Kasım
sayımız çıktı

Galata-St. Pierre Han ve şehre Fransız kalmamak!

İstanbul-Galata semtinde, Bankalar Caddesi’nde bulunan tarihî St. Pierre Han, çokkültürlü kentin 250 yıllık geçmişini günümüze taşıyor. Fransız Devrimi’nden Osmanlı Bankası’na ve ünlü mimarlara, yakın tarihin marka olmuş girişimlerine evsahipliği yapan mekan, şimdi İBB Miras inisiyatifiyle kentin kültür-sanat odaklı bir alanı olmak üzere yeniden uyanıyor.

İstanbul’un yaşayan hafızası St. Pierre Han…

Şehirle, insanla ve za­manın ruhuyla daha anlamlı bağlar üzerinden ilişki kurma­mızı sağlayan bir İstanbul saki­ni. 250 yıl geriye giden tarihin­de “Ceneviz Galata’sı”nın kalp atışlarını duymak da mümkün, kozmopolit yaşamın zenginli­ğini hissetmek de…

Tarihî han, şu andaki hara­be görüntüsünün ardında bir­çok ilki barındırıyor.

İstanbul, son yıllarda belki daha önce hiç olmadığı kadar “kültürel miras” kavramıyla birlikte anılıyor. Şehirle ilişki­mizi başka boyutlarda yeniden kurgulayan kültürel miras­la birlikte sanki şehri yeniden merak etmeye, dinlemeye, gör­meye, hissetmeye başladık.

Yakın zamanda şehir sakin­lerini tarihe çağıran özel me­kanlardan biri de kuşkusuz ki St. Pierre Han. Konumu, tanık­lığı ve çok katmanlı dokusuyla şehrin en önemli hafıza durak­larından biri. Yıldız mimarla­rın, kentin siluetinde benzersiz bir yere sahip olan bazı anıtsal yapıları vaktiyle bu handaki ça­lışma mekanlarında hayal et­tiklerini bilmek bile tek başına bir yolculuk… Ancak St. Pierre Han’ın duvarları arasında bun­dan çok daha fazlası saklı. Ti­caretin merkezinde, kozmopo­lit yaşamın tam kalbindeki böl­ge, bir zamanlar ekonominin ve sosyal hayatın nabzını tutan bir liman kentinden farksızdı. Galata Kulesi’nden sahile inen her bir sokakta ayrı bir canlı­lık yaşanıyordu. Bugünkü Ga­lata Kulesi Sokak da onlardan biriydi. 17. yüzyıl başında bu sokakta inşa edilen Saint-Pier­re ve Paul Kilisesi, Katolik-Do­miniken rahiplerinin mabedi olarak Galata’nın çokkültürlü yaşamında yerini aldı.

Osmanlı döneminin yıldız mimarlarından Osmanlı Bankası’na koridorlarında sayısız hikaye biriktirmiş 250 yıllık St. Pierre Han, bu günlerde İBB Miras girişimiyle restore ediliyor.

İtalyan mimar Gaspare Trajano Fossati’nin imzası­nı taşıyan kilisenin hemen ya­nı başındaki ahşap lojmanla­rı, ilerleyen yıllarda bölgenin meşhur yangınlarıyla küle dö­nünce, St. Pierre Han’ın hika­yesi de başlamış oldu. Kiliseye gelir sağlamak amacıyla yaptı­rılan ve 1771-1775 arasında ta­mamlanan hana adını veren de bu kiliseydi…

Eski Banka Sokağı’nın bir köşesinde karşımıza çıkan St. Pierre Han’a dışarıdan baktığı­mızda, çoğumuz tek bir bina gi­bi algılarız. Ancak esasında bu devasa bina, farklı zamanlarda birbirine eklemlenen ve farklı ihtiyaçları karşılayan bir yapı grubu bütünü. Kiliseye sırt ve­ren ilk kısım 1771’de; Eski Ban­ka ve Galata Kulesi Sokağı’nın kesiştiği ikinci kısım 1772’de; Voyvoda (Bankalar) Caddesi’ne dönen üçüncü ve son bölüm ise 1775’te inşa edildi.

Ticaretle bağlantısından dolayı her ne kadar adına han dense de St. Pierre Han bildi­ğimiz Osmanlı hanlarından farklı. 58 metre uzunluğun­daki cephesiyle yaklaşık 2500 m2’lik bir alana yayılan yapı Galata’dan Paris’e uzanan bir yolculuk.

