İstanbullular hazırlıkları uzun süre önce başlayan 500. fetih yılı kutlamalarını dört gözle beklemişti ama, 29 Mayıs 1953’teki törenler büyük hayalkırıklığı yaratmıştı. Devlet ricalinin, dostluk rüzgarlarının estiği Yunanistan’ı rencide etmemek için ilgi göstermediği kutlamalar ve canlandırmalar, basında çadır tiyatrosuna benzetilmişti.
İstanbul’un 500. fetih yılı kutlaması fikri, ilk defa 1939’da gündeme gelmiş;
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün talimatıyla İstanbul Valiliği’nde oluşturulan “Güzideler Komisyonu” 1953’e kadar tamamlanması hedeflenen bir plan hazırlamıştı. İstanbul’un imarıyla ilgili önemli atılımlar içeren plan, tek parti iktidarına yönelik “Ankara imar edilirken İstanbul kendi hâline bırakıldı” eleştirilerine yanıt vermeyi de amaçlıyordu. Planda Fatih döneminden kalma yapıların onarılması; yeni yolların ve parkların açılması; modern otel, okul ve tiyatro yapılarının inşa edilmesi gibi maddeler vardı. Ancak maliyet 140 milyon lira olarak hesaplanınca hiçbiri hayata geçirilemedi.
1942’de fethin 500. yılına yönelik yeni bir plan açıklandı. Fatih’in görkemli bir heykelinin dikilmesi, spor alanları inşa edilmesi ve kentin yaz olimpiyatlarına evsahipliği yapması hedeflerinin olduğu bu plan da, 1944’te açıklanacak sonraki plan da, 2. Dünya Savaşı döneminin zorlu ekonomik koşullarında bir defa daha rafa kalktı.
Savaşın bitiminden sonra, 1946’da kurulan Bakanlıklararası komisyon ise ancak 1949’da yeni bir plan hazırlayabildi. Zaman daraldığı için bu planda yollar, meydanlar yoktu. 19 milyon liralık bütçe hazırlanmış, bunun bir bölümü Fatih dönemi eserlerinin onarımına, bir bölümü de kültür ve sanat projelerine ayrılmıştı. Hürriyet gazetesinin 6 Nisan 1949 tarihli haberine göre Tekel Bakanlığı gerekli masrafları karşılamak için Tekel ürünlerine zam yapacak ve 500. yıl için özel ürünler çıkaracaktı.
20 Şubat 1950’de kurulan “İstanbul’un Beşyüzüncü ve Müteakip Fetih Yıllarını Kutlama Derneği” de Bakanlıklararası komisyona katkı sunmaya başladı ama, Mayıs ayında Demokrat Parti iktidara gelince konu bir süreliğine gündemden düştü. Sonradan İstanbul Fetih Cemiyeti adını alan dernek, 1951’den itibaren kutlamalara çok az kaldığı yönünde uyarılar yapmaya başladı. Nihayet 1952’de derneğin hazırladığı program önerisi hükümet tarafından kabul edilince 500. yıl kutlamalarının çerçevesi belli oldu.
Zaman darlığı nedeniyle Topkapı Sarayı’ndaki Çinili Köşk’ün açılması ve bazı çevre düzenlemeleri dışında kalıcı olmayan etkinlikler içeren programda; bir Fetih sergisinin açılması; Fatih’in türbesinin etrafının temizlenmesi; fener alayları ve havai fişek gösterileri yapılması; özel tiyatro gösterileri, konserler ve spor turnuvaları düzenlenmesi yer alıyordu. Surların dışındaki büyük bir alanda da Fatih’in ordugahının ve top mevzilerinin canlandırması yapılacaktı.
Açıklanan program, 1939’dan beri görkemli kutlama beklentisi içinde olanları hayalkırıklığına uğratmıştı. Türk Milliyetçiler Derneği’nde toplanan ve 1952’de Fetih Yıllarını Aydınlatma Derneği’ni kuran Nihal Atsız çevresi başta olmak üzere birçok grup tepki gösteriyordu.
Artık zorlu savaş yılları geride kalmıştı ve ekonomi hiç olmadığı kadar iyiydi. Bu koşullarda Demokrat Parti iktidarının İstanbul’un fethinin 500. yılını çok daha görkemli bir şekilde kutlaması beklenirdi; ancak Türkiye ile Yunanistan arasında esen dostluk rüzgarları buna engel oluyordu. İyi ilişkilerin zirveye ulaştığı 1952’de Yunanistan Kralı Paulos Türkiye’yi ziyaret etti, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes de Yunanistan’a gitti. Karşılıklı resmî ziyaretler, imzalanan antlaşmalar, ortak spor ve sanat etkinlikleri, iki ülke arasında ticareti artırma çabaları tüm yıla yayılmıştı. Yunanistan’daki Türk-Yunan Birliği’nin Türkiye’deki muadili olarak, başkanlığını İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay’ın yaptığı Türk-Ellen Dostluk Derneği kurulmuştu. Böyle bir ortamda İstanbul’un fethinin görkemli bir şekilde kutlanması Yunanistan’ı üzebilirdi; bu bakımdan törenler olabilecek en sade şekilde yapılacaktı. Aynı zamanda Türk-Ellen Dostluk Derneği’nin başkanı olan İstanbul Valisi Gökay’ın 8 Şubat 1953’teki “Törenler yakın-uzak dostları rencide edecek tarzda olmayacaktır” açıklaması da bunu doğruluyordu.
