Dünün ve bugünün gündemi e-postanıza gelsin.
0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

SİLİSTRE ZAFERİ: OSMANLILARDAN TARİHÎ MESAJ

‘Hasta Adam’dan Rusya’ya sevgilerle…

19. yüzyılın ortasında Osmanlı Devleti artık ‘hasta adam’dı. Ama İngiltere ve Fransa’nın esas problemi, giderek güçlenen Ruslardı. Kırım Savaşı başlangıcında Rusya’ya karşı birleşen Müttefikler için, Bulgaristan’daki Silistre şehri ve kalesi hayati önemdeydi. Osmanlılar, 1854’de kaleyi kuşatan Ruslara karşı yapılan efsane savunmayla, “henüz ölmedik” dediler.

Kırım Savaşı (1853-1856) tarihte Osmanlılar ile Ruslar arasında yapılan onbir büyük savaşın dokuzuncusu olup, aynı zamanda Napoléon savaşlarıyla 1. Dünya Savaşı arasındaki en büyük mücadeledir. Rusya, yıkılmasını beklediği Osmanlıların gösterdiği askerî ve diplomatik başarılar karşısında geri adımlar atmış ve Batılı devletlerin Osmanlıları desteklemesi üzerine barış imzalamak zorunda kalmıştır. Silistre Savunması bu savaşın en önemli adımlarından biriydi. Böylece Ruslar bir önceki 1828-29 ve bir sonraki 1877-78 savaşlarında yaptıkları gibi Balkanlar’dan Trakya’ya ulaşıp İstanbul yakınlarına kadar ilerleme fırsatı bulamadan çekildiler.

‘Hasta Adam’dan Rusya’ya sevgilerle...

Osmanlı Devleti 19. yüzyıla büyük bir dağınıklık içerisinde girmişti. Ardı ardına patlak veren ayaklanmalar, III. Selim’in öldürülmesi, âyanın zorladığı ve Mahmut’un iptal etmeye çalıştığı Sened-i İttifak, Yeniçeri ocağının kaldırılması, yeni ordu henüz kurulmadan yapılan felaketli savaşlar ve Kavalalı İsyanı ülkeyi çöküntünün eşiğine getirmiş, “hasta adam” terimi yerleşmişti. Tanzimat reformlarının yüzeysel etkisi dahi henüz kendisini pek göstermemişti. Devleti yeniden örgütlemeye çalışan II. Mahmut’un vefatını takiben Abdülmecit bu zorlu görevi çok genç yaşında devraldı. Karşısına derhal dev gibi sorunlar yığıldı. Rusya isyan halindeki Balkan Slavlarının koruyucusu olarak müdahaleci tutumunu ısrarla sürdürüyor, gemileri için Boğazlar’dan serbest geçiş hakkı istiyordu. Bu talep doğal olarak reddedildiği gibi Ortodoksların Kudüs’te daha önce sahip oldukları bazı ayrıcalıkların iptal edilerek Katoliklere verilmesi de gerginliği artırdı. Keza, Rusya’nın o dönemde bizde Eflak veya “Memleketeyn”, Batı’da (Boğdan ile birlikte) ise “Prenslikler” olarak adlandırılan Romanya’yı işgal için yıllardır gösterdikleri yoğun çaba Avrupa’da büyük bir endişe uyandırmış ve bu durum krizin gelişimde çok etkili olmuştu.

1853 başında İstanbul’a gelen bir Rus heyeti, taleplerini kışkırtıcı bir üslup içerisinde Osmanlı hükümetine sunarken, savaş hazırlıkları örtülü olarak başlamıştı. Osmanlıların ılımlı tekliflerini reddeden Ruslar 21 Mayıs’ta İstanbul’dan ayrıldılar. Sefaret görevlilerini de yanlarında götürmeleri, savaş niyetlerini açıkça ortaya koyuyordu. Temmuz ayında büyük bir Rus ordusu Eflak-Boğdan’a girerek Bükreş’i işgal etti. Bunu izleyen on hafta, büyük güçlerin karıştığı yoğun müzakerelerle geçti. İstanbul’da 26 Eylül’de toplanan devlet şurası, Avrupalı devletlerin garantisini beklemeden savaş ilanına karar verdi ve 29 Eylül günü seferberlik emri gönderildi. 22 Ekim günü Osmanlı ordusu Tuna’yı geçerken Kafkasya’da çatışmalar başlamıştı. İlk muharebelerde Osmanlı kuvvetleri başarılı olurken İngiliz savaş gemileri bir Fransız filosu ile birlikte Çanakkale’den İstanbul’a geldi. İngiltere Rusya’ya bir ültimatom vererek Karadeniz’deki gemilerini Sivastapol’dan çıkarmamasını talep etti. Ne var ki Rusların çekilme niyetleri yoktu ve hatta bir savaş filosunu Sinop’a göndermişlerdi.

