Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı

100. YILINDA KUTÜLAMARE ZAFERİ

1916’ın 29 Nisan’ında, Bağdat’ın 170 km. güneyindeki Kut kasabasında kuşatılan İngiliz kuvvetleri Osmanlılara teslim oldu. Tümen komutanı General Townshend dahil, 13.309 İngiliz askeri esir alındı. 1. Dünya Savaşı’ndaki bu son taktik zafer sonun başlangıcı olacak, bir yıla kalmadan Kut, sonra Bağdat ve Kudüs düşecek, Ortadoğu’daki Osmanlı varlığı son bulacaktı.  

İtilaf kuvvetlerinin 1916 ba­şında Çanakkale’den çe­kilmesiyle büyük bir moral kazanılmış olmakla birlikte, Kafkasya, Irak ve Filistin cep­helerinde muharebeler sürüyor­du. Savaşın ilk günlerinde Fao Yarımadası üzerinden Basra’ya çıkan İngilizler, buradaki za­yıf Türk birliklerini iterek 1915 boyunca yavaş da olsa sürekli ilerlemişler ve 1916 başlarında Dicle’nin dirsek yaptığı Kutülamare’ye gelmişlerdi. Bu bölgede Türk birlikleri ise ancak topar­lanmaya başlamışlardı.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Kut için verilen liyakat madalyası 1915’te Irak Cephesi’nde 13. Kolordu Kurmay Başkanlığı, 1916-1917 arasında 35. Tümen Kurmay Başkanlığı görevini yürüten Yüzbaşı Ömer Halis’e (Bıyıktay), Kuttülamare kuşatmasına katılması dolayısıyla verilen “Kutü’l Amare” yazılı liyakat madalyası (üstte)

1916 Nisan sonundaki Kut zaferinin önemini anlayabilmek için biraz geri gidelim. Balkan Savaşında Osmanlı ordusunun elindeki 43 tümenin 17’si tü­müyle dağılıp yok olmuş, geri kalanlar da kötü örselenmiş ve sonuçta sadece 6 tümen savaşı kayıpsız atlatmıştı. 1913’te ço­ğu yedeklerden kurulu 30 tü­men Trakya’da iken, Kafkasya, ve Irak’da ikişer, Suriye’de ise tek bir tümen kalmıştı. 1914’de Irak’taki ordu kağıt üzerinde 3 tümene çıkarılmıştı ama İngi­lizler Fao’ya çıktığında, burayı savunmakla görevli 38. Tümen seferberliğini dahi tamamla­yamamıştı. Hemen arkasın­dan gelen Sarıkamış felaketi, muhtemel takviyelerin hatta Irak’tan bazı birliklerin aci­len Kafkasya cephesine gönderilmesine yol açtı. Her halükarda, İngilizleri karşılayan ilk güç, sadece dört top ve 350 askerden ibaretti. Sonra birkaç tabur daha geldi.

İngilizler 22 Kasım 1914 gü­nü Basra’yı işgal ettikten sonra, savaş çabaları için hayati öne­mi olan Abadan petrol bölgesi­ni sağlama almış sayılırdı ama, karşılarındaki savunma çok za­yıfken fırsattan istifade etmek istediler. Kuzeye ilerlemek için ağırlıkla nehir ulaşımını kul­lanmayı seçmişlerdi, çünkü o günlerde, motorlu taşıtları çöl­de hızlı bir ilerleme yapacak ni­telikte ve sayıda olmadığı gibi, Basra bataklıkları da ayrı bir engel oluşturuyordu.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Kuşatma altındaki İngilizler siper kazıyor.

İngilizler büyük sıkıntı çek­meden karaya çıktıktan sonra yığınaklarını yaptılar. Kuzeye hücum için Hindistan’dan ge­len ve General Townshend’in komutasına giren 6. Poona Tü­meni görevlendirildi. İngiliz ilerlemesi ilk andan itibaren ba­şarılı oldu. Silahlı gemileri hem yollarını açtı, hem de gerektiği zaman çok sayıda sal ve sandala bindirilmiş birlikleri ve malze­meyi çekerek ulaşımı sağladı.

