“Türkiye Antik DNA Projesi”nin sonuçları, Urartu medeniyetinin Levant ve Orta Anadolu genetik bağlantılarını ortaya koydu. MÖ 500’lerde Orta Anadolu ve yakın çevresinden Doğu Anadolu’ya uzandığını kanıtladığımız göçlerin, birkaç yüzyıl önceden başladığı teyit edildi. Urartuların “Batı bağlantısı” çok yeni bir gelişme.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde Erken Tunç Çağı’nın (MÖ 3500-2000) sona ermesi ile yaşanan sosyo-kültürel değişim, konar-göçer halkların istilası ile kendini göstermiştir. Özellikle Van Gölü havzası ile Kuzeydoğu Anadolu’yu yurt edinen göçerlerle ilgili, yayla nekropolleri dışında fazla bir bulgu yoktur.
Geç Tunç Çağı’nın sonlarına doğru (MÖ 1200’ler) Protohistorik (Öntarih) Dönemi yaşamaya başlayan -ki bunu Assur yazılı belgeleri sayesinde biliyoruz- Doğu Anadolu Bölgesi’nde Erken Demir Çağı (MÖ 1200-900) ile birlikte Feodal Beylikler Dönemi (MÖ 1300-800) açılmış, yerleşimler yeniden organize olmuştur. Assur kaynakları, kuzeyindeki bölgeleri Nairi, Uruatri ya da Urartu olarak anmaktadır. Öntarih Dönemi’nin sona ermesine neden olan olay, MÖ 840’dan sonra Uruatri ve Nairi Beyliklerinin, Van Gölü’nün güneydoğu kıyısında bulunan en güçlü siyasi organizasyon olduğunu düşündüğümüz Tuşpa Beyliği ile tek bir devlet kurmak için birleşmiş olmasıdır.
Urartu Krallığı, Feodal Beylikler Dönemi’nden sonra MÖ 840’da kurucu kral 1. Sarduri (MÖ 840-830) liderliğinde Van Gölü’nün doğu kıyısında yer alan Tuşpa’da (Van Kalesi) kurulmuştur. Assur kralı 3. Salmanasar’ın (MÖ 858-824) yaptığı ağır saldırıların bölgenin devletleşmesini hızlandırdığı anlaşılmaktadır. Kuzeyde Transkafkasya ve Gökçegöl (Sevan Gölü), Doğu’da İran Azerbaycan’ı, batıda Fırat Nehri ile güneyde Dicle-Küçük Zap hattına kadar genişlemiş olan Urartu Krallığı, MÖ 840’dan MÖ 600’lü yıllara dek Önasya’nın en büyük ve güçlü devletlerinden biri olmuştur.
Yaklaşık 200 yıldır devam eden araştırmalara karşın Urartuların kökeni henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Kafkasyalı kültürel görünüm nedeniyle genel kabul Hurri bağlantısını işaret etse de Urartu tarihinin erken evreleri olan Feodal Beylikler Dönemi’ni anlayabilecek arkeolojik kazılar henüz yapılmamıştır.
Son yıllarda arkeolojik ve antropolojik araştırmalarda kullanımı giderek yaygınlaşan antik DNA analizleri, bireylerin ve toplumların genetik kökenleri hakkındaki bilgilerimizin artmasına olanak sağlamaktadır. Bu çerçevede Anadolu arkeolojisi ile ilgili en kapsamlı proje Doç. Dr. Songül Alpaslan-Roodenberg başkanlığındaki bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. “Türkiye Antik DNA Projesi” olarak bilinen çalışmanın en önemli sonucunun Urartularla ilgili olduğu gözlenmektedir. Urartu coğrafyası üzerine yapılan genetik analizlerin sonuçları şaşırtıcı biçimde Levant (Doğu Akdeniz) ile Orta Anadolu ve yakın çevresini işaret etmektedir. Bugüne kadar Hurri soyundan geldiği üzerinde ısrar edilen ve bir arkeopolitika oluşturmak için aşiret düzeninde bir toplum yapısına sahip olduğu iddia edilen Urartuların, ortaya çıkan bu “Batı bağlantısı” çok yeni bir gelişmedir. Bu sonuçlar Urartu ethnos’u ve toplum yapısının yeniden gözden geçirilmesi noktasında tartışmaları başlatacak gibi görünmektedir.
2016’da yayımlanan Anadolu ve Ermeniler. Kızılırmak Havzası Demir Çağı Toplumunun Doğu Anadolu Yaylası’na Büyük Göçü adlı kitabım öncesinde, dergimizin 13. sayısında (Haziran 2015) tanıtım amaçlı bir yazı yayımlamıştık. Sözkonusu kitap ve yazıdaki sonuçlardan en önemlisi, Ermenilerin Doğu Anadolu kökenli olduklarına olan inanışlarının tarihsel bir temeli olmadığı; Önasya’nın bu kadim halkının Orta Anadolu ve yakın çevresinden MÖ 550’lerden itibaren bölgeye göç etmiş olduklarıydı. Boya bezemeli Demir Çağı çanak-çömlek gruplarının yayılımı üzerinden yapılan bu değerlendirmenin isabetli bir yöntem ve doğru bir yaklaşım olduğu, “Türkiye Antik DNA Projesi”nin sonuçları tarafından da teyit edilmektedir. Urartuların ortaya çıkan Levant ve Orta Anadolu genetik bağlantıları, MÖ 550’lerde Orta Anadolu ve yakın çevresinden Doğu Anadolu’ya başladığını kanıtladığımız göçlerin birkaç yüzyıl önce de varolduğuna işaret etmektedir. Karanlık Çağ’da (MÖ 1200-1000) gerçekleşen deniz halkları saldırılarının Doğu Akdeniz kıyılarından Karkamış’a kadar uzanan büyük bir alana etki etmesi ve MÖ 750 civarında Assur kralı 3. Tiglat-Pleser’in (MÖ 743) Tabal (Orta Anadolu) seferi gibi Anadolu’nun güney yarısını sarsan olaylar, insan kümelerinin canlarını kurtarmak için Doğu Anadolu’ya kaçmalarına neden olmuş gibi görünmektedir. Doğu Anadolu’nun insanüstü ve arızalı topografyası, bölgeye gelen insan kümelerini dış tehlikelerden korumuş olmalıdır.
Doğu Anadolu Demir Çağı coğrafyasında yaşayan toplumların arkeolojisi ile bunlar hakkındaki tarihsel metinler Urartu Krallığı üzerine zengin bilgiler sağlarken, gelecekteki genetik araştırmalar da zorunlu göçler nedeniyle meydana gelen nüfus değişimlerini aydınlatacak gibi görünmektedir.