30 Kasım günü altı savaş gemisi ve iki firkateynden oluşan Rus filosu Sinop’a baskın yaparak limanda yatan Osmanlı filosunu imha etti. Hemen akabinde Kafkasya’da Rusların Osmanlı kuvvetlerini yendikleri haberi gelince, İngiltere ve Fransa, Rusların güneye ilerlemesinden korkarak Karadeniz’e donanma yolladı. 1854 Mart’ının son günlerinde İngiltere ve Fransa, Rusya’ya savaş ilan etti. Bir süre sonra bunlara Piyemonte de katıldı. Donanmanın yanı sıra, önce Varna’da toplanan birlikler gönderdiler.

Savaşın başında Osmanlı ve Rus kuvvetleri Tuna’nın iki yakasında muharebe ettiler. Osmanlı birliklerinin 1953 sonbaharında Tuna’yı geçip Kalafat’ı işgal etmeleri üzerine Ruslar büyük takviye kuvvetleri getirdi. Ciddi kayıplar verip Tutrakan’dan püskürtülmelerine rağmen diğer yerlerde ilerleyerek Nisan ortasında Silistre önlerine geldiler. İlk çatışmalardan sonra Ruslar, Mayıs ortasında ana kalenin önüne yaklaştılar ki, esas kuşatmanın bu ayın 15’inde başladığı kabul edilir.

‘Hasta Adam’dan Rusya’ya sevgilerle...
Osmanlının Askerî Fotoğrafı ve Muzaffer Türkler Solda Karol Szathmari’nin Silistre’de çektiği bu fotoğraf, büyük ihtimalle Osmanlı askerinin tarihte bilinen ilk fotoğrafı (The Crimean War, Orlando Figes). Sağda 18 Haziran 1854 tarihinde, kuşatma altındaki kaleden çıkıp karşı saldırıya geçen Osmanlı askerleri… Dönem illüstrasyonu, zamanın The London Illustrated News dergisinde yayınlanmış.

Tuna’nın güneyinde Dobruca bölgesinde bulunan Silistre 1811-12 ve 1828-29 savaşlarında da Rus işgali altında kalmıştı. Rusların güneye ilerleme yolu üzerinde olduğu için 1811 Savaşı’nın başında kentin surları inşa edilmiş, Kırım Savaşı’ndan önceki yıllarda da ana kalenin etrafı bir dizi tabya ile takviye edilmişti. Bunlar sırasıyla Küçük Tabya, Mecidiye Tabyası, Ornu Tabya, Değirmen Tabya ve Arap Tabyası olarak anılıyordu. Tabyalar sadece bir yönde değil, çepeçevre savunma yapacak birer küçük kale olarak inşa edilmiş olup, her türlü ateşe karşı korumalı duvar ve mahzenleri bulunmaktaydı.

Silistre’yi savunan Osmanlı kuvvetlerinin komutanı Musa Hulusi Paşa’ydı. Komutasındaki askerlerin sayısı hakkında 10 ila 18 bin arasında değişen bilgiler verilmekle birlikte, sayının alt sınıra daha yakın olduğu ifade edilebilir. Ruslar ise ilk başta 30 bin askere sahiplerdi ama kısa süre içerisinde bunu 50 bine çıkardılar ve sonra tekrar arttırdılar. Rus kuvvetlerinin başındaki General Paskeviç, yirmi beş yıl önceki 1828-29 seferine katılmış tecrübeli bir askerdi ve aynı zamanda bu cephedeki tüm birliklere komuta ediyordu. Serdarıekrem (başkomutan) Müşir (Mareşal) Ömer Paşa ise Tuna boyundaki birlikleri, Rusların Silistre’yi aşmaları halinde ilk hedefleri haline gelecek olan Şumnu’dan yönetiyordu. Mayıs’ın ikinci yarısında bölgeye gelen Fransız komutan St. Arnaud ve İngiliz komutan Lord Reglan ile görüşmek üzere Varna’ya gitti. Müttefik birliklerin gelmesi Ömer Paşa’ya Vidin ötesine kadar yayılmış birliklerini derlemek ve başka bölgelerden kuvvet çekerek Silistre’ye takviye göndermek üzere fırsat yarattı.

