Türkiye İş Bankası Müzesi, 100. yılında Kurtuluş Savaşı hakkında en kapsamlı sergilerden birine, 1000’e yakın eserle ev sahipliği yapıyor. İstanbul Eminönü’ndeki müze binasında 26 Mart’ta başlayan serginin benzer içerikteki bir versiyonu da 2 Mayıs’ta Ankara Ulus’taki tarihî binada başlıyor. Sergilerin küratörü İzzeddin Çalışlar ile konuştuk.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, Millî Mücadele’nin isimsiz kahramanlarını o günlerin atmosferiyle hatırlatmak üzere hazırlanan sergi; “On Yıllık Savaş”, “Mütareke ve İşgal”, “Direniş ve Kuvayı Milliye”, “Düzenli Ordu ve Sathı Müdafaa”, “Hukuk ve Taarruz”, “İstiklal ve Cumhuriyet” olmak üzere altı bölümde bilgi ve belgeleri ziyaretçilere aktarıyor. Sergide savaşa dair askerî objeler; o dönem kaleme alınmış günlükler, notlar; savaş sırasında hazırlanmış ve savaşın seyrini belirleyen haritalar ile cephelerde komuta kademeleri arasındaki emirler görülebiliyor. 1000’e yakın orijinal belge, fotoğraf, film ve objeyi bir araya getiren “İstiklal” sergisini, küratör İzzeddin Çalışlar ile konuştuk.
Bize öncelikle serginin hazırlık sürecinden bahseder misiniz?
İki seneden fazla bir geçmişi var konsept ve içerik fikrinin. Çok bilinen bir konu olduğu için, “bunu sergi olarak düşünmek ne gerektirir?” sorusu etrafında şekillendirildi. Harp tarihi odaklı bir dönem ama harpdışı konuları da dahil etmek istedik ve birçok katman ortaya çıktı. Önce kendi arşivimden, sonra en kolay ulaşılabilen arşivlerden, daha sonra görece daha uzaktaki kaynaklara ulaşarak, uzunca bir süre malzeme toparladık. Yarı-ayrıntılı bir kronolojiyi baştan çıkarmak gerekti… Ana hatlar, anabaşlıklar ve temel ayrıntılar. Önce bir görsel havuzu oluşturduk; video görüntülerinin de peşine düştük. Yok zannedilen ama genelde yabancı kaynaklarda bulunan görsel malzemelerin bulunduğu ortaya çıktı.
Bu sergiyi farklılaştıran, hiç ortaya çıkmamış belge ve objeler. Dedem (Orgeneral) İzzettin Çalışlar’dan kalan, bendeki arşivde de şüphesiz bu tür malzemeler vardı.
Sergideki bu özel malzemeyi nasıl bir yöntemle sergilediniz?
Burada örneğin orijinal mermiler var ama, onları üretenlerin, savaşa hazır hale getirenlerin, İmalat-ı Harbiye çalışanlarının fotoğrafı da var. Dolayısıyla sergiyi gezen fotoğraf ile hakikisi arasında bağlantıyı rahatça kurabilir. Sergide sadece İstiklal Savaşı’na değil, 10 yıllık savaş dönemine dair önemli parçaları biraraya getirdik. Örneğin Haluk Oral ve Seyit Ahmet Sılay’ın koleksiyonlarından da parçalar var.
Serginin temel perspektifi nedir?
Sonuçta bir harp dönemini anlatıyoruz. En kolay düşülecek tuzak, militarist bir dil edinmek olabilirdi. Bu konuda hem küratör olarak ben hem de kurumumuz hassasiyet gösterdik ve insan hikayelerine yöneldik. Kaldı ki, Mustafa Kemal de tarihi değiştiren savaşlara komutanlık etmiş bir askerî şahsiyet olarak, “Savaş hayatî ve zarurî olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe, savaş bir cinayettir” diyorsa, o fikri de yansıtmalıydık. Bu sergiyi gezenlerin ilk karşılaştığı, Balkan Savaşı esnasında Batı’dan Doğu’ya doğru yaşanan, birçok insanın sefalet içine düşmesine sebep olan göç. 10 yıl sonra savaşın sonuna gelindiğinde bu kez sergideki son video da benzer durumdaki insanların Doğu’dan Batı’ya göçü. “1. ve 2. İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz’dan sonra düşmanı topraklarımızdan attık” şeklinde özetlenen gelişmeleri, hem detayları hem insani taraflarıyla yansıtmaya çalıştık. Burada asker-sivil hiç kimsenin hakkını yemedik diyebilirim.
100. yılda bu serginin önemi nedir?
Bu röportajdan hemen önce anı defterine göz gezdirdim. İzlenimim şu oldu: Genç yaş grubunda “hakkaten öyleymiş” diyenler, okulda öğretilenin bir anlamda deney laboratuvarını burada bulmuşlar. Dede-torun olarak buraya gelenler de özellikle memnuniyetlerini belirtme ihtiyacı hissetmişler; onların aralarında bir köprü oluşturduğunu gördüm. Bugünlerde 70’li yaşlarında olanların anne-babalarından dinlediği, bizimse bugün kaybetmekte olduğumuz bir hikaye. Bu ne demektir? Evin duvarında asılı kalmış bir obje, bir kapalı kutudaki silah ya da özel aile arşivi… 100. yıl işte böyle bir zamanlamayla tüm bu anı ve izleri tekrar günışığına çıkarıyor.
Sizi en çok hangi hikaye etkiledi?
Bu sergi sürecinde ne kadar çok koleksiyoner ve bu konuyla amatör olarak ilgilenen kişi olduğunu gördüm. Fakat koleksiyonerlerin elindeki malzeme bu denli zenginken, bizim bir Kurtuluş Savaşı müzemizin olmadığını farkettim. Örneğin Seyit Ahmet Sılay’ın koleksiyonundan, Çankırı’dan gelmiş bir sandık var. İkonik bir obje. Kurtuluş Savaşı dediğimiz zaman birçok insanın gözünün önüne gelen kağnı ve üzerindeki sandıktır; coğrafyası da Orta Anadolu’dur. İstanbul’da elkonulan silahların Anadolu’ya kaçırılma çabasında anlatılan kahramanlık hikayeleri de bilinir; ama o sandıklardan birinin burada görülebilir olması, tam da serginin ruhunu yansıtıyor.
Serginin hedefi nedir? Ne kadar ziyaretçi bekleniyor?
Burası merkezî bir yer. Bina, tarihî bir yapı. İlk katta her zaman süreli sergiler oluyor. Fakat bu sergi konusu bakımından çok çekici tabii. Eşzamanlı olarak aynı ekip tarafından Ankara’da da bir sergi düzenleniyor. Orada da benzer nitelikte orijinal eserler var. Toplamda 1 milyon ziyaretçi bekleniyor.