Toktamış Han’la uzlaşmaya giden boy lideri beyler, dönüp kendi halklarından vergi ister. Bunlara karşı çıkan Edige ise mücadeleyi bırakmaz ve şöyle der: “İki yol var. İlki, altın bir zırh giyip halktan ayrı yemek yiyip, kurda kuşa ‘ben beyim’ demek; diğeri ise aynı kazanda aş pişirip, aynı tabaktan yemek; gelip geçen çetelere bile mutluluktan kaval çaldırtmak.”
Doktora tezimi yazarken, Türkçe “bey” ile Moğolca “noyan” ı kurumsal olarak eşleştirmem problem oluşturmuştu. Bu tabirlerden biri, merkezin müdahalesi olmadan seçilen veya babadan oğula geçen beylik; diğeri ise yukarıdan yani güç kaynağının atamasıyla elde edilen bir mevki olan noyan idi. Kısacası 13. yüzyılda noyan olarak doğulmaz, ancak atanılırdı; dolayısıyla eşleştirilmeleri uygun görülmemişti.
Meselenin o kadar kesin ayırımlarla çözülemeyeceğini Başkurt Edige Destanı’nda görürüz. Başkurt Edige’sinde 2 tür bey vardır: bunlardan biri babadan oğula bey olan veya han tarafından atanandır; diğeri ise yeteneği ile beylik unvanını kazanandır. Kısacası, biri güç odağının desteği ile gelen, diğeri halkın içinden çıkan iki ayrı “bey” tipi ile karşılaşıyoruz.
Konuya İçasya Türk tarihinde kullandığımız “hanlar-beyler mücadelesi” kavramıyla yaklaşmak uygun olacaktır. Bu kavram genel olanı kavramamızı ve makro düzeyde çıkarsama yapmamızı sağlar. Sözkonusu hanlar, tek tip değildir; Çinggis Han öncesinde daha çok kutsal Ashina ailesi, 13. yüzyıldan sonra da Çinggisliler (Altın Sülale) çerçevesinde algılanır. Beyler için ise böyle bir tanımlama yoktur.
Edige Destanı’nda ise sözkonusu han Çinggisli Toktamış Han’dır. Ondan başlangıçta, “idaresi altındaki birçok halkı köle gibi yöneten, halkı kul yaparak mallarından (hayvan) yasak vergisi alan bir kişi” diye söz edilse de; daha sonra kendisini danışmaya açık ve yetenekli kişilere sarayında yer veren, yani taraflar arasında hakem rolü de oynayabilen bir hükümdar olarak görürüz.
Destandaki beylere gelince… 7 boyun 5’i, Toktamış Han’ın kestiği haracı ödemeyip savaşır. Sonuç alınamaz. Toktamış Han, “boy başları sarayıma gelip bana danışman olsunlar” diye onlara ferman gönderir. Bazı boy başlarının hanın huzuruna gitmeyi düşündüklerini gören Habrav (bazı varyantlarda “Hafız Ozan” #tarih 113) adını taşıyan bilge kişi, halka şöyle der: “hana elini verdikten sonra, hana döşek yayarsın, hana baş eğersin, hanın kulu olursun, bütün varını yoğunu talan edecek birini de bey tanırsın.” Bir taraftan da hana biat eden ve han tarafından bey olarak atanan kişileri tanımlamaya devam eder: “han aranızdan soysuz birini başınıza bey atar ve bu bey ‘hana binecek at lazım’ deyip en güzel atı alır. Yalnızca halk kul olmakla kalmaz; kutsal Ural Dağı’nda yaşayan bütün hayvan türleri de hanın kulu olur.”
Halk bu durumdan hoşlanmaz, ancak beyler uzlaşmadan yanadır; boy başları hanın yanına gitmeye karar verir. Bunlara iki avcı da katılır. Avcılardan biri Edige’nin babasıdır; ama Edige onlara katılmaz ve bu gelişmelere karşı çıkar. Görüşmeye giden beyler, hanın temsilcileri olarak haraç toplamak için geri dönerler. Bunun üzerine Edige, Toktamış Han’ın yakını Töre Beye gider ve “halktan gelen elçiyim diyerek” ne yapılması gerektiğini söyler. Töre Bey ise kendisine akıl vermeye çalışan genç Edige’yi adam yerine koymaz ve “zenginlik de beylik de eskiden beri babadan oğula geçmiştir; bey soyundan gelmeyen bir kahraman kendi beylik kazanabilir ama kendi obasını kurup nesilden nesile beyliğini devam ettirebileni hiç görmedim” der. Edige ise kendi atının başını bir kere bile tutmamış ve daima hizmet beklemiş olan bir beyzadenin kendini halktan farklı görmesi sonucu halktan uzaklaştığını anlatır ve eskiden beri liderlerin önünde iki yol olduğunu söyler. Bunlardan biri, altın bir zırh giyip halktan ayrı yemek yiyip, kurda kuşa “ben beyim” diyen beyzadenin yoludur. Diğeri ise aynı kazanda aş pişirip, aynı tabaktan yiyen; eliaçık; o civardan gelip geçen çetelere bile mutluluktan kaval çaldırtan bir liderin zorlukla dolu yoludur.
Edige, etrafta zulüm yapanlarla çarpışır ve ünü Toktamış Han’a ulaşır. Han da bilge kişi vasıtasıyla haber gönderip onu büyükbey (zorbey) olması için yanına çağırır. Bu çağrıya uyan Edige zamanla yurduna geri dönmek ister ve hana kendi yurdunun zenginliklerini anlatır; bunları hiçbir şeyle değişmeyeceğini söyler. Toktamış Han onu durdurur; başkumandan (korbaşı) yaparak kalmasını ister. Bu arada Edige’den anlaşmazlıklar hakkında hüküm vermesi de istenir. İşte tarihe ve destanlara malolan, kendini ve halkını savunmak için savaşan Edige Bey’in dillere destan adaleti böylece kayıtlara geçer.