Doğu-İslâm tarih geleneğinde, özellikle 10. yüzyılda öne çıkan kaynaklar, destanlarla bezenmiş olağanüstü hikayeler anlatıyordu. Etkileri 17. yüzyıla kadar süren bu “fantastik tarih” anlatıları, hem yüzyılların tarih algısını yansıtıyor hem de peygamberlerden sultanlara birçok tarihi şahsiyete dair “çok renkli” bilgiler veriyordu.
Herodotos MÖ 5. yüzyılda yaşadı. Ondan önce “tarih” denecek içerikte bir yapıt bırakan yok. Historiai’yi (Araştırmalar-Gizemler) derleyen bu Bodrumlu bilgeye, tarihçilerin babası denmiş. Ana konusu Pers Savaşları’nı acaba yazmış mı, ezberlemiş mi? Tarih konuları yanında hukuka, ahlaka, dine, sanata, gündelik yaşama değinirken Homeros’tan nasıl yararlanmış, Greklerle Barbarların savaşlarını tarih anlatısına eksen edinme düşüncesini acaba ondan mı almıştı? Gerçek şu ki Batı-Doğu savaşları günümüze kadar 25 yüzyıldır devam ediyor. Herodotos’tan 1800 yıl sonra bir Anadolu mütefekkiri –“Ulu Mevlânamız”-, bir uyarıda bulunmuş: Rumlar uygar, Türkler Barbar, berikiler dünyayı bayındır kılmak için çalıştılar, bunlar onların yaptıklarını yok ediyor, kıyamete kadar da yıkacaklar, yakacaklar” demiş.
Historiai’nın çizdiği tarihin harp meydanı da aşağı yukarı bugünle örtüşüyor: Akdeniz havzası-Mısır, Avrupa, Anadolu, Suriye, Arap ülkeleri, İran-İskitya, Hint ve daha ötesi.
Tarihi asıl programına oturtan da Romalı Tacitus (öl. 120) olmuş. Belgeleri ve olayları, işleyerek derli toplu bir Historiae yazmış.
Daha yakın zamanlara geldiğimizde Taberistanlı bir dünya tarihi yazarı karşımıza çıkıyor: Tefsir ve hadis bilgini Tâberî (öl. Bağdat 923) geziler, derlemeler yapmış. Bizi ilgilendiren yapıtı, Hz. Âdem’den 921 yılına (Abbasilere) kadar inen, Tarihü’r-Rüsûl ve’l- mülûk/Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk (Peygamberler/Milletler ve Hükümdarlar Tarihi). Tâberî de Doğu İslâm tarihçiliğinin babası kabul edilir. Çağdaşı Mes’ûdî de (öl. 956) İran Hind, Roma, Yahudi, Hıristiyan tarihlerinden derlemeler yapmış. Kapsamlı yapıtı Ahbârü’z-Zamân’ın bir özeti olan Murûcü’z-Zeheb (Altın Çayırlar) günümüze ulaşmıştır.
Bu ikiliyle çağdaşları sayılabilir bir İranlı destan yazarı da anılmalıdır: Firdevsî (öl. 1020). Gazne Sultanı Mahmud Sebüktegin’e ithafen yazdığı Şehnâme’sindeki savı, binlerce yıllık İran-Fars uygarlık ve tarihinin coşkulu zenginliğine karşılık, Arap tarihinin yüzeyselliğidir. 100 bin dize içeren Şehnâme’deki üç beş Arapça sözcük, Farsça’nın İslâm baskısı karşısındaki direncinin kanıtıdır. Firdevsî, daha o zamanlar İran destanını yazarak kendi ulusal kültürünü kurtarmayı başarmış. Şimdilerde bir “Arap histerisi”ne kapılan bizse, o zaman İslâmiyet’i Farslardan öğrenmişiz. Hâlâ da İslâm’ın farzlarına Arapça vuzu, salat, savm değil, Farsça abdest, namaz, oruç demekte sakınca görmezken, kendi dilimizle hayırlı günler, günaydın demeyi günah sayıyor, Arapça selamlaşmak istiyoruz.
Konuya dönelim: Tâberî – Mes’udî – Firdevsi üçlüsü, kendi yapıtlarını Grek, Helen, Roma, Arap, Fars, Türk dünyası için de Doğu-İslâm tarih geleneğinin kaynakları yapmayı başarmış ustalardır.