Çatışmalar Rusların bombardıman şemsiyesi altında kazdıkları zigzag şeklindeki siperleri surlara yaklaştırmaları şeklinde, yani kuşatma istihkamcılığın en klasik taktiği ile sürdü. Daha önceki kuşatmalardan farklı olarak, yeni kullanılmaya başlanan patlayıcı gülleleri fırlatan 130 büyük top, savunmacıları daha zor durumda bırakmaktaydı. Buna rağmen, savunma istihkamları eğimli ve güçlü bir şekilde inşa edildiği için top ateşinin etkisi azaltılmıştı.

‘Hasta Adam’dan Rusya’ya sevgilerle...
Başıbozuk ve kadın arkadaşı Kırım Savaşı’nda Osmanlı ordusuna bağlı görev yapan ve Başıbozuk olarak nitelenen gönüllü askerler de yer aldı. Yine bu savaşta görev yapan İngiliz Roger Fenton’la birlikte dünyanın ilk foto muhabiri kabul edilen Polonyalı Karol Szathmari’nin çektiği tarihi kare.

Savunmacıları yeterince yıprattıklarını düşünen Ruslar, Mayısın son günlerinde büyük bir hücuma giriştiler ama püskürtüldüler. Kilometrelerce uzanan siperler ve irtibat yolları kazarak kaleye yaklaşmalarına ve elli bin top mermisi atmalarına rağmen ilerleyemediler. Ayrıca kazdıkları altı lağım da (tünel) sonuç vermedi. Yoğun top ateşi savunma istihkamlarını yer yer tahrip etmişti ama, yıkılmış duvarlar da piyadeler için iyi bir siper oluyordu. 15 Haziran günü savunmacıların yaptığı bir huruç harekatı Rusları beklemedikleri kayıplara uğratarak iradelerini kırdı. Rusların dokuz generallerinin öldüğü, dördünün de yaralandığı düşünülürse, savaşların ne kadar çetin geçtiği anlaşılır. Musa Paşa da kuşatmanın kaldırılmasından üç gün önce bir Rus güllesiyle hayatını kaybetti. Bir gün önce mareşal rütbesini almıştı.

Ruslar, ana kaleye yaklaşım yolları üzerinde bulunan ve ilerleyen birlikleri yanlardan ateş altına alan tabyaları almadıkça başarılı olamayacaklarını görüp, öncelikle bunlara yüklenmeye karar verdiler. Haziranın ortalarında en dışarıdaki Arap Tabya’yı ele geçirdiler. Ne var ki bu tarihe gelindiğinde Ömer Paşa hem bir yardım kuvvetini göndermiş hem de Rusların dikkatini dağıtacak şekilde başka bölgelerde hücumlara girişilmişti. Ayrıca Avusturya da Prusya’nın desteğini alarak Rusya’nın Eflak-Boğdan’dan çekilmesi için bir ultimatom göndermiş ve Galiçya ile Macaristan’da seferberlik emri vermişti. Bütün Avrupa’nın karşılarına dikildiğini gören Ruslar, Silistre’de ısrardan vazgeçtiler ve çekilmeye başladılar. Tuna’nın kuzey kıyısına döndüler. Kuşatma, ön çatışmalar hariç 15 Mayıs ile 25 Haziran arasında 41 gün sürmüştü. Ruslar çekilirken Osmanlı ordusu takibe başladı. 7 Temmuzda yapılan Yergöğü muharebesine büyük kayıp vermelerine rağmen Rusların çekilme düzeni bozulmadı. Ağustosta Osmanlı Ordusu Bükreş ve İbriş’i, Avusturyalılar da Yaş kentini aldı. İki ordunun birden bölgede varlığı gerilim yaratırken, İngiliz ve Fransızlar da Baltık denizini denetime aldılar.

