Geçen yüzyılın sadece siyasi hayatına değil, sanata, kültüre, gündelik yaşamın neredeyse
tüm alanlarına damgasını vuran 1968 hadiseleri, Paris merkezli olarak tüm dünyayı etkilemiş, değiştirmişti. Öğrenci gösterileri, işçi direnişleri ve bugüne uzanan mirasıyla, Masis Kürkçügil yazdı.
Mayıs 1968, ardında belli bir devlet veya kuruluş bulunmadığı halde, 20. yüzyılın en önemli birkaç hadisesinden biri olarak tartışılmaya devam ediliyor. Sanattan siyasete hemen her alanda büyük değişimlere yol açan Fransa’daki 68, diğer ülkelerdeki 68’lerin değerlendirilmesinde de merkezî bir öneme sahip olmuştur. Ancak Mayıs 68, onu hazırlayan koşullar ve kendinden sonra de- vam eden gelişmeler birlikte ele alındığında, bir iktidar değişikliğine yol açmadan dünyanın çehresini alabildiğine değiştiren ender olaylardan biri olarak tarihe geçmiştir.
Elli yıldır her on yılda bir mutlaka “68 neydi, 68’den geriye birşey kaldı mı, bizim 68’imiz, ah şu 68’liler” diyerek gazete ve dergi köşelerinde tartışmalar sürer. Bu defa, içinde bulunduğumuz günlerde, gazetelerden rahatlıkla izlenebildiği üzere, büyük grevler ve öğrenci olaylarıyla 1968 ruhu en azından Fransa’ya “dönmüş” bulunuyor.
Fransa’dan dünyaya…
Fransız fotoğrafçı Henri Cartier-Bresson’un Champs-Elysées caddesinde eyleme bisikletiyle katılan öğrencileri fotoğrafladığı bu sahne Mayıs 1968’in tüm dünyadaki sembol karelerinden biri olmuştu.
Geçen yıl başkan Macron 68’i anacağını belirttiğinde, 68’in ayakta kalan ender sözcülerinden Alain Krivine “başkanın kendisine karşı olabilecek bir genel grevi kutlayacağını sanmıyorum” diyerek, böylesi bir anmanın daha ziyade bir “gömme” olacağını belirtmişti. Buna karşılık Macron saflarında yer almış olan 68’in Kızıl Dany’si Daniel Cohn Bendit, zaten artık kendisine 68’den sözedilmemesini istemiş ve şöyle demişti: “Mayıs bitti, tıpkı Fransız Devrimi (1789) gibi tükendi”.
68’in ünlü simalarının bir kısmı fizik olarak bu dünyayı terkederken, kimileri de siyaseten bu “gençlik hülyaları”nı terketmiş bulunuyor. Örneğin Fransa’da Mayıs 68’de adı anılanlardan azımsanmayacak bir kesim ya terki siyaset eyledi veya Sosyalist Parti’ye katıldı veya en sonunda Macron’da karar kıldı.
Herkesin kendi 68’i var
Fransa tarihinin yaşamış olduğu en büyük grevin, isyanın yarattığı siyasal havayı unutturup, bunu sanki Fransa’nın yenilenmesine hizmet eden bir kültürel devrime indirgemeye çalışanlarla 68’in özgürlük başta olmak üzere özlemlerini yaşatanlar arasında o gün bugündür kıyasıya bir tartışma sürüyor.
Bir yandan arşivler açılıyor, devletin gizli kayıtlarındaki 68 gözler önüne seriliyor. Meğer kimilerinin sandığı gibi hava cıva değilmiş 68; devlet amca fena halde korkmuş. Aslında sıcağı sıcağına olaylara katılıp notlar alan Abidin Dino izlenimini aktarırken şöyle yazmıştı o günlerde: “Kapıcı karıları gençlerden yana (bence iktidar tehlikede!)”
68’in “ruhları”
“68 ruhu”nun bir dizi bileşeni var. Hatta “68 ruhu”ndan değil “ruhları”ndan sözetmek daha doğru olur. Kapitalist /sınai medeniyetin temellerine, onun tüketimciliğine ve üretimciliğine karşı kültürel bir protesto olarak takdimi çok yaygın. Öte yandan “otuz yıllık” ekonomik büyüme dönemi işçi sınıfının toplumsal dokusunu değiştirmişti. Hizmet sektörüne göre sanayi sektörü hâlâ ağırlıktaydı. Sayısal artış, safların yenilenmesini de getirmişti. 60’lı yıllardaki yeni işçi sınıfının önceki onyıllardaki baskıdan ve yasal sınırlamalardan bezmesi sözkonusu değildi. Sürekli önü açık ve umutlu görünüyordu.
