Yaz geldi çattı, gelinlerin tatlı telaşı başladı. İki bayram arasında bile olsak havaların ısınmasıyla dünya evine girmek isteyenler planlamalara başladılar. Hazırlıkların ana kalemlerinden biri de düğün pastaları… Bugün şatafatlarıyla çiftlerin rüyalarını süslerken cüzdanlarını da hafifleten düğün pastaları var. Roma döneminde ise baharatlı çörekler, şekerin nadir bulunduğu zamanlarda sakatat ve istridyelerle yapılan düğün turtaları vardı.
Yaz kapıda. Düğün mevsimi geldi çattı… Ancak galiba kimse artık evinin bahçesinde kuru pasta, limonata ile mahalle çalgıcılarının ezgisine oynamak istemiyor. Yalnız bizde de değil, tüm dünyada küresel düğün endüstrisinin ateşlediği çılgınlık, pandemi sınırlamalarına rağmen 2020’de pazar büyüklüğünü 160 milyar Dolar’a çıkarmış. Her yıl bir %5 daha büyümeye devam ediyor.
2030’da tahminler yarım trilyon Dolar’a işaret ediyor. Yani dünyada açlığı ortadan kaldırabiliriz, ama yok! Yeni bir yuvanın kuruluşunu herkese ilan etmek lazım.
Düğün denildiğinde iki tarafın da fitili ateşleniyor. Herkes düğününün unutulmaz olmasını, yıllar boyu konuşulmasını arzu ediyor. Her kültürün farklı eğlence ve ikram geleneği var. Pek değişmeyen ise sonlara doğru maytaplarla, marşlarla sahneye gelen gösterişli, kat kat düğün pastası… Gerek yükseklik gerekse süslemeler bakımından son yüzyılda iyiden iyiye abartılan düğün pastalarının geçmişine bir göz atalım.
Antik Çağ’dan bu yana, evlilik törenlerinde simgesel önemi olan bir hamur işinin sunulması gelenek. Roma döneminde mustaceum denilen, arpa ya da buğdaydan yapılan bir somun, şans dilekleriyle birlikte gelinin başında kırılırmış. Bu somundan alınan parçalar, yani confarreatio, simgesel olarak yeni çiftin paylaştıkları ilk lokma olurmuş. Misafirler de şans getirdiğine inanarak dökülen ekmek parçalarını yanlarına alırlarmış. Şair Lucretius, De Rerum Natura (Nesnelerin Doğası) isimli eserinde, gelinin kafasında ekmek kırma âdetinin daha sonra hafif tatlandırılmış buğday keklerinin gelinin başının üzerinde ufalanması alışkanlığına dönüştüğünü anlatır. Bir de misafirlere avuç avuç confetto dağıtılırmış; yani kuruyemiş, kuru meyve ve ballı bademler… 1487’de Lucrezia Borgia Ferrara Dükü’nün oğlu Alfons evlenirken davetliler 130 kiloya yakın confetto’yu gelinle damadın başından aşağı yağdırmışlar. Zaman içinde kuruyemişlerle meyvelerin yerini kağıt konfetiler, çiçek yaprakları ve pirinç alsa da bu âdet bugün hâlâ devam ediyor.