1954 Eylül ayında müttefikler Rusya’yı barışa zorlamak üzere Kırım’a çıktılar. Sivastopol kuşatıldı ve Ruslarla yapılan bir dizi muharebeden sonra bu büyük kale alındı. Ne var ki bu arada Kars kalesi öncelikle açlık nedeniyle 4.5 aylık bir kuşatmadan sonra teslim olmuştu. Bundan sonra muharebeler tüm cephelerde sona erdi. 30 Mart 1856 tarihinde yapılan Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kars’ı, Rusya’da Kırım’ı geri aldı. Karadeniz tarafsız hale gelip ticaret serbest olacak ama bütün ülkelerin savaş gemilerine kapatılacaktı. Bu, Türkiye için çok avantajlı bir husustu. Osmanlılar için en önemli kazanç ise bir Avrupa ülkesi olarak kabul edilip toprak bütünlüğünün imzacı devletler tarafından garanti edilmesiydi. Tüm bu maddeler ileride yok sayılacaktı ama Osmanlı Devletine zaman kazandırdığı kaydedilmelidir.

Vatan yahut Silistre: İlk Türk piyesi

Namık Kemal’in yazdığı ve savaştan 19 yıl sonra ilk kez sahnelenen meşhur tiyatro oyunu, uzun yıllar kahramanlığın sembolü oldu.

Kırım Savaşı’na gönüllü asker olarak katılan İslam Bey ile onun peşinden Silistre’ye giden Zekiye adlı genç kızın aşkını anlatan Namık Kemal’in ünlü eseri Vatan Yahut Silistre, Türk Edebiyatı’nın Batılı anlamda yazılıp oynanan ilk tiyatro oyunuydu. Gerçek adı Vatan olan eser, yayımlandıktan sonra sansür ve yasaklar nedeniyle Silistre diye sahnelendi ve daha sonra da Vatan Yahut Silistre olarak yaygınlaştı. Namık Kemal’in 1872’de Gelibolu Mutasarıflığına gitmeden evvel yazdığı oyun, azledilip İstanbul’a dönüşünde ve sağlığında sahnelenen tek oyundur. İlk temsili 1 Nisan 1873 tarihinde Gedikpaşa Tiyatrosu’nda Güllü Agop Kumpanyası tarafından sahnelenmesinde izleyeciler oyunun etkisinde kalmış ve heyecanlarını gizleyemeyip “Yaşa Kemal” tezahüratlarıyla gösteriler yapmıştı. Hadiseler padişaha karşı bir komplo olarak yorumlandı ve Namık Kemal Magosa’ya sürüldü. Yazar burada tam 38 ay geçirdi ve bu yazarın sürgün hayatının başlangıcı oldu.

‘Hasta Adam’dan Rusya’ya sevgilerle...
Oyunun gerçek kahramanı mı?

Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre’sindeki karakterlerden Abdullah Çavuş’un, gerçekten de Silistre’de savaşmış bir kahraman olduğu; yazarın da buradan hareketle eserini kaleme aldığı döneminde iddia edilmişti. Silistre’den 56 sene sonra 1910’da yayımlanan Servet-i Fünûn dergisinde, o sırada 95 yaşını aşmış olan Abdullah Çavuş’un Askerî Müze’ye konulmak üzere çekilen fotoğrafı yer almış; hükümet tarafından Aydın Vilayeti’ndeki köyünde aranıp bulunduğu ve kendisine 300 kuruş maaş bağlandığı belirtilmişti.
‘Hasta Adam’dan Rusya’ya sevgilerle...
Osmanlı askerleri Silistre Kalesi’nden Rus ordusunu püskürtüyor.

Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa: Hırvat doğdu, Osmanlı oldu

Kırım Savaşı’nın başkomutanı parlak bir stratejist, öncü bir subay ve diplomat bir idareciydi.

Osmanlılar birçok farklı ulusun bir arada yaşadığı büyük bir imparatorluk kurmuşlardı. Birçok Avrupalı asker ve denizci, her dönemde Osmanlı ordusunda ve donanmasında hizmet etmiş ve bunların birçoğu da Osmanlı uyruğuna geçerek bizim bir parçamız olmuş; ülkeye aramızda doğanların bir çoğundan daha büyük sadakat göstermiştir. Hırvatistan’da Matthias Lattas olarak doğan ve Avusturya ordusunda görev alan Ömer Paşa da bunlardan biridir.