Hücumun geleceği yer apa­çık belli olduğu halde, Osman­lı ordusu Basra bataklıklarında bunu karşılayamamıştı. Eği­tim, teçhizat ve silah yoksun­luğu çok barizdi. Bu açıdan İn­giliz başarısının temel nedeni teknik olanaklarının üstünlü­ğü ve buradaki Türk birlikleri­nin her anlamda hazırlıksızlığı idi. Nehir gemilerinin hem ye­terli ikmal sağlayacak, hem de İngiliz gemilerinin top ateşine karşı koyacak ateşgücüne yok­tu. Marmaris ve Musul gambot­larının karşısına İngilizler çok kısa sürede Espiegle, Odin, Clio isimli gambotları, Shaitan ve Lewis Pelly isimli silahlı römor­körleri ve Sumana isimli mo­torbotu çıkarmışlardı. Ayrıca Comet isimli bir yandançarklı­ları vardı.

Bunun ötesinde, havadan da destek alıyorlardı. Hemen ar­kasından çok daha kuvvetli ve zırhlı nehir gambotları getirdi­ler. Yukarıda saydıklarımızdan Shaitan ile aynı sınıftan Miner ve daha sonra hizmete giren Fi­refly adlı gambot batırıldı ama “fly” sınıfından gemilerin sayısı on altıyı bulmuştu.

Kumsal adalara mevzilenen Türk birlikleri de İngiliz top ateşine karşı korugan yapama­mışlardı, çünkü Mezopotam­ya’nın güneyinde kereste temin etmeye yarayacak ağaç bulun­muyordu. Kumdan ve çamur­dan yapılan desteksiz siperler ise top, hatta makinelitüfek ate­şine karşı bile koruma sağla­madı. Türk mevzileri muhare­be başladıktan çok kısa bir süre içerisinde aşırı kayıp vererek savaş gücünü yitirdiler ve çekil­diler. Bu safhada İngiliz ilerle­mesinin sınırını ikmal sorunla­rının ve hastalıkların teşkil etti­ği söylenebilir.

Etkili bir direniş örgütleye­meyen Süleyman Askeri Bey, Nisan ayında intihar etmiş ve yerine Kurtuluş Savaşı’nda Sa­kallı Nurettin Paşa olarak tanı­nacak olan Albay Nurettin Bey tayin edilmişti. Irak’ta 6. Or­du kuruluncaya kadar ilk elde Nurettin Bey’in elinde sadece 3.000 mevcudu olan 35. Piya­de Tümeni ile 3.500 mevcudu kalan 38. Piyade Tümeni vardı. Topçu ve süvarisi de bir avuç­tan ibaretti.

İngilizler iki nehrin birleş­tiği yerdeki Kurna’yı aldılar. 1915’in Haziran ayında Fırat üzerindeki Nasıriye ve Dicle üzerindeki Amara İngilizlerin yakın hedefi haline geldi. Bu iki noktayı aldıkları taktirde hem Türklerin bir karşı taarruzunu uzaktan önleyebilir, hem de ni­hai hedefleri olan Musul’a doğ­ru ilerlemeyi sürdürebilirlerdi. Haziran başında Dicle üzerin­deki Amara, Temmuz sonun­da ise Fırat üzerindeki Nasıriye İngilizlerin eline geçti. Bundan sonraki hedefleri Dicle üzerinde sıralanmıştı: Kutülamare (kısa­ca Kut), Bağdat, Samara, Tikrit ve altın elma Musul (Amerikan ordusunun 90 yıl sonra karadan ama Dicle’ye paralel olarak izle­yeceği yol da bu olacaktı).

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
İngilizlerin teslim sahnesi Kutülamare’de İngiliz generali Townshend’in Halil Paşa’ya teslim olmasını canlandıran Alman illüstrasyonu. Bu çizim, çok sayıda basılan propaganda kartpostallarında kullanılmıştı.

İngilizler kuzeye ilerlerken, tarih boyunca bütün orduların başına gelen durumla karşılaş­tılar. Kendi ikmal hatları uzar­ken, hasımlarının yolu kısalı­yordu. Ayrıca, Irak ve havalisin­deki tüm Osmanlı birlikleri 6. Ordu adı verilen Irak ordusuna bağlanmış ve başına Türkiye’yi iyi tanıyan yaşlı Mareşal Col­mar von der Goltz getirilmişti.