Bu kaynaklarda işlenen ana konular da yer yer örtüşür. Örneğin Tâberî de Yaratılış-Âdem, peygamberler, kavimler ve hükümdarlar, bir Makedonya’dan, bir Suriye’den, bir İran’dan verilirken, zaman, olay, kişi örtüşmeleri, hesaplamaları üzerinde durulmamıştır. Hilkat, peygamberler, Sasani, Yunan, Roma, Yahudi, İslâm öncesi Arap tarihleri, İslâm tarihi, 10. yüzyıl başına değin bir oradan bir şuradan ulanıp gider. İntihaller, yinelemeler, özetlemeler, zeyller çoktur. Bir öncekinin yedi yüzyıl (!) bir sonrakinin yirmi yıl şahlığı “-nasıl olur?” denilmemiştir. Çoğu aktarımlar da doğal ki mitoloji, esatir, siyer, meğâzi, tarih-coğrafya karışımlarıdır ve asırlarca yazılmış, okunmuştur.
Bu klasik kaynaklar dışında, Endülüslü, Arap, Hıristiyan-Müslüman, İranlı tarihçilerin kaynaklarına dayanan tevarih kolları ve gelenekleri Doğu dünyasında kabaca 14. yüzyıl sonlarına kadar sürerken, 12.-13. yüzyıllardan itibaren Selçuklu, Anadolu tevarihçiliği filizlenmiştir. Öyle ya da şöyle: Tâberî, Mes’ûdî geleneğiyle esatire, siyere kadar uzanan bir şehnamecilik, vekayinâmecilik geleneğimiz var.
Bu geleneğin ortak konuları da zamanla “tevarih”lerin giriş-başlangıç, hatta en uzun bölümleri olagelmiştir. Örneğin Mustafa Âlî (ölm. 1599) Künhü’l- Ahbâr’da “rükn” dediği ilk bahisleri, dünyanın yaratılışına Hz. Âdem’e, peygamberlere, halifelere, Türklere, Tatarlara, Osmanoğullarına ayırmıştır. Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin (öl. 1658) Ravzatü’l- Ebrâr’ında, Hüseyin Hezârfen’in (öl. 1691) Tenkihü’t-Tevârih’inde de aynı konulara öncelik verilmiştir.
Denecek o ki, doğrusu yanlışı, ne kadarı tarih, nereye kadar siyer irdelenmeden, tarihçiler, dinî bir vecibe gibi peygamberleri, destan kahramanlarını, halifeleri harmanlayan uzun giriş bölümleri yazmış durmuşlar; bunlara da tevârih denilmiştir.
TEVARİH
Miş’li geçmiş
Tevârih sözcüğü, tarihin çoğulu. Yani tarihler demek. Ancak bunun zamanla terimleşmiş bir anlam zenginliği de var. Doğu-Ortadoğu kültüründe aynı hanedana mensup sultanların birinden ötekine saltanatlarının öyküsüne de “tevarih” denirdi. Örneğin Tevârih-i Âl-i Osman, Osman Bey’den Orhan’a, Murad’a, Bâyezid’e… herbirinin hükümdarlığını anlatan tarihleri içerir. Bu ortak adı taşıyan kitaplar da vardır. Daha eski Arap-İran-Türk karma tarih derlemelerinde ise peygamberleri, şahları, melikleri, halifeleri “tabakalar”a ayırarak veren “tevarih” kitapları yazılmıştır. Bunların ortak yanları, tarihle-efsane arasındaki yarı masalsı ve abartılı içerikleridir.
MÜNTEHÂB-I SİYET-İ MÜLÜK / KİTÂB-I TEVÂRİH-İ MUHTASAR
Özet bir insanlık tarihi
16. yüzyılda II. Selim’in hasekisi Nurbanu Sultan’ın kethüdası Ahmed Ağa, dönemin bir tarihçisine bir kitap ısmarlar. Adını bilmediğimiz yazarın, Farsça kaynaklardan derleyip çevirerek kaleme aldığı 140 yapraktan oluşan bu yazma, ilk defa günışığına çıkıyor.
