Kasım
sayımız çıktı

Kadim Türklere dost bakışı

Kadim Türkler genellikle ulus-devlet ve milliyetçilik çerçevesinde değerlendirildi. Artık bu bakış açısı, Kadim Türklerle dostane ilişkilerini mezar ve lahitlerine yansıtan Soğudlar sayesinde değişiyor.

Kadim Türkler denince Türk adını taşıyan ilk devleti kuran atalarımız aklımıza gelir. Lakin Kadim Türklerin 6. yüzyılın ortalarında aniden ortaya çıkış sebeplerini irdelemekten ziyade, tarihte devlet kurma yetenekleri ile tanıdığımız Türklerin neden bu kadar geç kalmış olduklarını sorgularız. Demek ki bizim için devleti ortaya çıkaran koşullar değil de o devletin ne kadar uzun bir zaman önce kurulduğu önemlidir. Devletin kadimliği tarihle ilgili konularda önem verdiğimiz hususlardan biridir. Şecerelerin de uzunluğu makbuldür, şeceresi uzun olanlara “soylu” deriz. Oysaki hepimizin şeceresi uzundur ancak yazıya dökülmemiştir. Aslında herkes soyludur.

Kadimlik ve köklülük gibi bir konu daha dikkati çeker; bu da tarihte Türklerin kurduğu devletlerde herkesin Türk olduğu varsayımıdır. Kadim Türk devletine de bu gözle bakarız. Ancak bizlerin Kadim Türklerin varlığından haberdar olmamız çok yenidir. Örneğin Fatih veya Kanuni’nin onlardan haberleri yoktu. Olsaydı bile ilgilenmeyebilirlerdi, zira onlar atalarını İslami çerçevede Nuh Peygamber-oğlu-Yafes ve Oğuz Kağan çerçevesinde algılıyorlardı.

Kadim Türklerden haberdar olmamız Avrupalı bilginler dolayısıyladır. Çin’e giden çoğunlukla da misyoner olan bu bilginler Çin kaynaklarında verilen tarihi bilgilerle yakından ilgilendiler. Bunlardan De Guignes’in eseri (1759) ancak 1923’te Türkçeye çevrildi. Fransız Devriminden biraz önce yazılmış olan bu eser, bizim Kadim Türklerle milliyetçilik ve “ulus devlet“ kavramları çerçevesinde tanışmamıza sebep oldu. Bu çerçevede de Çin kaynaklarının ifadesini kati bir şecere gibi algılayarak, Hunları Kadim Türklerin atası olarak görmüş olduk. Oysa 7. yüzyılın ilk yarısında bize Kadim Türkler hakkındaki bilgileri veren Çin kaynakları iki halk arasında ilişki kurarken, bunu kan akrabalığından çok kültürel olgulara göre yapıyorlar ve bu arada dil ve adet hakkında bilgi veriyorlardı.

Kadim Türklere dost bakışı

Ulus devlet ve milliyetçilik akımları çerçevesinde Kadim Türkler Anadolu’ya gelen Türklerin başlangıç durağı oldular ve o günkü yurtlarından Anadolu’ya doğru tarihi bir Türk koridorundan göçerek geldikleri düşünüldü. Tarihe bakışımızda göç yolunun Türk koridoru şeklini almasıyla, batıya doğru yol alan Türklerin yolda başkalarına rastladıklarını pek düşünmedik. Hal böyle olunca Kadim Türklerin kurdukları devletin içinde karşılıklı etkileşim içinde başka halklarla beraberce yaşamış olacakları da aklımıza gelmediği gibi araştırma alanımıza da girmedi. Onun için de tarih ders kitaplarında sadece Türklerden bahsedilir, bir de tabii Çinliler vardır.

Ancak artık bu bakış açısında olumlu değişimler olmaktadır. Kasım ayında İstanbul’da toplanan “Türk-Soğud İlişkileri” konferansı, bu koridorun dışına çıkma teşebbüsünün en başarılı örneklerinden birini oluşturmaktadır. TDK başkanı Prof. Mustafa Kaçalin ve tanınmış eski Türk dili araştırmacılarından Prof. Mehmet Ölmez’in düzenledikleri toplantı dünyada bu alanın otoritesi olan bilginleri bir araya getirmeye muvaffak olmuştur. Konferanstaki birbirinden ilginç ve düzeyli bildiriler ele alınan dil, tarih, kültür ve inanç konularında kullandıkları görsel malzeme ile de dikkat çekiyorlardı. Bunlardan Türklerin hayatlarını savaşmakla geçirmedikleri, bir İrani kavim olan Soğudlarla bir arada yaşadıkları bu görsel malzeme ve yapılan ilginç yorumlarla açıkça görülüyordu. Evvelce sadece Tacikistan yöresindeki duvar resimlerinden bilinen bu görsel malzemelere son otuz yılda Çin’de bulunan lahitler eklendi. Gündelik hayattan kesitler içeren lahitlerdeki bu kabartmalar yukarıdaki resmin gösterdiği gibi 6. ve 7. yüzyıldaki Kadim Türklerin hayatından av, eğlence ve tören sahneleri sergilemektedir. Toplantıya katılan ve sorularıyla ilgi çeken öğrenciler, şimdilik batılı, Japon ve Çinli bilginler tarafından incelenen bu kabartmaların bir gün Çince ve batı dilleri ile sanat tarihine vakıf gençlerimiz tarafından da incelebileceği ümidini vermektedir.