Ordu Bağdat’ta karargahını kuruncaya kadar savunma esas olarak Albay Nurettin Bey ko­mutasında, 13. Kolordu tarafın­dan yürütüldü. Ne var ki Nuret­tin Bey’in Kutülamare önünde kurduğu savunma hattı Towns­hend’in başarılı bir aldatma manevrasıyla yarıldı. Towns­hend daha zayıf olan Türk sağ kanadına bir aldatma taarruzu yaptı ve güçlü sol kanadı arka­dan çevirmek üzere askerlerini uzakta bir noktadan nehrin kar­şısına geçirip çölde yürüttü. Bu sırada Hint ordusundan kaçan bazı Pencaplı askerler bu planı Türklere ifşa ettiler ama, Nu­rettin Bey aldırmadı ya da bel­ki bunu aldatmanın bir parçası sandı. Her halükarda İngilizler Türk hatlarını kuzeyden çevirip bastılar ve iki ateş arasında ka­lan Türkler çok sayıda yaralıla­rıyla birlikte, 700 şehit ve 1.289 esir bırakarak düzenli bir şekil­de çekildiler.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Esaret hatırası Kut kuşatması sonucu İngiliz birliklerini teslim alan 6. Ordu’nun komutanı Halil Paşa (sağda oturan), esir alınan İngiliz tümeninin komutamı General Townshend (ortada oturan ve diğer üst düzey Osmanlı ve İngiliz subayları.

İngilizler 29 Eylül’de Kut’a girdiler. Townshend takibi sür­dürerek 5 Ekimde Kut’un 100 kilometre kuzeyinde olan Azizi­ye’ye ulaştı. Ancak Nurettin Bey de yenilgiye rağmen birliklerini kurtarmayı başardı ki, bu du­rum kısa sürede işleri değiştire­cekti. Bu arada 13. Kolordu tak­viye edilmekte ve 18. Kolordu da kuruluşunu sürdürmekteydi.

Townshend, Kut’u alınca burasını Bağdat’a ilerlemek için bir üs olarak kullanmak üzere hazırlanmaya başladı ve cephe komutanı General Nixon’dan takviye istedi. O sırada Londra, Çanakkale’deki umutsuz durum karşısında çekilmeyi planlıyor­du. Bunun yaratacağı olumsuz havayı, hiç değilse Bağdat’ı ala­rak telafi etmek istediler ama, ellerinde hemen gönderebile­cekleri takviye yoktu. İlerleme kararını Nixon’a bıraktılar.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
İkdam Gazetesi’nde çıkan Kut zaferi haberi.

Bu sırada Osmanlı 6. Ordusu toparlanmış ve Selmanpak’da (Ctesiphon) yeni bir savunma hattı oluşturmuştu. 22 Kasım 1915 günü 6. Poona Tümeni bu­rada dört koldan hücuma geç­ti. O güne kadar her hücumda Türkleri dağıtmayı başarmıştı. Ne var ki bir miktar ilerlemele­rine karşın çok kanlı bir savaş­ta iki taraf da aşırı kayıp verdi. Öyle ki Townshend tek günde 371 İngiliz subayından 130’u, 255 Hintli subaydan 111’ini yi­tirdi. 400 kişilik İngiliz sahra hastanesinde 4.000 yaralı vardı. İkinci günün sonunda İngilizler gene büyük kayıp verirken Türk kayıpları da ölü ve yaralı olarak 6.188 kişiye ulaşmıştı.

İkinci akşam iki tarafın da aklı karışmış durumdaydı ve çekilmeyi düşündüler. Ne var ki karşı tarafın çekildiğini ilk keşfeden Türk süvarileri oldu. Takibe başlayan taraf zaferi el­de etti. Townshend Aziziye’yi de bırakıp Kut’a çekildi. 7 ile 9 Aralık günleri arasında Kut ku­şatıldı. İçeride 11.600 muha­rip ve 3.550 muharip olmayan personel, 60 günlük gıda stoku ve bol cephane bulunuyordu. Ayrıca Townshend güçlü ne­hir filotillası ile destek alacağı­nı umuyordu ve Hindistan’dan gelen yeni birliklerin kuşatmayı kaldıracağından emindi. Kısa­cası, bu safhada kuşatılmaktan endişe duymadı.

