Millî Mücadele’nin kazanılmasıyla, karşıt yayın yapan Aydede dergisi 90. sayısında kapanmak zorunda kaldı. Buradan kopan kadro 1922’de Akbaba’yı çıkarmaya başladı. 1977’ye dek 55 sene yayın hayatını sürdürecek renkli siyasi dergi, Türkiye’de en uzun süre çıkan mizah dergisi olacaktı. Basın tarihimizin medar-ı iftiharı 100 yaşındaki Akbaba’dan unutulmaz kesitler, unutulmaz isimler, harikulade çizimler ve anılar…
Akbaba tünüyor: 7 Aralık 1922
Kurtuluş Savaşı sırasında bir cephede Millî Mücadele yanlısı, Ankara Hükümeti’ni destekleyen Sedat Simavi’nin çıkardığı Güleryüz mizah dergisi, diğer cephede, İstanbul Hükümeti’ni destekleyen Refik Halid Karay’ın çıkardığı Aydede dergisi vardı. 30 Ağustos’ta Büyük Taarruz zaferinin kazanılmasından sonra her ne kadar Aydede sayfalarında Gazi Mustafa Kemal Paşa resimlerine ve ona yönelik övgü yazılarına yer verilse de, Refik Halid Karay 150’likler listesinde yer alarak yurtdışına sürgün edildi. Aydede, 9 Kasım 1922’de 90. ve son sayısını yayımlayarak kapandı.
Aydede’yi çıkaran ekipte yer alan Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon, derginin kapanmasının ardından Refik Halid Karay hariç neredeyse tüm kadrosuyla 1 ay sonra 7 Aralık 1922’de Akbaba’yı çıkarmaya başladı.
Yusuf Ziya Ortaç, anılarını anlattığı Bizim Yokuş’ta, Orhan Seyfi Orhon ile Akbaba’yı çıkarış hikayelerini şöyle anlatır: “İsimler düşündük birçok: Çelebi, Tırpan, Horoz… Sonunda Akbaba en uygun geldi ikimize de… Kadromuzu hemen kurduk: Münif Fehim, Ramiz, Hakkı karikatürleri yapacaklar. Orhan Seyfi, Halil Nihat, Osman Cemal, Selâmi İzzet, Abdülbâkî Fevzi, ben yazılarını yazacaktık. Şimdiki Akbaba’dan biraz daha büyük, dört sayfaydı eski Akbaba. Tek renk, fiyatı 100 para. Ama haftada 2 kere çıkacaktı: Pazartesi, Perşembe. Başlığını Hakkı çizmişti. Tashihleri yaptık, sayfaları düzenledik, makineye yolladık akşama doğru… Ulvi Bey kumandayı verdi: Beş bin basılacak”.
Logonun cumhuriyetle dönüşümü
DERGİNİN sorumlu müdürü de olan Yusuf Ziya’nın, Akbaba’nın ilk sayısındaki “İnsanların çok yaşlısına, saçı sakalı ağarmış olanına akbaba derler. Kuşların en çok yaşayanı da akbabadır. İnşallah bizim Akbaba’mız da gazetelerin en uzun ömürlüsü olur” temennisi gerçekleşecek; eski harfli Türkçe yayın hayatına başlayan Akbaba, 1977’ye kadar yayın hayatını sürdürerek matbuat tarihimizin en uzun soluklu mizah mecmuası olacaktı. Akbaba’nın ilk dönemi eski harfli Türkçe ve Latin harflerine geçiş dönemi olan 1922-1931 arasındaydı. İkinci dönem, derginin 3 yıllık bir aradan sonra 1934-1949 arasında çıktığı dönem oldu. Daha sonra 1952’deki üçüncü dönemiyle de aralıklarla 1977’ye kadar yayın hayatına devam etti.
Dergi, Perşembe ve Pazartesi günleri 4 sayfa çıkan, yazı ağırlıklı, ilk sayfasında ana gündem ile ilgili büyükçe bir karikatüre, çizime yer veren bir siyasi mizah yayınıydı. Akbaba’nın 1922’deki logosu cumhuriyetin ilanı ve yeni Türkiye ile birlikte değişim gösterdi. Derginin logosu ilk döneminde dört farklı şekilde dönüşüme uğradı. Derginin ilk yıllarındaki İstanbul panoraması silüeti üzerinde sarıklı-cübbeli dede karikatürü, yerini sadece kanatları açık bir akbabaya bıraktı. Daha sonra yeni harflerin kabulüyle eski yazı kalktı ve logo sarıksız, modern bir dede ve akbaba figürüne dönüştü.
Çok genç ama çok usta: Ramiz Gökçe
1900 İstanbul doğumlu Ramiz Gökçe, daha 18 yaşındaki Şeytan ve Diken maceralarından sonra Aydede’de 22 yaşında kendine yer buldu. Ardından Akbaba’nın başçizeri de 22 yaşındaki genç ama usta Ramiz Gökçe oldu ve derginin ilk sayfasındaki olağanüstü karikatürlere imza attı. Gökçe’nin gündemin nabzını da çok iyi tuttuğu, çizgilerinin yanısıra temalarını gündelik hayattan alan konulardan bellidir. Döneminin ruhunu yansıtan renkler ve özellikle kadın çizimleri, zamanının öncü işlerindendir. Ramiz’in çizimleri, Akbaba’yı hem o günler için hem de bugün 100. yaşında çok kıymetli bir noktaya taşır.