1820’lerde Osmanlı ülkesine kaçmış ve Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra kurulmasına başlanan yeni orduda eğitmen ve subay olarak görev almıştı. II. Mahmut tarafından Abdülmecit’in eğitimi için görevlendirildi ve onun tahta çıkmasından sonra günümüzde tuğgeneral karşılığı olan mirlivalığa terfi ettirildi. 1842 ile 1947 arasında Lübnan, Suriye ve Doğu Anadolu’daki isyanları bastırmasından sonra müşir yapıldı. 1848’de Rumeli’de bulunan 3. Ordu’nun komutanı olarak Vidin’e geldi, Bosna ve Karadağ’dan Eflak’a kadar olan geniş bölgelerdeki huzursuzluklarla uğraştı. Bunlar askerlik kadar yöneticilik ve diplomatik beceri isteyen görevlerdi. Kararlı ama adil ve tutarlı olması isyanların sona ermesinde etkili oldu ve yönetici olarak önemli reformlar yaptı. 1848 ihtillalleri sonrasında Osmanlılara sığınan Macar ve Polonyalıları himaye etti. Avusturyalılar Ömer Paşa’yı şikayet ederek, onun bu kişileri zorla Müslümanlaştırıp iade etmeyi reddettiğini söylediler. Halbuki bunların bir kısmı gönüllü olarak Osmanlı tabiyetine geçerek çok ihtiyaç duyulan subay kadrolarını temin etmişlerdi.

‘Hasta Adam’dan Rusya’ya sevgilerle...
Ömer Paşa, Kırım Şavaşı devam ederken Sivastopol’daki İngiliz Genel Karargahı’nın önünde, 1855.

1850-52 yıllarında Karadağ isyanını bastırınca Avusturya ve Rusya’nın şikayeti üzerine azledildi ama bu kriz iki ülke arasındaki uzlaşmanın da sonunu getirdi ve 1853’te başlayan savaşta Rusya yalnız kaldı. Ömer Paşa, Rumeli orduları başkomutanlığına getirildi ve aynı yılın sonlarında Rusların Tuna’yı geçmek üzere yaptıkları üç büyük hücumu geri püskürttü. 1854’te Kırım’a çıkan Türk kuvvetine komuta etti ve Gözleve (Eupatoria) limanını başarıyla savundu. Savaş sona ererken Ömer Paşa İstanbul’a döndü ve Bağdat valiliğine atandı. 1871’de vefat etti.

19. yüzyılda gelen Batılı subaylar, modern eğitim ve disiplin anlayışını Osmanlı ordusuna
ve donanmasına yerleştirmekte büyük güçlük çekmişlerdi. Ömer Paşa’nın birçoklarından daha başarılı olmuştur. Bunda askerlik ve yöneticilik becerilerinin yanı sıra Osmanlı kültürünü anlamasının da büyük rolü vardır.

Tolstoy: Türkler katliam yaptı

‘Hasta Adam’dan Rusya’ya sevgilerle...
Kırım Savaşı’nda genç Tolstoy.

Kırım Savaşı’nda subay olarak görev yapan ve 26 yaşında Silistre kuşatmasına katılan
büyük Rus yazar Lev Tolstoy, Silistre Kuşatması’ndan Hatıralar adlı kitabında Osmanlı askerlerini ağır şekilde suçlamış, Rusların üstünlüğünün sona ermesinden dolayı büyük hayal kırıklığı yaşamıştı:

“… Çelişkiye düşme korkusu yaşamadan şunu söyleyebilirim ki, hepimiz – askerler, subaylar ve generaller – için çok talihsiz bir haberdi. Silistre’den gelen casusların sürekli ve çok sık olarak belirttikleri gibi, eğer kale düşseydi, şüphe yok ki şehir de iki veya üç gün içinde teslim olacaktı… Türklerin canavarlığından kurtarmak için neredeyse 7 bin Bulgar aileyi yanımızda götürdük. Şüphelerime rağmen varlığına inanmak mecburiyetinde olduğum bir canavarlıktı. İşgal ettiğimiz Bulgar köylerinden çekildikten hemen sonra Türkler geldi ve haremlerine katacakları genç kadınlar dışında herkesi katlettiler.”

Devamını Oku

Son Haberler