68’in yalnızca kültürel boyutunu ele alanların sık sık yaptığı gibi bir başka 68’i unutmamak gerek; ne de olsa tam 9 milyon işçi grevdeydi! 68’i tek bir nedene indirgemekten ziyade onun patlayıcı karakterdeki bir dizi gelişmenin ürünü olarak değerlendirmek, dünya ölçeğindeki yayılımını açıklamak açısından elzemdir. Kimi düşünürlerin 68’i hazırlayan düşünce dünyasında elbette özel bir yeri var. Henri Lefebvre, Guy Debord, Herbert Marcuse ve Ernst Bloch, 60’lı yılların isyan kuşağının hayranlığını kazanmıştı. Bu demek değildir ki Berkeley’den Meksika’ya, Londra’dan Tokyo’ya sokağa çıkan gençler bu düşünürleri hatmetmişlerdi. Hiç okumamış olsalar da onların düşünceleri bildirilerinde, sloganlarında yer almıştı. Özellikle Debord ve Situationniste dostları Fransa’da böyle bir işlevi yerine getirdiler. Marcuse ABD’de, Bloch Almanya’da daha etkindi.
Mayıs sonu şiddet artıyor
Mayıs’ın sonlarına doğru Fransa’da sokakta eylemciler ile güvenlik güçleri karşı karşıya geliyor, yaralanmalar da baş gösteriyordu.
Daniel Singer, Mayıs 68 kitabında, “mevcut toplumun şu veya bu görünümünü değil, hedeflerini amaçlarını sorgulayan topyekûn bir isyandı” derken ortak paydanın nerede olduğuna dikkati çekiyordu. Yani kapitalizme, otoriteye ve hiyerarşik düzene karşı bir ayaklanma. 1966 Kültür Devrimi ile Maoizm, gençlik ve aydınlar (özellikle Fransa’da) arasında belli bir nüfuz sahibi olmuş, anarşistler ve Troçkist gruplar da öğrenci hareketinde sınırlı da olsa bir yer tutmuşlardı. Yine de 68 öncesinin herhangi bir siyasal hareketine maledilemeyecek bir radikalleşmeyle karşı karşıya olunduğu atlanmamalı.
Bir dönemin sonu
2. Dünya Savaşı’nın yıkımlarının büyük oranda giderilmesinin ardından gelen bir kapitalist refah, ekonomik büyüme (boom) döneminde gerçekleşen 68 için herhangi bir iktisadi kriz ve sosyal çöküntü gibi bir açıklamaları geçersiz kılar. Zaten borsadaki iniş çıkışlarla bu tür olayları açıklamanın abes olduğunu gösteren en yakın örnek de 68’dir. Ancak bu büyüme döneminde ortaya çıkan toplumun radikal eleştirisi de yankı buluyordu. Örneğin Marcuse’un Tek Boyutlu İnsan adlı kitabında özetlenen sanayi toplumunun eleştirisi, Sovyet modeline karşı güçlü bir biçimde güvensizliği de içeriyordu. Çünkü SSCB de otoriter/bürokratik bir yapı olarak görülüyordu.
1947’de ABD’nin uluslararası durumu stabilize etmek için kurduğu “Soğuk Savaş” dengesi, dünyayı bir yanda “totaliter-komünist blok” diğer yanda “hür dünya” diye ikiye ayırmıştı. Siyasal güçler kendilerini bu ayrıma göre konumlandırıyorlardı. Her kesim kendi muhaliflerini “diğer kampa çalışmakla” suçluyordu. Batı’daki ve Doğu’daki muhalefet (bir yanda McCarthy’cilik diğer yanda 1953 Doğu Berlin işçi ayaklanması, 1956 Polonya ve Macaristan’daki olayların bastırılması gibi) bu gayrimeşruluk zemininde nefes alamaz haldeydi.
Batı demokrasileri: Baskı ve bombardıman
“Hür Dünya”nın lideri ABD’nin kendi yurttaşlarıyla arası pek iyi değildi. En azından siyahların pek hür olmadıklarına dair derin ve alabildiğine haklı bir inançları vardı. Özellikle 1964- 67 yıllarında Amerikan demokrasisinin ipliğini pazara çıkaran olaylara tanık olundu. 1967’de Detroit’te Federal Muhafızlar getto ayaklanmasını ağır bir biçimde bastırdı. 1965’de siyah hareketin en radikal ve en siyasileşmiş sözcüsü Malcom X öldürülmüştü. 4 Nisan 1968’de ise sivil itaatsizliğin temsilcisi Marthin Luther King, Vietnam Savaşı’na karşı açıkça bir tutum takınmışken öldürüldü.
