Kasım
sayımız çıktı

Kraliçe Roma’ya yanlış yaptı, şah Ruslara dev elmas yolladı

İmparatorluk kurma hayalini biraz fazla kuran Kraliçe Teuta, Roma elçilerini öldürtünce bedelini ağır ödemiş. Daha yakın tarihe bakacak olursak; Rusya’nın İran elçisi Aleksander Griboyedov mollalar tarafından öldürülünce şah öyle korkmuş ki, hemen torununu “buyrun, eti sizin kemiği benim” diyerek ve yanına bir de dev gibi bir elmas vererek Rusya’ya göndermiş.

Elçiler, tarih boyunca misafir bulundukları topraklarda korunmuş ve hatta üzerine titrenmiş görevliler. Herhâlde bir geçiş aşaması olmuştur ama, insanlık ilk çağlardan itibaren, düşman da olsa dost da olsa bir ülkenin kendi topraklarındaki temsilcisini korumanın daha akıllıca olduğunu anlamış. Eğer aklımda yanlış kalmadıysa, Çin savaş hukukunun “yangında ilk kurtarılacaklar” listesinde elçiler ve teslim olanlar ilk sırada yer alıyor. Zaten düşünecek olursak, özellikle modernite öncesi iletişim olanakları sınırlıyken, toprağına yabancı diyarlardan gelen adamı hoş tutmak akıllıca bir davranış. Toprağındaki elçileri hoş tutmazsan, yarın öbür gün barbar akını olduğunda, barbarlar kapına dayanana kadar haberin olmaz ya da sinsi ve stokçu bir hükümdar olmana rağmen elindeki fazla tahılı, karşı tarafta kuraklık olduğunu bilmediğin için ucuza verirsin. En kötüsü de, ola ki savaşırken teslim olmaya karar verdin, onu bile zor yaparsın.

Uzak diyarların elçileri bir önemliyse, yakın diyarların elçileri iki önemlidir diğer yandan. Zira en çok komşun ya da çok yakınında olan ülkelerle savaşır, onlarla barışır, çok öyle deplasmana çıkmazsın. E savaştığın komşunla er geç barışacağın için, o elçiyi hoş tutmak mantıklıdır. Zaten kafası çalışan her devlet bunu az çok bilir, bilmeyenler de genellikle unutmaları mümkün olmayan bir şekilde öğrenir.

“VALLA BENİM ELİMDE OLAN BİR ŞEY YOK, BENİM ASKERLERİM ASLA ROMALILARA YANLIŞ YAPMAZ AMA BU MİLLETİM NE İSTERSE ONU YAPAR. BEN BU MİLLETİ EVİNDE ZOR TUTUYORUM, ONA BİR GARANTİ VEREMEM. AMA SEN BANA YANLIŞ YAPTIN! ASKERLER TUTUN ŞUNLARI!..”

Aklımda yanlış kalmadıysa Polybius, Roma Cumhuriyeti ve merkezi bugünkü Arnavutluk civarı olan İlirya arasındaki savaşın sebeplerinden biri olarak benzer bir durumu göstermiş. Galiba ilk başta ortada bir sıkıntı yok; İlirya kendi çapında bazı yayılmacılıklar, büyük imparatorluk kurma afacanlıkları gösterse de Roma Senatosu belki de o aralar Kartaca daha büyük tehdit olduğu için bu İlirya’yla fazla ilgilenmiyor. 

Griboyedov’un katli ve şahın diyeti elmas 1826’da, aynı zamanda bir oyun yazarı olan Rusya’nın İran elçisi Aleksander Griboyedov öldürülmüş. İran şahı Rusların vereceği tepkiden o kadar çok korkmuş ki, hemen torununu “Efendim buyrun, eti sizin kemiği benim” diyerek ve yanına bir de dev gibi bir elmas vererek Rusya’ya göndermiş. Soyyet döneminde pullara da basılan meşhur Şah Elması. 

İlirya giderek komşularının topraklarına göz dikiyor falan ama, İliryalı korsanlar Romalı denizcileri soymaya başlayınca Roma Senatosu kıllanıp İliryalılara iki elçi gönderiyor. O sıralar İlirya’nın başında Kraliçe Teuta var. Mağrur bir hanım, konuyu komşuyu yağmalamış, kendi topraklarında başgösteren bir isyanı bastırmış, özgüveni yüksek bir kimse diye hatırlıyorum. Her neyse hanımefendi Roma’dan gelen iki elçiyi dinlemiş, sonra da, “Valla benim elimde olan bir şey yok, benim askerlerim asla Romalılara karşı bir yanlış yapmaz ama bu milletim ne isterse onu yapar. Ben bu milleti evinde zor tutuyorum, ona bir garanti veremem” demiş. Ha şimdi orada Roma elçisinin de bir yanlışı olmuş, kraliçenin bu tutumuna diplomatik olmayan bir dille cevap vermiş, kadıncağız da buna alınmış. Ben tamamen haksız demiyorum, onun da haklı olduğu yerler var yani. Ama elçileri öldürtmesi biraz ileriye gitmek olmuş. Bu haber Roma’da duyulunca Romalılar galeyana gelmiş ve kraliçenin “milletler hukukunu” ihlâl ettiğini iddia ederek savaş hazırlıklarına başlamışlar. Ha şimdi belki de böyle bir şey olmamıştır da, Roma İlirya’yı işgâl etmek için böyle bir bahane uydurmuştur bilemem, dediğim gibi ben Polybius’un yalancısıyım. Ama neticede bunu bahane eden Roma ordusu ilk kez sıcak topraklara, pardon Balkanlar’a hakim olmanın coşkusuyla, bizim Kraliçe Teuta’nın elinde ne var ne yoksa almışlar, onu da küçük bir bölgede, her yıl vergi vermek koşuluyla tutmuşlar. 

Daha yakın tarihe bakacak olursak (yok o kadar yakınlaşmayacağım merak etmeyin), 19. yüzyıl başlarında aynı zamanda bir oyun yazarı olan Rusya’nın İran elçisi Aleksander Griboyedov vakası var. Mollaların kışkırttığı öfkeli bir kalabalık Rus sefaretinin önünde toplanmış, kapıları bacaları kırarak içeri girmiş, elçiyi ve sefaretteki diğer insanları öldürmüş. İran şahı Rusların vereceği tepkiden o kadar çok korkmuş ki, hemen torununu, “Efendim buyrun, eti sizin kemiği benim” diyerek ve yanına bir de dev gibi bir elmas vererek Rusya’ya göndermiş. Bu davranış mı Rusya’nın öfkesini yatıştırmış yoksa o sırada altı aydır falan devam etmekte olan Osmanlı-Rus savaşı mı bilmiyorum.