Türk tarafında ise 6. Ordu 1916’nın başında nihayet ciddi bir muharebe gücüne kavuş­muştu. Savaşın başından beri sürekli kayıp veren 38. Tümen lağvedilmişti. 13. Kolordu 35. ve 52. , 18. Kolordu da 45. ve 51. pi­yade tümenlerinden oluşturul­du. Yeni gelen birliklerle, savaş arzusu olmayan ve ilk fırsatta firar eden Arapların yerine de Türk askerler geçmişti. 18. Ko­lordu Kut’u muhasara ederken, 13. Kolordu da 30 kilometre da­ha güneyde, yardıma gelen İngi­liz kuvvetlerinin önünü kesmek üzere mevzi aldı.

Ne var ki bu kez bir komu­ta anlaşmazlığı ortaya çıktı. Nurettin Bey, elindeki tüm ola­naklar ile derhal Kut’a saldıra­rak sonuç almak istiyor, Goltz ise takviye gelmeden buna karşı çıkıyordu. Aralık ayında kendi insiyatifi ile yaptığı üç saldırı­da büyük kayıp veren Nurettin Bey görevden alındı ve yerine Halil Bey atandı. Nurettin Bey şayet yeterli topçu gücü olsaydı çok dar bir alanda yoğunlaşmış İngiliz piyade ateşini bastıra­bilirdi. Bu olmayınca, boş yere kayıp verdirmesi elbette doğru değildi.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Türk askeri: Aslan terbiyecisi Kut zaferinden sonra Alman basınında çıkan bir karikatür

İngilizler Aralık ayını ha­zırlıkla geçirdikten sonra 6-7 Ocak günlerinde nihayet Türk hatlarını yoklamaya başladılar. 8 Ocak günü yaptıkları saldırı püskürtüldü. 16 ve 21 Ocak’da yapılan İngiliz saldırıları da so­nuç vermedi. Süvari ile kuşat­ma manevraları da Türk süva­risi tarafından engellendi. Halil Bey, yiyeceği tükenen İngilizleri açlıkla teslim almayı düşünü­yor ve bu nedenle Arap ahalinin kasabadan ayrılmasını engelli­yordu. Ayrıca topla sürekli taciz atışı yaptırıyor ve Kut üzerinde uçak bulunduruyordu.

Her an diken üzerinde kal­mak, açlık çekmeye başlayan İngilizleri büsbütün yıprattı. Telsizle durumu izleyen İngiliz­ler kurtarma çabalarını yoğun­laştırmakla birlikte ilerleyemi­yorlardı, çünkü hücum istika­metlerinin belli olması tedbir alınmasını mümkün kılmak­taydı. Türk yığınağı artık cephe ihtiyatı bulunduracak kadar bü­yümüştü. 8 Mart ve 6 Nisan’da püskürtülen İngilizler, 17-18 Ni­san günlerinde üç tümenle bü­yük bir saldırı daha yaptılar ve büyük kayıp vererek çekildiler. 19 Nisan’da Türk karşı saldırısı da kayıplarını artırdı. Bir süre­dir tifüsten hasta olan Goltz Pa­şa ise aynı gün öldü.

Bütün yardım taarruzla­rı püskürtülen Townshend’in birlikleri açlıktan ölme noktası­na gelmişti. 27 Nisan’da teslim için görüşmek istedi. Gözü bağ­lı subaylar gidip gelirken Halil Bey’e de 1 milyon sterlin (rüş­vet) karşılığında çekilmesine izin verilmesini istedi. Halil Bey ise koşulsuz teslimde ısrarlıydı. Nihayet 29 Nisan günü teslim gerçekleşti. İngilizler bu sürede silah ve cephanelerinin büyük kısmını imha etmişlerdi.

