Kasım
sayımız çıktı

Tiflis: Balkonları tarihe bakan şehir

Farklı zamanlarda birçok kez istila edilmiş, farklı dönemlerde Araplardan Moğollara, Selçuklulardan Perslere, Osmanlılardan Ruslara kadar pek çok farklı uygarlığın idaresine girmiş Tiflis, çok zengin bir kültürel mirasa sahip. Fakat kente asıl masalsı havasını veren yapılar, görkemli tarihî binalarla eşsiz bir uyum sağlayan ve bugün hâlâ pek çoğu zamana kafa tutan balkonlu Tiflis evleri.

Gürcistan’ın başkenti Tiflis, muhtemelen dünyanın tarihî dokusu en iyi korunmuş küçük şehirlerinden biri. Kuruluş efsanesi 5. yüzyılı işaret eden şehri bu kadar özel kılan şey, uzun geçmişi boyunca birçok medeniyet tarafından işgal ve idare edilmiş olması: Araplar, İlhanlılar, Timurlular, Karakoyunlular, Selçuklular… Osmanlı, Safevi ve Rus imparatorlukları… Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 7. yüzyıldan yakın geçmişe kadar farklı farklı dönemlerde Tiflis’te hükümranlık kuran kavim ve devletlerden sadece bazıları.

Yerli halkların hayatını altüst eden bu işgallerden günümüze kalan izler, bugün Tiflis’in en büyük avantajlarından birine dönüşmüş durumda. Bu küçük ama harikulade şehrin tarihî ve kültürel varlıklarının zenginliği yavaş yavaş büyük tur operatörlerinin dikkatini çekerken, Tiflis’i dünyanın önemli kültür ve tarih turizmi destinasyonlarından biri haline getiriyor. Kentten gelip geçen uygarlıkların izleri, bugün üzerinde kurucu kral Vahtang Gorgansali’nin heykelinin ve Merkheti Kilisesi’nin yükseldiği tepeden bakıldığında katman katman gözler önüne seriliyor.

Kadim şehrin masal evleri Şehrin Perslerin idaresine girdiği farklı dönemlerden kalma hamamlar ve
onların üzerinde yer alan geleneksel Tiflis evleri. Hamam kubbelerinin yumuşak hatlarıyla evlerin doğrusal çizgileri göze hoş gelen bir tezat yaratıyor.

Şehri ortadan ikiye bölen Mitk’vari (Rusçası Kura) nehrinin kazdığı derin vadinin karşı tepesinde bulunan, ilk inşa tarihi 4. yüzyıla kadar inen ve kendisini mesken tutan yeni fatihlerin katkılarıyla zaman içerisinde genişleyip büyüyen Narikala Kalesi’nin (Narkale) eteklerinde inanılmaz bir kültürel çeşitlilik gözleniyor. Hepsi tarihî değere sahip eşsiz dinî mimari örneklerini, Gürcü ve Ermeni Ortodoks katedrallerini, bir Katolik kilisesini, bir havrayı ve bir camiyi aynı kareye sığdırabilmek pek az dünya şehrine nasip olmuş bir ayrıcalık. Ayrıca hâlâ ibadete açık olan ve 5. yüzyıla tarihlenen dünyanın en eski Zerdüşt tapınaklarından Ateşgâh’ın da aynı bölgede, Zemo Betlemi kilisesinin hemen yakınında yer aldığını hatırlatalım. Tiflis’in bugünkü çehresi ilginç ve görülmeye değer bir bileşim oluşturuyor. En eski çağlardan günümüze kadar gelen savunma ve ibadet amaçlı yapılar; sayıları 12’yi bulan tarihî hamamlar; “Opera” gibi Rus İmparatorluğu, “Eski Parlamento” gibi Sovyetler Birliği döneminden miras kalan göz kamaştırıcı binalar; Barış Köprüsü ve Televizyon Kulesi gibi modern mimari eserler; Gürcistan Ana (Mother of Georgia) ve Vahtang Gorgasali heykelleri gibi çağdaş anıtlar hep birlikte eşsiz bir doku oluşturuyor. Tiflis’in nev’i şahsına münhasır geleneksel evleri aradaki boşlukları doldururken, kent panoramasına renkli ve ahenkli bir bütünlük katıyor.

Eski Tiflis’in hamamlar semti Abanotubani’nin üzerindeki sarp yamaçlara inşa edilmiş kartal yuvasını andıran eski Tiflis evleri.

Şehrin önemli bölümü 18. yüzyıl sonlarındaki istilalar sırasında yakılıp yıkıldığından, en büyük özellikleri incelikli ahşap ya da demir işçiliğiyle bezeli balkonları olan Tiflis’in geleneksel evlerinin büyük çoğunluğu 19. yüzyıla tarihleniyor. Doğrusal çizgilerle kıvrımlı hatları bir araya getiren 1. Dünya Savaşı öncesinin Art Nouveau tarzıyla geleneksel Gürcü mimarisinin bir füzyonu olan Tiflis evleri, pastel renkleriyle kent sakinlerinin ve ziyaretçilerin gözlerini okşuyor.

Art Nouveau tarzı ahşap ya da ferforje balkonları, 19. Yüzyıl Tiflis evlerinin en dikkat çekici özellikleri arasında.