Açıklanan programdan memnun olmayanlara bir darbe de, 29 Mayıs’a üç gün kala bazı etkinliklerin iptal edilmesiyle geldi. Surların temsilî olarak topa tutulması, programdan çıkarılmıştı. Halkın en çok merak ettiği, bir kadırganın geçit resmine katılmasından da vazgeçildi; törenlerde birebir boyutunda kadırga yerine küçük bir modelinin yer alacağı açıklandı.
Her şeye rağmen 10 binlerce İstanbullu 29 Mayıs 1953 Cuma günü kutlamaların yapılacağı Topkapı-Aksaray-Fatih güzergahını doldurmuştu. Sabah, Vali Gökay’ın konuşmasıyla başlayan törenlerin sonrasına ise kargaşa hâkim oldu. Ertesi günkü Hürriyet gazetesi yaşananları şöyle aktaracaktı:
“Ulubatlı Hasan’ı canlandıran Yeniçeri kıyafetli er kaleye tırmanarak şanlı bayrağımızı ve Fatih’in bayrağını kalenin üstüne dikmiştir. Bunu müteakip Yeniçeri, mehter ve ordu birliklerinin bir geçit resmi yapması gerekirken tedbir alınmaması nedeniyle ortalık bir anda karışmış ve yabancı diplomatlar, azınlık temsilcileri, mebuslar, malul gaziler, askerî ve sivil erkanla yerli ve yabancı basın mensuplarının bulunduğu alan bir anda ana-baba günü hâlini almıştır. Emniyet ve intizamı temin edecek şahıslar ve bu işleri organize edecek bir merci bulunmaması nedeniyle kadınlı erkekli davetliler ve bilhassa yabancı davetliler bu hâl karşısında şaşkına dönerek Topkapı’ya doğru akan insan seline kendilerini kaptırarak sürüklenmeye başlamışlardır”.
Fatih Camii avlusunda yapılan törenin ikinci bölümünde de izdiham nedeniyle düzen sağlanamayacak, polisler birçok noktada vatandaşlara palaska ile hücum edecekti. Gece yapılan görkemli fener alayı ve havai fişek gösterisi de gündüz yaşananların gölgesinde kalmıştı.
Kutlamalara Cumhurbaşkanı Bayar’ın İzmir’deki NATO karargahını ziyaret etmesi, Başbakan Menderes’in de İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in 2 Haziran’daki taç giyme törenine gitmeye hazırlanması gerekçesiyle katılmayışı da basında eleştiriliyordu. Fetih günü canlandırmalarını bazı gazeteler çadır tiyatrosuna benzetirken; Hürriyet gazetesi başyazarı Sedat Simavi “Kadırga yerine sandal sürüdük, takma bıyıklı Yeniçeri ve Levent taklitleri dolaştırdık ve bunun ismini de 500. yıldönümü koyduk” diye yazmıştı.
İstanbul’da fethin 500. yılı kutlanırken Yunanistan’da ise yas törenleri ve ayinler düzenleniyordu. Bayar ve Menderes’in törenlere katılmaması Yunan basınında olumlu karşılanmış, Türk hükümetinin “basiret gösterdiği” yazılmıştı. Fetih yıldönümü kutlamalarından 2 hafta sonra Yunanistan Başbakanı Papagos’un Türkiye’yi ziyaret etmesi de fetih kutlamalarının dostluğa zarar vermediğini gösteriyordu.
DÖNEMİN GAZETELERİ
‘Ele güne rezil olduk’
Uzun zamandır beklenen 29 Mayıs 1953’teki Fetih kutlamalarında yaşanan düzensizlik ve aksaklıklar basın tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti. Ertesi günün bazı gazetelerinde şunlar yazıyordu: Akşam: “İstanbullular kutlama töreni için hazırlanması gereken programın yüz binde birinin provasını seyretmiş oldu”.
Dünya: “Kutlama programı tam bir fiyaskoyla neticelendi. Bütün milletle alay edercesine yapılan törenlerde İstanbullular aradığını bulamamanın ıstırabını yaşadı”.
Hürriyet: “Programsız ve intizamsız bir hercümerç içinde cereyan eden kutlama töreni bir yüzkarası halinde idi. Hem halk azap çekti hem ele güne rezil olduk”.
Milliyet: “On binlerce İstanbullu güneşin altında yandı, tutuştu, ezildi, dayak yedi. Sonunda itile katıla sözüm ona 500’üncü fetih yılını kutladı. Fatih Sultan Mehmet Han eğer merasimde gördüğümüzün binde birini yapsaydı, İstanbul hâlâ Konstantinopolis olurdu”.
Ulus: “Biz bu acıyı 500 yılda bile unutamayacağız”.
Yeni İstanbul: “Beş yüzüncü yıl kutlama törenleri intizamsız oldu. Polis halktan bazı kimseleri yüz numaraya hapsetti, seyircilere palaska ile hücum etti. Tören yerinde rezalet çıktı”.