“Hür Dünya”nın lideri,1965’den itibaren Vietnam’ı bombardıman etmeye başladı. (1965’te bu ülkede yarım milyon Amerikan askeri bulunmaktaydı.) Aynı yıl ABD’nin icazetiyle Endonezya’da bir hükümet darbesiyle, yüzbinlerce insan komünist suçlamasıyla öldürüldü.
Öte yandan Doğu ve Batı’daki yönetimlerin bu zapturapt altına alma hamleleri karşısında 1959 Küba devrimi ve 1962’de Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığı gerçekleşti. “Soğuk Savaş”ın dengeleri zorlanmaya başlamıştı. Afrika başta olmak üzere bağımsızlık hareketleri boyverdi. 1961’de Che Guevara, Küba Devrimi’nin hümanist karakterde, dünyanın bütün ezilen halkalarıyla dayanışma halinde bir devrim olduğunu belirtti. 1967 Ekim’inde Bolivya’da öldürülen Che’nin 1968’in temel figürlerinden biri olması, böylesi bir sıkışmışlık için özgürlük için mücadele edenlere ilham kaynağı olmasında aranmalıdır.
Çok boyutlu 68
68’in çeşitli boyutları vardır. Onun dünya ölçeğinde bir hareket haline getiren şüphesiz enternasyonal boyutudur. Ocak ayında Vietnam’daki Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin Saygon’un içine kadar giren Tet (Vietnam dilinde yeni yıl anlamına gelen) saldırısı; Mart ayında açıkça milliyetçi ve antisemit bir tutumla Polonya Komünist Partisi’nin öğrenci hareketini vahşi bir biçimde bastırması; Mart ayında Roma mimarlık fakültesinde başlayan öğrenci mücadelesinin genelleşerek polisle şiddetli çatışmalara girişmesi ile Pirelli ve Fiat gibi fabrikalarda işçi hareketinin patlak vermesi; Nisan’da Çekoslavakya’nın başkenti Prag’da “Prag Baharı”nın boy vermesi ve Mayıs’ta Fransa’da öğrenci patlamasının ardında on milyona yakın işçinin grev dalgası; yılın başından itibaren Franco diktatörlüğü altında inleyen İspanya’daki üniversite işgallerinin ardından işçi komisyonlarının yürüttüğü fabrika işgallerinin başlaması; Mexico kentindeki öğrenci gösterilerinde bugüne kadar sayısı belirlenemeyen (yaklaşık 300) ölümlerle sonuçlanacak hareketler; Birleşik Devletler’de siyah gettolarda Amerikan emperyalizminin Vietnam’daki savaşına karşı çok büyük gösterilerin yapılması; 1967 Yunanistan’daki albaylar cuntası diktatörlüğüne karşı gençlerin demokrasi mücadelesindeki duyarlılıklarının pekişmesi (Costas Gavras’ın 1969’daki “Z” adlı filminin etkileri); 68 sonrasında Franco’ya karşı militanların idam edilmesine karşı gösterilerin yaygınlığı, o dönemin öne çıkan gelişmeleridir.
Önce öğrenciler
68’de öğrencilerin öne çıkmasının ardında, üniversite kitlesinin özellikle 50’lerden sonra nüfus içinde büyümesinin rolü vardır. Olayların patlak verdiği Nanterre’de öğrenci sayısı 1964’te 2.000 iken 1968’de 15.000’e; Fransa’da 1950’de 128.000’den 1968’de 500.000’e çıkmıştı. Toplumsal köken açısından büyük bir değişim yaşanmış, üst tabakaların yanısıra ücretlilerin çocukları da üniversitelere girince eski üniversite hiyerarşisi ile “kitle”lerin üniversitesinin örgütlenmesi arasında bir uyuşmazlık belirmişti. Hocaların büyük patron gibi olduğu bir üniversitenin ihtiyaçlarla uyuşmaması; herkese burs, sınav sisteminin demokratikleştirilmesi, kitleye açık hale gelmesi gibi taleplerin yükselmesine ve patlayıcı bir karakter edinmesine yol açmıştı.
Almanya, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde öğrencilerin yönetime katılma taleplerinin ortaklaşması, büyük patron konumundaki eski usul hocalığın yeni ihtiyaçlara cevap veremediğini gösteriyordu.