Kut’ta 13.309 askerin tes­lim olması İngiltere için çok büyük bir utanç vesilesi oldu. 3.248 destek personelinin ya­nı sıra 272 İngiliz ve 204 Hintli subay ile 2.592 İngiliz ve 6.988 Hintli er esir edildi. 1136 hasta ve yaralı İngiliz, aynı sayıdaki Türk esir ile değiştirildi. 1783 yılındaki Yorktown yenilgisin­den beri imparatorluk birlikleri ilk kez böyle bir durum yaşıyor­du (Bundan sonraki büyük tes­lim ise 1942 yılında Singapur’da meydana gelecekti).

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Esir İngilizler Anadolu yolunda Kut’ta İtilaf Kuvvetlerine bağlı 13 bin 309 asker esir düşmüştü. Bunların en az bin 500’ü Anadolu’daki esir kamplarına doğru uzun yürüyüşün ilk haftalarında hayatını kaybetmişti.

Townshend ve refakatinde­ki grup, motorbotla Bağdat’a, sonra Pozantı’ya getirilerek özel trenle İstanbul’a ulaştırıl­dı. Diğer askerler ise uzun bir yürüyüşle iç bölgelere götürül­dü. Bursa, Kastamonu ve Yozgat gibi kentlerde savaşın sonunu beklediler.

Ne var ki açlıktan son dere­ce bitkin düşmüş askerlerin bir kısmı o günün koşullarında bu yürüyüşe dayanamayıp yolda öldüler. Bütün kafilelere yeter­li gıda ve sağlık olanakları sağ­lanmadığı da ifade edilmiştir. Sonuçta esirlerin ne kadarının öldüğüne dair farklı rakamlar bulunmakta olup, bunlar 4 ila 5 bin arasında değişmektedir. Ne kadarının yolda öldüğü de tam bilinmemekle birlikte, en az 1.500’ünün ve muhtemelen da­ha fazlasının bu ilk haftalardaki yürüyüş sırasında hayatını kay­bettikleri anlaşılmaktadır.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Ele geçirilen İngiliz topları “Irak’ta İngilizlerden zapt ve kendilerine karşı isti’mal eylediğimiz (kendilerine karşı kullandığımız) seri ateşli toplardan”.

Savaşın ilk birbuçuk yılın­da İngilizler Irak’ta 40 bin ka­yıp vermişlerdi. Bu, Avrupa cepheleriyle karşılaştırıldığın­da büyük bir rakam sayılmazdı (Örneğin 1916’daki Somme mu­harebesinin sadece ilk günün­de hafif yaralılar hariç İngilizler 57.470 kayıp vermişlerdir).

İngilizler Avrupa cephele­rinde büyük bir insan gücü sı­kıntısı çekmelerine rağmen, 1916 yılında Irak’ta büyük bir yığınak yaptılar. Başarısız sayı­lan generaller görevden alına­rak cephe komutanlığına Gene­ral Sir Stanley Maude atandı. Yeni komutan 1916 sonuna ka­dar yeni bir taarruza girişmedi. Ordusunu ve ikmal olanakla­rını, sıhhiye teşkilatını takviye etti. Ordusuna taze gıda sağla­mak için sebze ve tavuk çiftlik­leri bile kurdu. Topçu, süvari ve uçak filolarıyla takviye edilmiş 5 tümeni ve destek birlikleri­nin toplamı 166.000 personele ulaşmıştı. Ayrıca nehir filosuna güçlü gemiler kattı.

Kut zaferi sonrasında yeni unvanı ile Halil Paşa ise aynı ölçüde takviye alamadığı gibi Irak cephemiz Enver Paşa tara­fından yapılan bir başka büyük stratejik hatanın kurbanı oldu. 18. Kolordu İngilizler tarafın­dan yalnız bırakılarak 13. Ko­lordu boş yere İran’a gönderil­di. Enver’in aklında Hamedan ve Tahran yoluyla Afganistan ve Orta Asya hayalleri vardı. Bu kolordu İran’daki Rus birlikleri tarafında kolayca püskürtülür­ken, 18. Kolordu tek başına ka­larak büyük bir yenilgiye uğradı. Orta Asya hakkında bir şey bil­meden hayallere kapılan basi­retsiz bir liderin nelere mal ola­cağı bir kez daha ortaya çıktı.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Kolumuz kesilmede
272 İngiliz 204 Hintli subay esir düşmüştü Teslim olan İngiliz erleri yayan subayları atlarıyla esir kamplarına doğru gidiyorlar.