Romalıların 43 yılında Britanya’ya ayak basmaları ile birçok gelenek de Manş Denizi’nin öte yakasına atlamış. 1.000 yıl sonra yaşanacak Norman istilası ile gelen Fransız âdetleri de Ada’ya yerleşmiş. Bize ne İngilizler’den demeyin! Bu düğün pastası geleneği onların başının altından çıkmış. Romalılar geldiğinde henüz çamur, saman ve ahşaptan yapılma evlerde yaşayan, köyleri-yolları bile olmayan dağınık topluluklardan, üzerinde güneş batmayan bir imparatorluğa evrilmeyi becerdiklerine göre haklarını vermek lazım. Bugün bütün dünyanın şu ya da bu şekilde etkilendiği düğün âdetlerinin birçoğunun kökeninde bu çokkültürlü geçmişin izlerini görüyoruz. Biz düğün pastasına dönelim…
Ortaçağ İngiltere’sinde düğüne gelen davetliler yanlarında baharatlı bir çörek getirirmiş. Gelin ve damat ortaya tepeleme yığılan bu çörek dağının üzerinden öpüşmeye çabalar ve becerebilirlerse bunun yaşam boyu rahat yaşayacaklarının bir göstergesi olacağına inanırlarmış. Yazılı ilk düğün pastası tarifi Robert May’in 1685’de yayımlanan Usta Aşçı isimli kitabında yer alıyor. Bu döneme kadar, ortaya getirilen her ne ise, ismi “Gelin Pastası” olarak geçiyor ama garip olan bunun tuzlu bir pasta olması. İçi istiridyeler, çam fıstığı, horoz ibiği, kuzu billuru, uykuluk ve çeşitli baharatlarla doldurulmuş kocaman, süslü bir turta kabuğu… Geliri bu pahalı “pasta”ya yetmeyenler için ise koyun kıyması ile doldurulmuş versiyonunu sunuyorlar. Yememek çok ayıp ve uğursuzluk sayılıyor. Bir de gelin pastasının içine yerleştirilen yüzüğü hangi genç kız bulursa sıradaki düğünün onunki olacağına inanılıyor. Şimdiki gelin buketi atma âdetinin eski hâli buymuş demek.
17. yüzyılda daha önceleri İngiltere’ye ithal edildiği için nadir ve pahalı bir malzeme olan şekerin ülke sınırları içinde de üretilmesi ile etli turtanın bugünkü düğün pastasına dönüşmeye başladığını görüyoruz. Eskiden 5-20 kiloluk koni şeklinde sert şekerlerin evde dövülmesiyle hazırlanan toz şeker artık hazır olarak bulunabiliyor. Önce bol kuru meyveli, sert ve dayanıklı kekler sunulmaya başlanıyor. Meyveli kek, doğurganlığın ve yeni yuvanın bereketini simgeliyor. Gelinin kendi kekini pişirmesi ve düğünden önce tadına bakılması uğursuzluk sayılıyor. Çok sayıda çocuklarının olması için herkesin bir lokma olsun tadına bakması ve yeni evlilerin keki birlikte kesmesi gerekiyor.
Bu yüzyılda ilk defa, şekerle çırpılan yumurta akının sıcak sıcak kekin üzerine uygulanıp tekrar pişirilmesi ile oluşan beyaz bir kaplamanın kullanıldığını görüyoruz. Mikserin olmadığı dönemde iki saat boyunca çırpılan karışımın fırında kararmaması için sürekli başında beklemek gerekiyor. Şekerin 19. yüzyılda incelip, arıtılması ile birlikte üç kere rafine edilmiş şekerin sağladığı beyazlık bir dönem ailelerin zenginliğine işaret ederken, Victoria Dönemi’nde bu beyaz kaplama, pek abartılan saflık ve bekaretin sembolüne dönüşüyor.
Yine 17. yüzyılda, gelinin kekinin yanında bir de koyu renkli, daha ağır “Damat Keki” sunulması âdeti çıkıyor. Gelin kekinden daha ufak ve genellikle üzeri süslü olmayan bu kek, ufak parçalara ayrılıp şans getirmesi için minik kutularda hatıra olarak davetlilere dağıtılıyor. Bizdeki nikah şekeri gibi… “Damat Keki”nin bir yandan da eskinin geleneksel meyveli kek lezzetini özleyen misafirlere hoşluk olması için ortaya çıktığı söyleniyor. Uzun süre unutulan bu kek, son yıllarda ABD’de yeniden canlandırılmış; ancak damat kekleri artık damadın meraklarını yansıtması için futbol topu, golf çantası gibi eğlenceli şekillerde yapılıyor.