Sol’un geleneksel partilerinin dışında gelişen bu hareketler içinde aşırı sol küçük olmasına rağmen önemli bir rol oynuyordu. Federal Almanya’da 60’lı hemen başlarında sosyal demokrat partiden atılmış olan Sosyalist Öğrenciler derneği (SDS), öğrenci hareketliliği ile siyasal bir proje bileşimini temsil eden en önemli girişimdi. Örneğin Haziran 1967’de İran şahının Berlin’i ziyareti sırasında çok büyük bir gösteri düzenlenmişti. Kurumlarda köklü dönüşüm ve onun yanısıra “eleştirel üniversite” fikri, 68’in yolunu açan hususlardan biri olmuştur.
Mayıs 68 Fransa
Fransız polis yetkilisi Maurice Grimaud “Korku, devlet aygıtına yerleşmek üzere” diye yazıyordu. Kimisi Oidipus kompleksinden sözederken, sosyolog Alain Tourraine “bu yeni tipte bir sosyal harekettir” diyordu. Ortada gözükenlerden hareketle tanımlamalar yapılırken, gölgedeki milyonlarca grevci medyanın gözünden kaçıyordu.
Le Monde gazetesinin şef redaktörü Pierre Viansson-Ponté 22 Mart’tan tam da bir hafta önce “Fransa’nın canının sıkıldığını” yazmışken, 28 Mayıs’ta müzakerelerin toplumsal çatışmaları çözümleyememesi halinde Fransa’nın ağır bir ulusal krizden devrimci bir duruma geçme tehlikesiyle karşı karşıya geleceğini belirtiyordu. Yani “devrimci durum”, yalnızca bir takım aşırı sol çevrelerden yapılan bir tahlil olmaktan çoktan çıkmıştı.
27 Mayıs’ta yapılan mitingin ana sloganı “iktidar sokaktadır” iken, De Gaulle kendine sadık askerlerin bulunduğu Almanya’daki Baden-Baden’e gitmişti. Dönüşünde, 30 Mayıs’ta hamlesini yaptı. Millet Meclisi’ni feshetti ve seçimlere gitti. Komünist Partisi ve sendikalar herhangi bir iktidar değişikliğini hedeflemeden bir takım sosyal taleplerle kendilerini sınırladıklarında, De Gaulle’ün işini kolaylaştırmışlardı.
Fransız Komünist Partisi (FKP) işçi sınıfını CGT ile denetliyordu ama öğrencileri değil; mücadelenin sokakta cerayan etmesinin nedeni buydu.
Bugün ve yarın 68!
De Gaulle FKP’nin iktidar istemediğini anladığı için hemen seçimlere gitti. Parlamento dışı hareket böylece sandıklara gömülüyordu; üstelik bizzat FKP tarafından. İşçi sınıfına yakınlaşan orta sınıf kesimleri de, bunun üzerine eski pozisyonlarına döndüler Katılımcılarının azımsanmayacak bir kısımının düzene entegre olduğu, kapitalizmin tek mümkün sistem olarak genel kabul gördüğü bir dönemde 68 mirasından söz edilebilir mi Tarih elbette hiçbir zaman kendini tekrarlamaz. Her yeni isyan kuşağı kendi öznelliği, ütopyası ve arzularının bileşimiyle hareket eder. 2000’li yıllarda “dünya bir meta değildir” diye Cenova, Porto Alegre, Prag’da sokaklara çıkan insanlar, elbette 68’den farklı bir halet-i ruhiye içindeydiler. Ancak koşullar ne kadar farklı olursa olsun bir ilham kaynağı aranacaksa 68’den başkasını bulmak mümkün olmayacaktır.
O gün için Paris Komünü, genel grev, barikat, kızıl bayrak, işçi sınıfına ilişkin referanslar öne çıkarken; bu gün toplumsal hareketler denen ve çoğu 68’in ürünü olan kadın hareketi, ekoloji, savaş karşıtı hareketi, göçmenler, eşcinseller, barınaksızlar gibi alternatif küreselleşmeci hareketin talepleri öne çıkmakta. Artık Mao, Troçki, Lenin, Stalin, Marx gibi afişlerin meraklısı pek bulunmuyor. İki dönemin tek ortak noktası, Che’nin 68’de düşünülemeyecek kadar her yerde boy vermesi. Son olaylar sırasında Fransa’da o dönem Fransız Komünist Partisi’nin yörüngesinde olan ve dolayısıyla radikal solculardan hiç de hazzetmeyen en önemli iki sendikadan biri olan CGT’nin bir bayrağında Che’nin resmini görmek, yaşı müsait olanlar için oldukça garipsenecek bir durum. Fransa’da o günlerde 300-400 bin işsiz varken şimdi 5 milyon işsiz var. 68’in sokaktaki bir çağrısının da “emekçiler iktidara” olduğu unutulmamalı.
68’in bir başlangıç olup olmadığı onun devamına bağlı. Bunu da tarih gösterecek.
