Günlük, öbür yazı türlerinden farklı olarak bir “şimdi”de yazılmasına karşın, zaman geçince “geçmiş”in kesitlerine dönüşür. Bu anlamda “anı” kapsamına sokulabilecek bir özelliği olduğunu vurgulamak gerekir. Thomas Mann’dan Orhan Pamuk’a, çocukluk-ilkgençlik dönemindeki “hâtıra defterleri”nden bugüne…
Thomas Mann’ın günlükleri 10 ciltte toplanıyor; S. Fischer Verlag’da. İlk cilt 1918-1921 arasını kapsıyor; sonrakiler 1933’te sürgüne çıkmasıyla başlıyor ve 1955’teki ölümüne dek hız kesmeden sürüyor -yaklaşık 8.500 sayfalık bir toplam. Yazarın gençlik yıllarının günlüklerini Los Angeles döneminde yokettiği biliniyor: Özel yaşamının dışarıdan görünüşünün tersine, girdaplarla ve sapkın tutkularına ilişkin tespitlerle dolu olduğu için onları ortadan kaldırdığına sonunda pişman olmuş muydu? 58’inden başlayarak günlüğünü benzer ayrıntılar doldurur; günlüğünün yayımlanmasını 25 yıl ertelemiş olmasının temel gerekçesi buydu herhalde.
Thomas Mann’ın günlüğüyle Goethe’nin günlüğü arasındaki belirgin koşutlar ve sözkonusu etkilenme süreci üzerinde çalışan Jochen Golz, günlük tutmanın ana iki eksenine gönderme yapar: Yaşam akışının kaydını tutmak ve itiraflarda bulunmak. Bu anlamda çoğu güncenin bir tür sırdaş olma özelliği barındırdığı söylenebilir.
Goethe’de, “ibadet de rezalet gibi gizli kalmalıdır” şiarının ağır bastığına dikkat çekiyor Golz: “Ne(ler) yaşadığım kimseyi ilgilendirmez. Usta, bir adım daha atmıştır: Olup bitenler hakkında ne düşündüğümü söylemek durumunda değilim”.
Duruşunda ve seçimlerinde Goethe’yi model olarak görüp izini sürmesine karşın, günlüklerinde o çizgiden geniş ölçüde uzak durur Thomas Mann: Tuttuğu kayıtlar birden fazla cephesini sergiler ve karmaşık, düpedüz paradoks yüklü bir bünye ortaya koyar. Tabloyu Mann “aile”sinin öbür üyeleriyle (Heinrich ve Nelly, Erika, Klaus, Golo…) birlikte okumak “itiraf” sınırları açısından verimli bir yol sayılabilir! Tek bir “aile”, Avrupa’nın en karanlık dönemlerinden birine, yazdıkları ve yaptıklarıyla, benzersiz bir tanıklık toplamı üzerinden ışık tutmuştur. Kaldı ki, 2. Dünya Savaşı yıllarının arka planını değerlendirmek yolunda başvurulan kaynaklar arasında Virginia Woolf ve Stefan Zweig gibi yazarların günlüklerini de saymak gerekir: Onlar, tıpkı Klaus Mann gibi, yaşanan yıkımın bedelini intihar etmeyi seçerek ödemişlerdir.
Günlük, öbür yazı türlerinden farklı olarak bir “şimdi”de yazılmasına karşın, zaman geçince “geçmiş”in kesitlerine dönüşür. Bu anlamda “anı” kapsamına sokulabilecek bir özelliği olduğunu vurgulamak gerekir. Günlük yazarı ânı ânına farketmeyebilir tuttuğu kayıtların o boyutunu; sonra, dönüp yazdıklarını okuduğunda kavrayacaktır bunu.
Orhan Pamuk, yeni yayımlanan ‘resimli kitab’ının daha başlığında “hâtıra” kavramını kullanıyor: Uzak Dağlar ve Hatıralar (YKY). Seçtiği “ajanda” defterlerine yıllar içinde döşediği resimli yazılar, araya zaman girince, kişisel “geçmiş”inden kesitler hüviyetine bürünmüş gerçekten de. Onları tuttuğu bir günlüğün parçaları olarak görmüyor mu yazar? Sözlüğü hiç kullanmamış kitabında, ama -örneğin- Virginia Woolf’un güncesinden de “hâtıra” diye sözettiğini, bir anı kitabı olan Walden’ı da benzer kategoriye soktuğunu görüyoruz. İşi daha da ileri götürerek, çocukluk-ilkgençlik dönemimizde revaçta olan “hâtıra defterleri” ile bir özdeşlik kuruyor kendi defterleri arasında. Yılların bütün “şimdi”leri artık bir “geçmiş”in ögeleri Pamuk’un gözünde; onun için de “hâtıra”yı kullanmayı yeğliyor.
Yazar olsun olmasın, kişi günlüğü içtenlik/sahihlik ekseninde turnesol işlevi de görür; bir bakıma denektaşıdır. Günlüklerini yazarken biri, yayına hazırlarken bir başkası olunabildiğini kanıtlayan örneklere rastlanır: Dönüp dönüştürmüş, “asıl”ı çarpıtmıştır kalem efendisi!
Günlükler, çoğu zaman yazarının etik duruşunun anahatlarını içerirler. Ernst Jünger’ın güncesi, özellikle de 2. Dünya Savaşı yıllarını kapsayan oylumlu dilimi sarsıcı modeller arasındadır: Bu derin, incelikli yazar, 3. Reich ordusunun önde gelen bir subayı olarak işgal Paris’inde görevdeyken savaşın amansız gerçekliğine farklı bir prizmadan bakmış, “dünyevi” keyiflerinin ağır basması yaşanan vandallığa sırt dönmesiyle sonuçlanmıştı -okurun soluğunu tıkayan bir perspektif tabii, gelgelelim canalıcı bir belge de.
Perdeyi, işbirlikçi Drieu la Rochelle’in yakıcı güncesiyle kapatabiliriz belki de.