“Tevârih” geleneğinin bu özel eserinde “eşref-i mahlukat” üçe ayırılmış: Melekler, peygamberler, sultanlar. Bu üç sınıf için tanımlarda bulunan yazar-çevirmen, Hz. Âdem’den Abbasi Halifesi Müstencid-billlah’a kadar, tarih ve siyer kitaplarından seçtiklerini “14 tabaka”ya (bölüm) ayırarak geleneksel bir tevarih yazmış ve yaklaşık 250 peygamber, şah, melik, halife, sultan tanıtmış.
400 yıl yaşayanlar, 1100 kere savaşanlar
Tevârih-i Muhtasar adlı eser, Hz. Adem’den Abbasi halifelerine dek uzanan bir dönemde yaşamış veya yaşadığı sanılan “ünlüler”i tanıtırken, modern efsanelere taş çıkartıyor.
PEYGAMBERLER
Âdem Tanrı Âdem’i topraktan yaratmayı diledi. Künyesi Ebü’l-beşer’dir. Havva’yı Âdem’in sol yanından yarattı. Şeytan Âdem’i buğday yedirerek aldattı, Tanrı da cennetten çıkarttı. Âdem’in ömrü bin yıl oldu.
Şit Âdem’in oğullarındandır. Bunun bir oğlu Anuş’tu. Ölünce Âdem’in yanına gömdüler. Anuş’tan Kaynan, Kaynan’dan Mehyayıl, bundan Yezd, Yezd’den İdris oldu. Şit Peygamber 912 yıl yaşadı. Hâlâ cennette diridir.
İdris Üç yaprak sühufunu (kitabını) kendi eliyle yazdı. Yemen’de vatan tutmuştu. İlk gömlek biçip dikendir. İlm-i nücum da onun marifetidir. Yıldızların seyrini önce o gördü. Kamuya türlü nesneyi o öğretti. 360 yıl dünyada oldu olmadı. Cennette diridir.
Nûh İdris oğlu Menteşeleh oğludur. 950 yıl dine çağırdı ama sekiz er ve avret iman getirdi. Gemi düzdü. Oğlanları Sam, Ham, Yâfes, Ken’an’dı. Ken’an kâfirdi. Tufan Kûfe’ye geldi. Suyun ısısından geminin zifti eridi. Tanrı Nuh’a bir ad öğretti. Ulu adlardan “Yâ hebâ”yı okudu, zift hemen dondu. Nuh’un ömrü bin dört yüz yıl oldu. Havâr adlı yerde defnettiler.
Hûd Salih’in oğludur. Tanrı Âd kavmine cennet vaat ettirdi. Şeddâd cennet nedir dedi. Kuyumculara, mimarlara cennet yaptırdı. Tanrı yeli gönderdi. Cümlesi helâk, cennet de gözlerden kayboldu. Hûd’un ömrü yüz elli yıldır.
İbrahim Tarah Hamân Âzer’in oğlu. Nemrud’u Hakk’a davet eyledi. Od yaktılar. Şeytan gelip mancınık dizdi. İbrahim’i oda attılar. Ömrü iki yüz yıl oldu.
İsmail İbrahim’in oğlu. Lakabı Zebhullah’tır. Hadramut’da peygamberdi. Onlar Amalika firavunlarına taparlardı. Elli yıl onların içinde kaldı. Âhir ömründe Şam’a geldi.
Yusuf Yakub’un oğlu. Kıssaların en anlamlısı bunundur. Yusuf’u kardeşleri on sekiz akçeye sattılar. Firavun’un avreti Zeliha âşık oldu.Yusuf’un ömrü yüz yirmi yıl oldu.
İlyas Kavmi puta tapardı. Putun adı Ba’l idi ve güzel yüzlü bir hatun idi. Ululara taptılar ama çoğunluk tapmadı. İlyas daima Hızır Peygamberle sahralarda denizlerde gezerdi. Ömrü kıyamet suru (borusu) vuruluncaya kadardır.
Eyyûb Hakk tealâ belâya giriftar eyledi. Yedi yıl o belâya sabretti. Ömrü doksan yıl oldu.
Musâ İmran oğludur. Doğunca anası tabuta koyup ırmağa attı. Firavun’un avreti Âsiye sahiplendi. Şuayib peygambere çobanlık etti. Tih yazısında (Sina çölü) gömülüdür.