KRONOLOJİ
DÜNYADA 68’İN SATIR BAŞLARI
EN SICAK YIL
5 Ocak-Çekoslavakya: “Prag Baharı”nın başlaması.
15 Ocak-Japonya: Amerikan uçak gemisini protesto eden gençlerin polisle çatışması.
30 Ocak-Vietnam: Tet saldırısının başlangıcı.
8 Şubat-ABD: Güney Carolina’da medeni haklar için yapılan bir gösteride üç öğrencinin öldürülmesi.
8 Şubat-Varşova: Hükümetin Yahudi düşmanı kampanyası ve öğrenci hareketi.
17-18 Şubat-Almanya: Vietnam Savaşı’na karşı Berlin’de başka ülkelerden gelenlerle yapılan büyük gösteri. Ön sırada Rudi Dutscke, Tarik Ali, Alain Krivine.
7-13-21 Şubat-Paris: Vietnam savaşını protesto gösterileri.
29 Şubat-Roma: Roma Üniversitesi’nin öğrenciler tarafından işgali. Polis saldırısı karşısında şiddetli çatışmalar.
1 Mart-Varşova: Polis-öğrenci çatışması ve hareketin diğer kentlere yayılması.
1 Mart-Brezilya: Haziran’a kadar sürecek olan, askerî diktatörlüğe karşı öğrenci seferberliğinin başlaması.
1 Mart-İtalya: Roma’da polis-öğrenci çatışması.
20 Mart- Paris: Nanterre’de işgalin başlaması. 22 Mart Hareketi’nin kuruluşu.
4 Nisan-ABD: Martin Luther King’in öldürülmesinin ardından büyük kentlerin çoğunda ayaklanmalar.
11 Nisan-Almanya: Öğrenci haraketinin sözcüsü Rudi Dutschke’ye yapılan silahlı saldırının ardından bütün Almanya’yı saran “Paskalya ayaklanması”.
19 Nisan-Fransa: Alman öğrencilerine destek yürüyüşünün ardından Quartier Latin’de çatışmalar.
19 Nisan-İtalya: Sendikaların zayıf olduğu sanayi kollarında kendiliğinden isyanlar. Genel grev.
1 Mayıs: Paris’te büyük gösteri.
2 Mayıs: Nanterre ve Sorbonne’da işgalden sonra okulların kapatılması. Quartier Latin’de şiddetli çatışmalar.
6 Mayıs: Lise öğrencilerinin grevi.
10 Mayıs: “Barikatlar Gecesi”.
13 Mayıs: Genel grev ve devasa gösteriler. 15 Mayıs: Odeon tiyatrosunun ve Renault-Cléon’un işgali.
16-17 Mayıs: Grevlerin yaygınlaşması.
24 Mayıs: Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün referandum ilanı.
30 Mayıs: De Gaulle’ün söylevi. Champs-Elysées’de sağcıların gösterisi.
1 Haziran-Japonya: Tokyo’da öğrenci ayaklanmaları.
3 Haziran-Yugoslavya: Belgrad’da öğrencilerin fakülteleri işgali, hareketin diğer kentlere yayılması.
4-6 Haziran-Fransa: İşyerlerine müdahele ve yeniden işe başlama hareketi.
12 Haziran- Fransa: Aşırı sol örgütlerin kapatılması
24 Haziran-Kanada: Montréal kentinde 290 kişinin tutkuklanmasıyla sonuçlanan gösteri.
26 Haziran-Brezilya: Rio de Janeiro’da sendikalar ve din adamlarının katılımıyla “halk yürüyüşü”.
29 Haziran-İsviçre: Zürih’te polisle gençler arasında çatışma.
26-27 Temmuz-Meksika: Mexico’da polisle öğrenciler arasında şiddetli çatışma (17 ölü).
17-18 Ağustos-İrlanda: Londonderry’de ayaklanma.
20-21 Ağustos-Çekoslavakya: Varşova Paktı güçeri tarafından “Prag Baharı”nın bastırılması.
22-30 Ağustos-ABD: Chicago’da öğrenciler ve polis arasında çatışma.
18-25 Eylül-Meksika: Ordunun öğrencilerin işgal ettiği okullara girmesi, şiddetli çatışmalar,18 ölü.
7 Eylül-ABD: Amerika güzeli seçimlerine karşı, kadınların kurtuluş hareketi “Radical Women” gösterileri.
2 Ekim-Meksika: Tlatelolco katliamı; 300 ölü.
27 Ekim-İngiltere: Londra’da Vietnam Kurtuluş Cephesi’nin zaferi için 70 bin kişilik gösteri.