Efendi hissesini annesi Havva Kadın’a devretmiştir.
12-) 30 Ocak 1811
Adı geçen çocuklardan büyük kızı Fatma Hanım’a intikalden sonra hissesini devrettiği Hacı Mehmed Emin Ağa’ya yeni temessük verildiğinden eski temessüklere “battal” yazısı çekilerek saklanmak üzere eline verildi.