Dikkatli gözler, tarihî hanın farklı noktalarında yer alan ar­maları hemen farkedecekler­dir. Bu armalardan biri Fransa Krallığı’na ait. Armada yuvar­lak burmalı bir bilezik içine iş­lenen ve “fleur de lys” diye bili­nen üç zambaklı krallık arması göze çarpıyor. Bu kısmın üze­rindeyse krallık tacı bulunuyor.

Bir diğer arma, binanın ya­pımında maddi ve manevi kat­kıları olan, “hanı yaptıran kişi” olarak da anılan Fransız elçisi François Emmanuel Guignard de Saint-Pries anısına taşa iş­lenmiş asalet arması.

İstanbul’un yaşayan hafızası İstanbul Bankalar Caddesi’ndeki St. Pierre Han, şu andaki harabe görüntüsünün ardında birçok tarihî ilki
barındırıyor. Yapının restorasyonuna devam eden İBB Miras yetkilileri binayı “harabe estetiği” yaklaşımıyla muhafaza edeceklerini söylüyor.

Üçüncü arma ise bizi Fran­sız İhtilali’nin ateşli şairlerin­den, gazeteci André Chénier’ye götürüyor. Rivayet odur ki André Chénier’nin babası tica­ret için İstanbul’a gelir, burada âşık olduğu kadınla evlenir ve sonrasında da Fransız Elçili­ği’nin ticaret ataşesi olarak ata­nır… Chénier Ailesi bu görev sebebiyle St. Pierre Han’ın bu­günkü yerinde bulunan ahşap evlerden birinde ikamet eder. Oğulları André de 30 Ekim 1762 yılında, işte o evde dünya­ya gelir… Aile 3 yıl sonra Paris’e döner. Bu yolculuk, Andre Ché­nier’nin 1794’te giyotinde son bulacak hazin öyküsünün baş­langıcıdır.

Şairin hatırasının handa mermer bir levhayla ölümsüz­leşmesine vesile olan kişi ise Stamboul gazetesinin sahi­bi ve başyazarı Régis Delbeuf olur. Dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından hazırlanan levha, hanın ikin­ci katındaki odalardan birine yerleştirilir. Üzerinde Fran­sızca “André Chénier 30 Ekim 1762’de bu evde doğmuştur” ifadelerinin yer aldığı levha, günümüzde de aynı yerde.

St. Pierre Han’ın ikinci ka­tında karşımıza çıkan bir diğer pano, bir bakıma 1894-1931 arasında burada ilk mimarlık ofislerinin bulunduğunu gös­teren bir gurur tablosu. İstan­bul’un anıtsal yapılarını tasar­layan ünlü mimarları ağırlama­sıyla öne çıkan St. Pierre Han, resmî kayıtlara göre 38 yılda 28 mimarlık bürosuna evsahipli­ği yaptı. Antoine N. Perpigna­ni, Hovsep Aznavur, Marco G. Langas, Edoardo Carlo, Vitto­rio De Nori ve Giulio Mongeri, yolu handan geçen yıldız mi­mardan bazıları…

Han, resmî kayıtlara göre
38 yılda 28 mimarlık
bürosuna evsahipliği yaptı.
Levhada adı yazan Antoine
N. Perpignani ve Marco G.
Langas, onlardan yalnızca
ikisi.

Sadece bu isimler bile, on­lardan geriye nasıl paha biçil­mez bir kent mirasın kaldı­ğının kanıtı: Örneğin Demir Kilise (Bulgar Kilisesi /Sve­ti Stephan Kilisesi) ve Mısır Apartmanı’nda Hovsep Az­navur’la karşılaşırız. İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Osmanlı Bankası binasında Alexandre Vallaury’yi selamlarız. Maçka Palas, Karaköy Palas, St. Antu­an Kilisesi ve İtalyan Sefareti yapılarında Giulio Mongeri’yi anarız.

İstanbul’un çehresini güzel­leştirmekle kalmayıp ona adeta ruhunu da veren tüm bu isim­ler, St. Pierre Han’ın köşe bu­cağında karşımıza çıkar.

Gelelim St. Pierre Han’ı ay­rıcalıklı kılan bir başka önemli ize. Bu mekan aynı zamanda Bank-ı Osmani-i Şahane’nin, yani Osmanlı Bankası’nın ilk kurulduğu yer. 1863’te faaliye­te başlayan bankanın handaki varlığı, hem benimsediği mo­dern, Batılı tarzdaki ekonomi modeli hem de hanın bu katın­da uyguladığı değişiklerle ül­kedeki dönüşümün de haber­cisiydi.

