Emperyal devletlerin özellikle son 200 yıldır dünyayı nasıl çekip çevirmeye çalıştığı herkesin malumu. Bunun karşısında şöyle veya böyle tutum alanların, buna karşı çıkanların tarihte gördüğü, bulduğu en önemli örnek ise Mustafa Kemal Atatürk. Gazi, işgalcileri kovaladığı gibi, hem maddi hem kültürel büyük bir yoksunluk içerisinde, savaştan perişan şekilde çıkmış bir coğrafyanın üzerinde, kendi başına buyruk bir milleti yeniden dünya sahnesine çıkarmak için çabalamış. Şüphesiz hatalar da yapmış. Ancak sevaplarının yanına yaklaşacak başka dünyalı belki de henüz doğmamış.
12. yüzyılda İslâm kültürünün Endülüs’ten sonraki gerileme döneminde, Avrupalılar bugün borçlu oldukları Antik Yunan ve Roma geleneğini canlandıran Müslümanları hallederek yeni bir rotaya girdiler. Bu bakımdan hiç de karanlık olmayan Avrupa Ortaçağ’ı, Hıristiyan tutuculuğuna rağmen bugünkü Batı medeniyetinin temel koordinatlarını belirledi. Aynı sıralarda Anadolu’yu mesken tutan biz Türklerin, Osmanlı Devleti diye adlandırdığımız yapı içerisinde, Kostantiniyye’yi alarak, Bizans geleneğini sırtlayarak özellikle Doğu Avrupa’da kalıcı olma mücadelesi ise 19. yüzyılın henüz ilk yarısında akamete uğradı.
Doğu’dan yükselen ışık Batı’da elektriklenirken, Mustafa Kemal de çöken bir imparatorluğun yağma edilen toprakları üzerinde yeniden bir ateş yakmaya muvaffak oldu.
Böbürlenmek, özellikle geçmişle böbürlenmek, “şanlı tarihimiz”den dem vurmak, bugün içinde bulunduğumuz vaziyetlere “moral” açısından iyi gelebilir. Ancak bugün düşüncesi ne olursa olsun, özellikle yeni kuşak gençlerin bu tür ucuz-bayat ve kalitesiz “Türk’ün Türk’e propaganda”larıyla veya salt Müslümanlık vurgusuyla dile getirilen sloganlarla tatmin olmadıkları açıktır.
Bu sayımızda Amerikan Başkanı Trump’ın son inisiyatiflerinden hareketle, ABD’nin ve daha önce İngiltere’nin uluslararası politik geleneğinde varolan “Büyük sopa” diplomasisine dikkati çekiyoruz. Ancak asıl mücadele, “dış düşman” veya “iç düşman” tuzaklarına düşmeden bir olmakla ve yaşadığımız tarihî coğrafyayı kültürel olarak canlandırmakla verilebilir. Mustafa Kemal Atatürk de gücü yettiğince, ömrü elverdiğince Türkiye’yi yeniden bir merkez ülke yapmak, hem Doğu’ya hem Batı’ya sahip çıkmak için gayret gösterdi.