Dergide bir kartal: Nâzım Hikmet
AKBABA’DA Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Mahmut Yesari, Osman Cemal Kaygılı, Halil Nihat Boztepe, Fazıl Ahmet Aykaç, Nahit Sırrı Örik, Edip Ayel, Fahri Celâleddin Göktulga, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Vâlâ Nurettin, Selâmi İzzet Sedes, Aziz Nesin, Muzaffer İzgü gibi döneminin en önemli şair ve yazarları kalem oynattı.
Mecmuada yine erken cumhuriyet döneminin -belki de her dönemin- siyasi yasaklısı ve istenmeyen kişisi Nâzım Hikmet de okuyucuyla buluşacaktı. Elbette ismini gizlemek zorunda kalarak. Nâzım Hikmet, “Kartal” mahlasıyla, ilk defa Akbaba’nın 209. sayısında “Meçhul Âşık” yazısıyla yer aldı. Şairin dergide en çok ses getirecek işi ise 1925 Mart’ında Akbaba’nın 235. ve 243. sayıları arasında aralıksız neşrettiği “Dağların Havası” adlı manzum şiiri olacaktı. Takrir-i Sükûn Yasası’na dayanılarak “komünist örgütlenme ve propaganda yaparak iç güvenliği bozmak”tan, Ankara İstiklal Mahkemesi’nce 15 yıla mahkum edilen Nâzım Hikmet; Mühürdar açıklarında bekleyen bir takayla, tayfa kılığında Sovyetler Birliği’ne geçmeden önce “Dağların Havası”nı yayımlayacaktı. Kartal mahlasıyla yazılan eski harfli Türkçe “Dağların Havası” manzum şiiri o yıl Akbaba tarafından kitap olarak da basılacak, yazar kısmı ise isimsiz kalacaktı. Nâzım Hikmet daha sonra da derginin 1935’te yayımlanan sayılarında “Ben” mahlasıyla makaleler kaleme alacaktı.
Yeni Türk harflerinin öncüsü
DERGİ, Harf İnkılabı’na en çok destek veren yayınlardan biridir; bu konıuda adeta öncü bir görev üstlenir. Özellikle Ramiz Gökçe, 1 Kasım 1928’te kabul edilen Harf İnkilabı’nın âdeta görsel manifestolarını çizer. 30 Ağustos 1928’de Ramiz Gökçe’nin çizimleriyle Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bir elinde dolma kalem tuttuğu; Türk harflerinin Gazi’yle bir güneş gibi doğduğu sayı sembol olmuştur. Altta yeni harflerle “31 Ağustos 1928 Zaferi!” yazarken üstte de eski harfli Türkçe “21 Ağustos 1922 zaferini teyid ederken…” yazar. Bu sayı ile birlikte diğer dergi ve gazetelerde okuyucuya hem eski harfli hem yeni harfli Türkçe metinler birarada verilir
Yine Ramiz’in 29 Kasım 1928 tarihli, Türk harflerini zincirlerini kırarken sembolize ettiği çizimi de unutulmaz sayılarından biri olur. Bu sayının kapağında şöyle yazmaktadır: “Bir kanunuevvel zaferi: Türkler Arap harflerinin esaret zincirinden kurtuldu” Ramiz’in yine bu yıllardaki modern kıyafetleriyle Atatürk’ü sembolize eden çizimleri çarpıcıdır.
Bununla birlikte Prof. Dr. Artun Avcı, Akbaba’nın yayın politikasını şöyle değerlendirir: “… ‘Medenileşmiş’ ve ‘laik’, iyi eğitim görmüş, kentli, birkaç yabancı dil bilen, üst sınıftan gelen aydınların halkçılığı dergiye damgasını vurur. Yayın süresi boyunca hep iktidarlara yakın bir politika benimser (30’larda Serbest Fırka’dan, 40’larda Halkçı Parti’den yana; 50’lerde Demokrat ve 27 Mayıs’ta Halkçıdır). 1925 ‘Takrir-i Sükûn yasası’ ile birlikte tüm cumhuriyet mizahı gibi Akbaba da resmî bir kimlik takınır. Birçok mizahçı Akbaba’nın anlayışını eski Doğu Avrupa mizah dergilerininkiyle karşılaştırır. Reel sistemin devamlılığından yana/sistemi yeniden üreten ‘sızlanmalar’, derginin yayın politikasını oluşturur”.
İhap Hulusi ve şahane çizimleri
1928’DE Akbaba’nın kapakları renkli çizimleriyle yeni bir ustayı ağırlar. Grafik sanatının büyük ismi İhap Hulusi, 1928’deki kapaklarda Ramiz Gökçe ile birlikte harika görsellikler sunar. Onun kapakları politik olmaktan ziyade gündelik yaşamdan izler taşır. Kadın-erkek ilişkileri, sayfiye yerleri gezileri, insan ilişkileri renkli ve şahane çizimlerle okurlara ulaşır.
2.Dünya Savaşı’nda uluslararası hamle
DERGİNİN 1934’ten 1949’a kadar sürecek ikinci döneminde kapaklara damga vuran isim bu defa Cemal Nadir’dir. 2. Dünya Savaşı’na denk gelen 1939-1945 arasındaki dönemde Akbaba, Cemal Nadir çizimleriyle uluslararası temaların da işlendiği bir dergi görünümüne bürünür. Nadir’in çok çarpıcı çizimleri, savaşın bütün taraflarını yansıtır.
Kurucusu Yusuf Ziya Ortaç’ın 11 Mart 1967’deki ölümünden sonra, Ortaç’ın oğlu Engin Ortaç tarafından yayını sürdürülen Akbaba, Oğuz Aral’ın Gırgır’la estirdiği rüzgarlar arasında 28 Aralık 1977’de kapanır.