Yahya Zekeriya’nın oğlu. Otuz yaşında peygamber oldu. İsâ peygamberin geleceğini halka haber verdi.
Süleyman Davud’un oğlu. Nebi ve meliktir. Bütün canavarlar ona itaat ederdi. Belkıs’ı kendine hatun aldı. Ömrü elli beş yıldır.
Yunus Musul’da Ninova kavmini dine davet eyledi. Cerciş İsa dini üzerineydi. Bezirgânlık ederdi. Ağaca sarıp demir tarakla derisini etinden ayırdılar. Çekiçle başına vurdular ölmedi. Bir demir çömleğe koyup kaynattılar. Sonunda yedi aslana yedirdiler. Allah yine diri kıldı.
İsa Meryem’in oğlu. Lakâbı Ruhullah’tır. Balçıktan bir kuş yaptı, Tanrı da can verdi. İsa Mağrip vilayetinde gezip halkı dine davet eyledi. On yıl geçti, hiç evi ve mekânı olmadı. Havariler de onunla beraberdiler. Tanrı İsa’yı dördüncü göğe aldırdı.
YASEF OĞULLARI
Yafes Tanrının verdiği ulu adı taşa yazıp boynuna astı. Her işini onunla görürdü. Yedi oğlu oldu. Türk, Saklab, Çin, Kimâri, Rus, Misek, Bulgaryan. Bunların her birinin bir türlü dili vardır. Bunlar Doğu’nun her tarafına dağılmışlardır.
Türker Yafes’in oğludur. Akıllı ve edep sahibi ve rast gönüllü ve gayet bahadırdı. Türkler Maşrık’ın her tarafını seyreyledi. Türk dilince Seylük denen yeri vatan tuttu. Orada bir geçerek (sığ) deniz vardı. Suyu ılıcak idi ve dahi nice çeşmeler ve soğuk sular ve âb-ı revanlar çoktu. Bir dağ vardı. Gayet otlu ve meşeliydi. Türk Allaha şükr edip ağaçtan ve ottan evler yaptı. Bundan sonra çadırlar ve deriden evler kurdular. Koyun derisinden kürkler ve takkeler diktiler. Türk’ün oğlanları vardı.
PİŞDADİYAN
Keyümers Şit peygamber buydu; bazıları Nuh’un dördüncü oğluydu derler. Târih-i Tâberî’de şöyle der ki İdris’le Nuh arasında bin yedi yüz yıl geçti. Bu aralıkta nice padişahlar oldu. Keyümers yedi yüzyıl padişah oldu. Türlü yemekler dizdi. Kilim ve yünden türlü öteberi ihdas etti. Hindistan’da gömülüdür.
Huşeng Lakabı Pişdâd’dır. Saltanatı dört yüzyıldır. Istahr’ı, Saristân’ı, Rey’i, Kûfe’yi kurdu. Su yolu kazmak, ilm-i nücum bilmek, cevahir madeni çıkarmak, silah yapmak zamanındadır.
Tahmures Huşeng’in oğludur. Dört yüzyıl padişahlık eyledi. Bir dağ üzerinde ateşgede, eteğine de ibadethane yapıp putlar koydu. Dicle üzerine köprü kurdu. Canavarlara av avlamayı öğretti.
Cemşid Ömrü 716 yıldır. Kavminden kaçıp dünyayı dolandı. Yüz yıl Hindistan’da padişahlık etti. Türlü renkler dizmek, kokular bilmek, kuyumculuk, paşmakçılık, nice türlü sanatı tasnif eyledi.
Dahhâk Seretân illeti (omzunda biten yılan-yengeç başı) belirdi. Efridun, Dahhâk’ı tutup Demavend dağına bent çekti.
Efrasiyab Saltanatı İran’da 112 yıldır. Türkistan’da yüce saraylar yaptı. Cihanı harap kılmak ve yağmalamak için Türklere destur verdi. Kıssası uzundur. Bin yüz cenk etmiş, hepsinde muzaffer olmuştur.
KEVÂNYÂN
Keykubâd İlkidir. Padişahlığı yüz yıl oldu. Çeyhun kenarında Kubâdya’yı kurdu. Hububattan öşür almayı başlattı.