Eski Tiflis’in Kala (Kale) ve Abanotubani (Hamamlar bölgesi) semtlerindeki geleneksel 19. yüzyıl evlerinin pek çoğu, Gürcistan devletinin yakın zamanda aldığı kararla zevkli bir şekilde restore edilmiş durumda. İşin güzel tarafı, bu aslına uygun yenileme işi sadece turistik bir atraksiyon çerçevesinde gerçekleştirilmemiş. Ahşap yapıların çoğunun içlerinde yaşanıyor. Kimileri ise otele, restorana, mağazaya dönüştürülmüş. Ama süs değiller, hepsinin bir varolma amacı, kendilerine özgü hayatları var. Bu şahsiyetli evler, bugün de yaşıyorlar. Ayrıca kentin daha dış mahallelerinde tüm terkedilmişliklerine rağmen zamana kafa tutmayı sürdüren onlarca Tiflis evi mevcut. Bu evler aynı zamanda o ‘eski güzel günler’e has yaşam biçimlerinin görmüş geçirmiş birer tanığı. Zamanında aynı katta bulunan farklı dairelerin sakinleri tarafından ortak olarak kullanılan bu balkonlar; dışa dönük, katılımcı ve paylaşımcı bir yaşam tarzının günümüzdeki şahitleri olarak hayatlarını sürdürüyor.

Gündüz başka, gece başka güzel Gürcistan devletinin aldığı karar uyarınca birçoğu yakın zamanlarda restore edilen geleneksel Tiflis evlerinin kimileri yaşamlarına otel, pansiyon, restoran olarak devam ederken, kimileri konut olarak hizmet veriyor. Hava karardıktan sonra ışıklandırılan Kale ve Hamamlar bölgelerindeki tarihi yapıları ve geleneksel evleriyle Eski Tiflis, geceleri büyülü bir güzelliğe bürünüyor.

Dünya imparatorluklarına başkentlik etmiş 20 milyonluk İstanbul’da, acaba 1.5 milyonluk Tiflis’teki kadar geleneksel ahşap yapı kalmış mıdır? Eski Tiflis’te bir café’de, şehrin geleneksel ahşap evlerden birinin balkonunun gölgesinde oturmuş kahvemi yudumlarken birer birer tarihe gömdüğümüz konakları, yalıları, cumbalı ahşap evleri düşünüp için için hayıflanıyorum. İstanbul’un börtüsüne böceğine, toprağına ağacına, havasına denizine ettiğimiz ihanet, galiba onun tarihî dokusuna ettiğimizin yanında devede kulak kalıyor.

Bu yazının hazırlanmasında desteklerini esirgemeyen Yunus Emre Enstitüsü Gürcistan Direktörü Sayın Kürşad Koca’ya ve Gürcistan Ulusal Turizm İdaresi’ne (Georgia National Tourism Administration) teşekkür ederiz.

ESKİ BİR FOTOĞRAFIN TANIKLIĞINDA

Cuma Camii’nin yer değiştiren minaresi

İslâmiyet Gürcistan’a 7. yüzyılda Araplar tarafından getirildi. Arap kuvvetleri Gürcistan’ı ele geçirdikten sonra, Gürcülerle 654 yılında bir Himaye Belgesi imzalamıştı. Gürcüler seferdeki Arap ordularına asker verecek, buna mukabil İslâmiyet’i kabul eden Gürcülerden vergi alınmayacaktı. 17. yüzyılda Gürcistan’ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Tiflis’i camileri, uleması ve cemaatleri ile bir Müslüman şehri olarak tanımlıyor.

Osmanlıların 1578’de Tiflis’i aldıktan sonra Sultan III. Murad ve Lala Mustafa Paşa adına camiiler inşa ettikleri, o dönemde şehrin yaklaşık % 25’inin Müslüman olduğu biliniyor. Eski kaynaklara göre sayıları 200’e ulaşan camilerin hemen hepsi kentin SSCB hükümranlığı yıllarında yok olup gitmiş. Fotoğrafları günümüze ulaşan Şah Abbas Camii’nin bile bugün yerinde yeller esiyor.

Cuma Camii ise bugün Tiflis’te hâlâ ibadete açık olan tek camii. Burada önceleri Osmanlılardan kalma bir cami bulunduğu iddia edilse de, bu konuda bilimsel veri bulunmuyor. Bu caminin Sultan III. Murad adına yaptırılan Hünkâr Camii olduğunu söyleyenler de var, oysa bunu kanıtlayacak bir belge de mevcut değil.

Cuma Camii’nin halihbinası 1860’larda inşa edilmiş. Daha önce burada biri Şiilere, diğeri Sünnilere hizmet eden iki mescid bulunuyormuş. Yeni yapı, bu iki mescidi bir araya getirirken sıradışı bir özellik kazanmış: Cuma Camii’nin iki mihrabı bulunuyor. Birinin önünde Şiiler, diğerinin önünde Sünniler secdeye varıyor, birlikte barış içinde ibadet ediyor.

Elimizde 1880’lerde çekilmiş bir fotoğrafla Eski Tiflis’te Cuma Camii’ni yıllar sonra aynı açılardan fotoğraflayacak noktaları ararken, bir sürprizle karşılaşıyoruz: Yapının tuğla minaresi, 20. yüzyılın başlarında gerçekleştirilen restorasyonda 20-30 metre kadar yer değiştirmiş. Muhtemelen Gürcü yetkililerin bile henüz farkında olmadıkları bu saptamayı ise, bugün hâlâ ayakta kalan ve bize referans noktası sunan eski bir Tiflis evine borçluyuz.

1880’lerden kalma soldaki fotoğraf ile yeni çektiğimiz kare karşılaştırılınca, Cuma Camii’nin minaresinin yer değiştirmiş olduğu gözleniyor. Referans noktamız ise, bugün hâlâ aynı yerde yükselen, 19. yüzyılda inşa edilmiş geleneksel bir Tiflis evi.