Kadim Türklerin tarihsel hareketleri, bize onların ortaya çıktıkları coğrafyanın bugünkü Moğolistan ile sınırlı olmadığını kanıtlar. Haritalarda imparatorluk hudutları, Kadim Türkler’in en yaygın olduğu zamanı gösterir; biz de bu sınırları hep böyle olmuş gibi algılarız. Ancak o dönemde step bölgelerinde sınır veya hudut değil, dağlar, nehirler, göller coğrafyayı belirlemiştir.
Son zamanlarda Kadim Türklerle ilgili anıt kompleksi, yazıt, taş baba, taş ana sayısının arttığına şahit oluyoruz. Bütün bunlar bize özellikle yeni bulguların tarihini belirlemede Kadim Türk coğrafyasını iyi tanımamız gerektiğini göstermektedir. Genelde Orhun Yazıtları’nın bulundukları bölge, zihnimizdeki tek merkez algısı ve Ötüken adının cazibesi ile uyanan hislerle, dikkatimizi bugünkü Moğolistan coğrafyası üzerine yoğunlaştırıyoruz. Bu bakış açısının doğru olmadığı ortadadır.
Konuyla ilgili dikkati çeken çalışma, bizde “50 yıllık esaret” diye bilinen dönemin (630-680) Moğolistan’da “başlamamış” olduğunu gösteren Fransız tarihçi Étienne de la Vaissière’e aittir (2015). Aslında Elteriş Kağan başkanlığındaki hareketin (681) başladığı yer, Sarı Nehir’in kıvrımının hemen dışında (kuzeyinde) bulunan Çoğay Kuzı (Yinshan) bölgesinde idi. Ancak ayaklanmanın başladığı yerin adını bilmemiz, bizim bu yer adını tarihî bağlam içinde değerlendirmemize yardım etmemiştir. Bu isim de bütün diğer coğrafi isimler gibi havada kalan bir kavram hâline gelmiştir.
Kadim Türklerin tarihsel hareketleri üzerinde kısa bir bakış bile, bize onların ortaya çıktıkları coğrafyanın hiç de bugünkü Moğolistan ile sınırlı olmadığını göstermektedir. Çin kaynaklarına göre Kadim Türk hâkim sülalesi Aşinalar hakkındaki ilk bilgiler, Çin’in Gansu eyaletindeki Pingliang ile ilgilidir. Daha sonra 439’da Tabğaçlar’ın (Kuzey Wei) bu bölgeyi ele geçirmeleri, onların meşhur “kurt hikayeleri” ile Tanrı Dağları’nın Hoço yöresini kendilerine yurt edinmelerine sebebiyet vermiştir. Daha önceki mekanları Gansu gibi Hoço da (bugünkü Turfan) tam ticaret yolları kavşağında idi. Bu bölge Rouranlar’ın eline geçince onların bu idare altında ve Altaylar’ın güneyinde demircilikle meşgul olduklarını görüyoruz.
Siyaseten ortaya çıkışları ise Rouranlar’a isyan etmeleri ile başlar (552). İşin ilginç yanı, isyan bayrağını kaldıran Bumin’in Rouran hükümdarı Anagui ile çarpıştığı yer Altaylar veya Moğolistan değildir; Yinshan Dağları’nın hemen kuzeyinde bulunan Huaihauang’dır. Ashinalar Altaylar’dan bu kadar güneye hangi yolla ne zaman inmişlerdir? Bu konuda pek bilgimiz yoktur.
Vaissière’in çalışması, aslında Kadim Türkler’in hareket sahasının uzun bir süredir kuzeyden güneye kaymış olduğunu gösterir. Bu yöneliş İşbara Kağan (581-587) ile belirginlik kazanır; İşbara Kağan’ın merkezi olan güneydeki Dujin Dağı bir yakıştırma ile kuzeydeki Ötüken olarak algılanmıştır. Elig (Xieli) Kağan da 630’da bu bölgede yenilmiştir.
Kısacası Bumin Kağan’dan sonra başa geçen Mukan ve Taspar Kağan zamanında Kadim Türkler’in Ötüken bölgesine kadar uzanmış olmaları, Bugut Yazıtı’nın bu bölgede bulunması ile belgelenir. Yatay ve dikey veraset konusunda anlaşmazlıklar ve bu bölgede Dokuz Oğuz, Uygur ve de Xie Yantuolar’ın güçlü bir varlık göstermeye başlamaları, merkezin (ordu) güneye yönelmesine sebebiyet vermiş; kağanlar uzun bir süre Ötüken yöresinde etkin olamamışlardır. Varlık gösterdikleri zaman da bu halklar “kiçik” (çebiş) kağanların yönetiminde olmuştur. Ötüken ancak Tunyukuk döneminde tekrar Kadim Türkler’in eline geçecektir. Büyük bir ihtimalle bu olay Elteriş Kağan zamanında (682-691), Shandong seferinden hemen önce (685-686) olmuştu.
Genelde biz Ötüken’in önemini sadece kutsallığında görürüz. Aslında bu bölge stratejik ve korunmalı konumu yanında at yetiştirmek için en elverişli yerlerden biri idi. Nitekim Mukan ve Taspar Kağan zamanında buradan yetişen atlar karşılığında Çin’den top top ipek alındığını biliyoruz. Daha sonra da bu bölgenin atlarını Uygurlar ipek karşılığı değerlendireceklerdir.
Kadim Türkleri zaman zaman çok uğraştıran Dokuz Oğuzlar, bu bölgenin asıl sakinleri olarak Çin’e elçiler gönderirler; ancak bütün bu değişimler ve hareketlilik haritalara yansımaz. Haritalarda imparatorluk hudutları Kadim Türkler’in en yaygın olduğu zamanı gösterir; biz de bu sınırları hep böyle olmuş gibi algılarız. Ancak o dönemde step bölgelerinde sınır veya hudut değil, dağlar, nehirler, göller coğrafyayı belirlemiştir. Tarih boyunca sınırlar kaygan, coğrafya ise sabit olmuş; tarihi öğrenmemizde nirengi noktalarını coğrafya tayin etmiştir.