Keykâvus Ömrü yüz elli yıl oldu. Rüstem, Keykâvus’un cihan pehlivanı idi. Efrasiyâb’la cenk eyledi, onu Türkistan’a kaçırdı.
Keyhüsrev Keykâvus’un oğludur.
İskender İran Meliki Büyük Darâ, Filikos’un kızını aldı. Kendisinden yüklü (hamile) oldu. Yine anası katına verdi. Doğurunca İskender adını koydular. Pars kavmi İskender’e Dârâb oğlu Dârâ oğlu derler. Saltanatı 14 yıl oldu. İskender’in yerine Batlamyos’u padişah yaptılar. İskender-i Zülkarneyn başkadır.
EŞKÂNİYÂN
Dâra Darâb oğlu Dâra’nın nesli Eşkâniyândır. Bu soydan Şapur zamanında Hz. İsa doğdu. Şapur Rum’a gidip gazâ yaptı.
Behrâm Şapur’un oğludur. Saltanatı 15 yıldır.
Cevzerez Eşkân oğludur. Saltanatı 30 yıl oldu. Yahudiler Yahya Peygamber’i şehit ettiklerinden Şam’a gelip Yahudileri helâk etti.
SÂSÂNİYÂN
Sâsân Behmen’in bir oğlu Sâsân’dı. Behmen şahlığı kızına verdiğinden, Sâsân kaçıp soyunu gizledi, çobanlık etti. Bir oğlu Hindistan’da kaldı, ona ve beş göbek soyuna da Sâsân dediler. Bunların hayatı mihnetle çobanlık ederek geçti. Hikâyeleri Siyerü’l-Mülûk kitabındadır.
Yezd-Gerd Behrem oğludur. Saltanatı 20 yıl ve 15 gündür. Çok zulümler eyledi. Tanrı kudretiyle denizden bir at çıktı. Herkes o atı tutmaya koştu. Yezdgerd tutup eyer vururken depme vurup öldürdü. O atı bir daha kimse görmedi.
Behram-gûr Padişahlığı 19 yıl oldu. Avcılığı meşhurdur. Atası Yezd-Gerd bunu Garp meliki Münzer bin İmreü’l-Kays’ın terbiyesine göndermişti. Döndüğünde padişahlık tâcını iki aslanın önüne bıraktılar. İkisini de birer muşt(a) ile öldürüp tâcı aldı.
Nûşirevân Kubad’ın oğlu, lâkabı Âdil, saltanatı 48 yıldır. Hz. Peygamber bunun zamanında dünyaya geldi. Hiç kimseden bac ve harç almazdı.
Hz. Muhammed Mustafa Nuşirevan’ın padişahlığından kırk yıl ya kırk üç yıl ki geçti ki dünyaya geldi. Rebiülevvel ayının ikinci Perşembe gecesi idi. Annesi gökten bir ferişte indiğini gördü. Kisra’nın köşküne zelzele düştü. Fars ateşgedesi nice yıllardır yanardı, söndü.
BENİ ÜMEYYE
Muaviye Ebu Süfyân oğludur. Lâkabı Kâtibü’l-vahy’dir. Hilâfeti 19 yıl üç ay sekiz gündür. Uzun boylu, ak tenli güzel yüzlüydü. İlk haraç onun zamanında alındı.
Yezid Hilafeti üç yıl 8 ay oldu. Uzun boylu, ağır tenli, uzun sakallı idi. Hz. Hüseyin ve ailesi kırk atlı Kûfe yolunu tutunca Yezid de yürüdü. Nice hallerden sonra Hüseyin şehit, cümle oğlanları helâk oldu .
Yezid oğlu Velid (II) Tanrı tanımaz mülhitti. Zındıklık eder, Müslümanları alaya alırdı.
BENİ ABBAS
Ebü’l-Abbas el-Saffah Halifeliği dört yıl ve sekiz ay iki gündür.
Harun Reşid Hilafeti 23 yıl oldu. Güzel yüzlü uzun boylu semiz kişiydi. Yahya Bermekî’yi vezir eyledi.
El-Müstencid-billah Halifeliği 15 yıl sürdü. Zamanında yemeye ve içmeye, işrete ve eğlenceye devam edildi.