Maude 1916 Aralık ayında yavaş bir ilerleme ile Kut’a yak­laştı. Güç üstünlüğü sayesinde gösteriş taarruzları yaparken, daha büyük kuvvetleri tom­baz köprülerle nehrin istediği tarafına kaydırıyor ve çevirme manevrası yapabiliyordu. 17 Şubat 1917 günü büyük bir ta­arruza geçerek, 22 Şubat günü Kut’un üzerinde köprü kurdu. 18. Kolordu hemen çekilmeye başladı ama artçı muharebele­rinde büyük kayıp verildi. 45. Tümen lağvedilerek, kalıntıları yeni gelen iki alayla birleştirilip 14. Tümen kuruldu. Halil Paşa, Bağdat’ın 10 kilometre aşağısın­da son bir savunma hattı kur­du ama, İngilizler 4 Mart günü tekrar taarruza geçti. Türk kuv­vetleri, birkaç gün sonra aşırı kayıp verince Bağdat’ı savun­ma olanağı kalmadı. Halil Paşa kentin kuzeyine çekilirken, Ge­neral Maude 11 Mart 1917 günü Bağdat’a girdi. Irak cephesinde­ki yenilginin temel faktörü, im­paratorluğun çöküş aşamasında olmasıydı. Balkan Savaşı’ndan sonraki tek yıl, ordunun yeni­den örgütlenebilmesi için yeter­li olmamıştı. Buna rağmen ordu çok daha iyi yönetilebilirdi ama, Başkomutanlığa vekalet eden Enver binbaşılıktan sıçramış muhteris bir maceraperestti ve Alman yönlendirmesi altında Türk askerini boş yere kırdırıp durdu.

İtilaf Devletleri Çanakka­le’den çekilirken Irak’a 1915/16 kışında gönderilen takviyeler durumu biraz düzeltip Kut zafe­rini sağlamıştı. ama, bu İngiliz­lerin nihai ilerlemesini geciktir­mekten başka bir işe yaramadı. Enver bu sırada, yani stratejik dengenin sürdüğü 1916 yılında, en güçlü dört tümenden olu­şan 15. Kolordu’yu Galiçya’ya göndermiş, 13. Kolordu da İran bozkırlarında perişan olmuştu. Halbuki bu iki kolordu güney cephesinin savaşın sonuna ka­dar tutulmasını sağlayabilirdi, tabii diğer büyük hatalar yapıl­masaydı.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Kuşatılan İngiliz birliklerinin pozisyonunu gösteren kroki.

Enver Paşa emretti, İngiliz kılıçları Askerî Müze’ye gitti

Kutülamare’deki İngiliz kuvvetlerinin komutanı General Townshend, 29 Nisan 1916’da 4 ay 23 gün süren kuşatmanın ardından kur­tulma ve kurtarılma ümitlerini tamamen kaybetmiş ve teslim olmak zorunda kalmıştı.

Townshend’ın, bütün silah ve mühimmatı teslim etmek ve bir milyon İngiliz sterlini vermek karşılığında kendisi ve askerlerinin serbest bırakılması teklifi, Kutüla­mare’yi kuşatan Türk ordusunun komutanı Halil Paşa tarafından kabul edilmemiş, kayıtsız-şartsız teslim olmaları bildirilmişti. Bu yüzden İngilizler teslim olmadan önce toplarını, tüfeklerini tahrip etmişler, askerî mühimmatı kullanı­lamayacak hale getirmişlerdi. Ama şahsi eşya saydıkları tabanca ve kılıçlarını el konulmaz diye umarak tahrip etmemişlerdi.

Askerî gelenek gereği teslim olan bir garnizondaki subaylar baş­ta komutanları olmak üzere silah­larını galip kuvvete teslim ederdi. İşte bu geleneği iyi bilen Enver Paşa, teslim günü (29 Nisan 1916) Halil Paşa’ya gönderdiği telgrafta; daha sonra askerî müzede korunmak üzere esir alınan İngiliz subaylarının kılıçlarının birbirine karıştırılma­dan, her birinin üzerine kime ait olduğunun ve birliğinin yazıldığı bir etiket konarak bu kıymetli hatıratın dağılıp kaybolmamasına özen gösterilmesini emretmişti.