Ekonominin merkeziydi St. Pierre Han, Bank-ı Osmani-i Şahane’nin, yani Osmanlı Bankası’nın ilk kurulduğu yerdi. Ancak Cumhuriyet döneminde ekonominin merkezi olma özelliğini yitirmiş, giderek tornacı, demirci, elektrikçi gibi işyerleri ve atölyeler tarafından tercih edilmeye başlanmıştı.

18. yüzyılda iki katlı bir ya­pı olarak inşa edilen hana, bu dönemde tuğla örgülü üçüncü bir kat eklendi. Bankanın ihti­yaçları doğrultusunda cephe­lere ve iç mekânlara müdaha­leler yapıldı. Bu müdahaleler, malzeme ve işlev açısından da handa kalıcı izler bıraktı… 1923’te imzalanan Lozan Ant­laşması’na kadar Fransız ve İn­giliz ortaklığında çalışmalarına devam eden Bank-ı Osmani-i Şahane, 1890’da Bankalar Cad­desi’nde Alexandre Vallaur­y’nin imzasını taşıyan yeni Os­manlı Bankası binasına taşındı.

Cumhuriyet dönemin­de ekonominin merkezi olma özelliğini yitirmeye başlayan Han, giderek tornacı, demirci, elektrikçi gibi işyerleri ve üre­tim atölyeleri tarafından tercih edilmeye başlandı… Muhteşem Kot atölyesi ise hikayesi ile şüphesiz özel bir yer tutuyor bu dönemde. Atölyeye, mar­kaya, hatta Türkiye’de blucine adını veren veren Muhteşem Kot Bey, Fransa’daki terzilik eğitimi sırasında denim ku­maşla tanışıyor ve 1940’lı yıl­larda handaki atölyesinde üre­time başlıyor. “3 zincir dikişli Amerikan tipi” pantolonlarıyla iç pazardaki talebi karşılayan Muhteşem Kot, ürününün sağ­lamlığını logo’suna yansıtmıştı: Pantolonu iki ayrı yöne çeken at arabası görseli!

Avusturyalı yazar Stefan Zweig, iltica ettiği Brezilya’da eşi Lotte’yle birlikte intihar etti. Bıraktığı mektupta: “Hepinize uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum” yazmıştı.

Gelenler-gidenler, açılan­lar-kapananlar derken St. Pier­re Han günümüze yaklaştıkça daha da yalnızlaştı. Handa bir bir sahne alan farklı iş kolla­rı ve geçmişteki şaşaalı gün­ler sadece fotoğraflarda kaldı. Bugünkü terkedilmiş, harabe görüntü ince ince kazındıkça, hanın hafızasındaki her şeyin, aslında yerli yerinde olduğu da açığa çıkıyor.

St. Pierre Han şu günlerde kapsamlı bir restorasyon planı ile işte bu olağanüstü hafızasını güncelliyor; tekrar görünür-so­mut bir hâle dönüştürüyor. İs­tanbul Büyükşehir Belediye­si ile Bahçeşehir Üniversite­si Uğur Eğitim Vakfı’nın ortak projesi, yakın gelecekte bu ta­rihî hanı bir kültür-sanat ve ya­şam durağı olarak kente tekrar kazandıracak. Handa geçici ve kalıcı sergi salonları, kütüpha­ne, atölyeler ve kültürel etkinlik alanlarının yanısıra destekleyi­ci birimler de yer alacak.

İBB Miras yetkilileri, resto­rasyonuna devam ettikleri di­ğer tüm tarihî eserlerde olduğu gibi bu süreçte de binayı mu­hafazaya dayalı “harabe esteti­ği” yaklaşımıyla koruyacakları­nın altını çiziyor. Tüm uygula­malar bu yaklaşımla, alanından uzmanlardan oluşan bir bilim kurulu heyetinin danışmanlı­ğında hayata geçirilecek…

Bu süreçte İBB Miras’ın sosyal medya hesaplarından ulaşılan online başvuru for­muyla şantiye turlarına katıl­mak da mümkün.

Son sakinlerinden Muhteşem Kot


Türkiye’de blucine adını veren Muhteşem Kot Bey’in atölyesi de 1940’lı yıllarda hanın içindeydi.