Gavsi Ozansoy’un 1957’de yayımlamaya başladığı Yaşanmış Facialar dergisi, her sayısında gerçek bir cinayetin fotoğraflarla yeniden canlandırıldığı ve öyküleştirildiği haftalık bir dergidir. Yüz sayıdan fazla yayımlanan derginin seçtiği cinayetlerin hepsi kadın cinayetleridir. Bu kadınların bazıları, derginin ifadesiyle “Bir yuvanın kadınıyken aşk ve şehvet kadını olmuş” ya da “Gezip tozma illetine tutulmuş”tur, bu nedenle öldürülürler. Fotoğraflarda, öldürülen kadınları pek tanınmayan aktristler ve şarkıcılar canlandırır. Öykülerin dili çok zaman pornografiye kaçar, fotoğraflar da tahmin edileceği gibidir. Kadın cinayetlerini meşrulaştıran ve bazen apaçık teşvik eden “öyküleri” Haluk Cemal Beydeşman, Bedirhan Çınar ve Aydın Arıt gibi polisiye yazarları yazar. Bu isimlerden bazılarının gazetelere dini tefrika da hazırlıyor olması bir başka ilginç noktadır.
ESKİ TRENDLER
Fikri düellonun altın yılları
Bir dönemin en çok konuşulan etkinliklerinden olan münazara turnuvaları, gazetelerin birinci sayfasına haber olacak kadar önemsenirdi. Bu kadar ilgi olunca, yasakların gelmesi de kaçınılmazdı.
Sözlük tanımı “Bir jüri ve izleyiciler önünde kurala uygun tartışma” olan münazarada kimin doğru söylediği değil, hangi tezi ne kadar savunabildiği değerlendirilir. İlk turnuvanın 1932’de düzenlendiği Türkiye’de münazaraların altın çağı 1940’lı yılların ikinci yarısı ve 1950’li yıllardır. Bu dönemde münazarara turnuvaları gazetelere haber olacak kadar önemsenir. Münazarada jüri üyesi olmak da en az tartışmacı olmak kadar havalı ve saygın bir uğraştır. Ünlü akademisyenler, gazeteciler ve yazarlardan oluşan jüriler büyük sükse yapar.
Münazarayı kazanan ekibin savunduğu görüş ne kadar “cins” ise gazetelere haber olma ihtimali o kadar artar. “Yalan ahlaksızlık mı yoksa zaruret mi?” tartışmasını “zaruret” diyenlerin, “Kadınlar çalışmalı mı evde mi oturmalı?” tartışmasını “evde oturmalı” diyenlerin, “Striptiz güzel sanatların bir dalı olabilir mi?” tartışmasını “olabilir” diyenlerin kazanması daha çok haber değeri taşır.
Demokrat Parti iktidarının baskılarını arttırdığı 1950’li yılların ikinci yarısında münazara yasakları da başlamıştır. Milliyet yazarı Refi Cevad Ulunay, 26 Mart 1956’daki yazısında İktisat Fakültesi ile münazara müsabakasına girecek hukuk öğrencilerinin kendisini ziyaret ettiğini yazar. Öğrenciler, “Din, medeniyetin gelişmesine engel midir, değil midir?” başlıklı münazarada “engeldir” tezini savunma kurası çekmişlerdir. Gençlerin “Dindar ailelerin evlatları olarak bu tezi değil savunmak ağzımıza bile alamayız” dediğini yazan Ulunay’ın münazaranın engellenmesi çağrısı üzerine polis münazarayı yasaklar.
Bazen “hafif” konuların seçildiği münazaralar bile yasaklanır. Sözgelimi, 9 Mayıs 1958’de üniversitelilerin flört konusunda yapacakları tartışmaya izin verilmemiştir. 4 Nisan 1959’da ise “İnsan meramını en iyi nesirle mi anlatır, şiirle mi” başlıklı bir münazara yapmak isteyen CHP Eminönü teşkilatından gençlere, “Tartışmak yasak ama sohbet edebilirsiniz” diyen polis engel olur. Bunun üzerine gençler polise “Böyle bir münazaraya müdahale etmeye lüzum var mı, yok mu?” konusunda sohbet edeceklerini söyler. Polis bunun da bir tartışma sayılacağı gerekçesiyle gençleri parti binasından çıkarır.
Öğrenci münazaraları dışında başka ilginç münazaralar da yapılır. Örneğin ayakkabı üreticileri, fiyatlarını yükselttiği gerekçesiyle deri ve köselecileri, manavlar kabzımalları münazaraya çağırır. 1959’da ise Tarsuslu yirmi şişmanın zayıflama ilaçlarının yararlı olup olmadığı konusunda yaptığı ve iki gün süren münazara gazetelere haber olur.