1840’ta Kraliçe Victoria ile Prens Albert’in düğünü, pastalar için de yeni bir dönemin başlangıcı olmuş. Her detayıyla ilk “medyatik düğün” sayılabilecek bu törende, gelinlikten pastaya her şey gözler önündeymiş. İlk çok katlı pasta, ilk pasta süsü bu düğünde kullanılmış. Halen kraliyet kreması olarak anılan beyaz, sert kıvamlı “royal icing” yine ilk defa bu düğünün pastasında kullanılmış. Victoria’nın pastası kiliseden dönüşte sarayda verilen kahvaltıda ortaya getirilmiş. 30 santim yüksekliğinde çevresi 3 metrelik bu tek katlı pastanın ikinci katında “Britannia” çifti selamlıyor; Romalı giysileri içindeki gelin ve damadın ayaklarının dibindeki köpek sadakati, iki kumru ise saflık ve masumiyeti simgeliyordu. Aşk meleklerinden biri de pastanın üzerindeki levhaya düğün tarihini not düşerken görülüyordu.
Ancak ziller, çanlar, kuşlar ve çiçeklerle dekore edilmiş en süslü kek, 1882’de Prens Leopold’un düğün pastası olmuştu. Kat kat, üst üste konmuş ağır süslerle ve kraliyet kaplaması ile süslenmiş, altında meyveli yoğun bir kek olan bu pastanın her katı yenebiliyordu. Pastayı yapan Antoine Careme, mimarlık eğitimini pastaya yansıtmıştı. Kaplama, üstüne konan kekin ağırlığında çökmeyecek kadar sertleştirildiği için üstüste birkaç kat çıkmak mümkün olmuştu. 20 yıl sonrasında ise keklerin arasına yerleştirilen üzeri krema kaplı süpürge sopaları ile “sütunlu pasta” modası çıkmıştı.
1947’de Prenses Elizabeth ile Prens Philip’in resmî düğün pastası 2.7 metre yüksekliğe ve 250 kilo ağırlığa erişmişti. Savaş sonrası karne ile yiyecek alınan bu dönemde, pastanın malzemesi Avustralya’dan gönderilmişti. Bu bakımdan pastaya “10 bin mil pastası” diye isim takılmıştı. Pastanın bir katı Prens Charles’ın vaftiz töreninde yenmek üzere saklanmış, üçüncü katı da Kraliçelerini düşünerek malzemeyi gönderen kızlara hediye olarak Avustralya’ya yollanmıştı.
Bu pasta, geleneksel meyveli, yoğun düğün pastalarının sonuncularından olmuştu; zira yavaş yavaş Amerikan icadı “sünger kek” ile yapılan hafif ve kremalı pastalara geçilecekti. İngiliz düğün pastaları görsellik anlamında Victoria Dönemi’nden 1980’lere gelinceye kadar pek değişim göstermedi. 1980’lerde ise ince ince işlenen kraliyet kreması ile yapılan süslemelerin yerini daha yumuşak, akışkan kremalar ve şeker hamurundan yapılan çiçekler aldı.
Milenyuma girildiğinden beri, artık pastacılar herkesin hayallerini gerçeğe çevirebiliyor ama yine de ana akım bir pasta modasından söz etmek hâlâ mümkün. Mesela son zamanlarda beslenmedeki “doğallık” merakıyla birlikte, kaplamasız “çıplak pastalar” taze çiçek, meyve gibi doğal malzemelerle süsleniyor. Ancak bol kremalı, şeker hamurlu, heykelli, mücevherli, püskürtme boyalı düğün pastalarına da her zaman yer var. Özellikle az gelişmiş ülkelerin zengin taifesi gösterişte sınır tanımıyor. En iddialı pastalar Lübnan, Endonezya veya Hintli zenginlerin düğünlerinde sunuluyor. Zaten bu tarz düğünler, gelin ve annesinin düşlerini mi yoksa damadın zenginliğini mi yansıtıyor, orası meçhul.