Kolumuz kesilmeden önce İngilizlere son sakal tıraşı
Enver Paşa’nın tarihî telgrafı Enver Paşa’nın Halil Paşa’ya gönderdiği ve İngiliz subay kılıçlarının Askerî Müze’de koruma altına alınmasını isteyen 29 Nisan 1916 tarihli telgrafı.

Kutülamare’de kılıç teslimi ciddiyetle uygulandı. 30 Nisan günü 6. Ordu komutanı Halil Paşa Kutülamare’ye gelerek Towns­hend’in ikamet ettiği eve giderek ziyaret etti. Mağlup komutan kılıç ve tabancasını Halil Paşa’ya uzattı. Halil Paşa kendisine uzatılan kılıç ve tabancayı almadı; “şimdiye ka­dar olduğu gibi yine ve daima sizin olarak kayacaktır” diyerek sahibine iade etti. Tıpkı Plevne’de Gazi Osman Paşa ile Rus çarı arasında olduğu gibi.

Subayların da aynı şekilde Kutü­lamare’ye girmiş olan 3. Türk Alayı komutanı Nazmi Bey’e kılıçlarını teslim etmeleri Townshend tara­fından emredildi. İngiliz subayları kendi kılıçlarının Türkler tarafından iade edileceğini umuyordu. Bu olmayınca şaşkınlık geçirdikleri hatıratlarında kayıtlıdır. Buna rağ­men İngiliz ordu komutanlığından bütün subaylara kılıçlarını teslim etmeleri emredilince subaylar bu emre uydu. Kılıçları teslim alan 3. Alay Komutanı Binbaşı Nazmi Bey, İngiliz subayları kılıçlarını sunarken eğiliyor, büyük bir nezaketle ellerini sıkıyordu.

Ancak esir alınan subay sayısı kadar kılıç teslim alınmamıştı. Bu işle ilgilenen 3. Alay Komutanı Nazmi Bey ordu komutanına yazdığı raporda; “generallere kadar bütün kılıçlı zabitan bana kılıçla­rını teslim ettilerse de bazılarının tahrip edilmiş olduğu muhtemeldir. Çünkü henüz zabitan sayısı kadar kılıç teslim edilmediğinden bugün Townshend’in kurmay başkanı vasıtasıyla tekrar ilan ettirdim”.

Kılıçların eksik çıkmasının iki sebebi vardı: Birincisi emre rağmen kılıcını teslim etmek istemeyen subayların kılıcını tahrip etmesi, ikincisi ise kasabaya giren Türk subaylarından bazı­larının hatıra olmak üzere İngiliz subaylarından kılıç alması.

Tam olarak teslim alınamasa da ele geçirilen İngiliz kılıçları İs­tanbul’a gönderildi. Enver Paşa’nın takdir edilecek bir hassasiyet ve ön­görüyle bu kılıçların koruma altına alınarak Askerî Müze’ye gönderil­mesine vesile olması, 100 yıl sonra bu tarihî olayın kıymetli bir hatırası olan kılıçları görme imkanını bize bahşetti.

Harbiye Askerî Müze’de 29 Ni­san 2016 tarihinde açılacak olan Kutülamare sergisinde, bu önemli ve anlamlı tarihi olaya ait pek çok askerî malzeme ve objenin içinde İngiliz subayların kılıçları da olacak.

Harbiye’deki Askerî Müze’de Kut sergisi açılıyor

Kutülamare Kuşatması ve Zaferi’nin 100. yıldönümü münasebetiyle Genelkurmay Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Daire Başkanlığı’na bağlı Harbiye Askerî Müzesi Şehit Hasan Rıza Sergi Salonu’nda 29 Nisan 2016 tarihinde (İngilizlerin teslim olduğu gün) bir sergi açılıyor. Sergide 1. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi’ne ait 100’e yakın fotoğraf, döneme ait orijinal tarihî eserler (üniforma, tüfek, kılıç, madalya, sancak, bayrak, tabanca, matara vb.), bu dönemdeki yerli-yabancı basın haberleri, belge, harita ve krokiler yer alacak.