Yıkılışı sırasında Osmanlı bürokrasisinin merkezinde olduğu gibi, kuruluşunda da yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin hazine ve maliye düzenlemelerinin merkezinde olacaktı. Mustafa Abdülhalik Renda’nın ilk kez yayımlanan hatıratı, kritik bir geçiş döneminde devletin içinden ve ilk elden aktarımları yansıtıyor.
Aytaç Demirci ile Sabri Sayarı’nın yayına hazırladığı, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Mustafa Abdülhalik Renda’nın Hatırat’ı okurlarla buluştu. Kitabın kapağında görülen, Renda’nın Mustafa Kemal Atatürk’ün ardından yürürkenki pozu, sadece bir fotoğraf karesini değil, onun biyografisini ve dünya görüşünü de özetliyor.
Balkan Savaşı’nda memleketi Yanya’nın düşman eline geçmesi sonucunda sürgün yollarına düşmesiyle başlıyor Renda’nın hayat hikayesi. Bir devlet adamı olarak yetişip, bürokrasinin basamaklarında yükseliyor. Halep valiliği sırasında, İngiliz işgal kuvvetlerinin vilayeti kuşatması sonucunda esir alınıyor ve Malta’ya gönderiliyor. 1921’de serbest bırakılır bırakılmaz Milli Mücadele’ye katılmak için Ankara’ya gidiyor ve Kuva-yı Milliye’nin iaşesinden sorumlu olarak BMM (Büyük Millet Meclisi) hükümeti tarafından Konya valiliğine atanıyor.
Kendisi, yıkılışı sırasında Osmanlı bürokrasisinin merkezinde olduğu gibi, kuruluşunda da yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin hazine ve maliye düzenlemelerinin merkezindedir. Öyle ki, yeni kurulmuş devletin bu azimli kadrosu hakkında İsmet İnönü; “Bir daha görmüştüm ki, sözüne ve intizamına güvenilen bir Maliye vekili altın dolu bir kasa kadar kıymetlidir” şeklinde konuşacaktır.
Okurlar bu zengin tarihe sadece tanıklık eden değil, devlet mekanizmasının içinde onu bizzat yaşayan ve deneyimleyen birinin anılarını okuma şansına sahip. Renda, yıkılmış bir imparatorluğun ardından çıplak elleriyle cumhuriyeti varetmek için mücadele eden bir kuşağın en iyi unsurlarından. Milli Mücadele’nin hangi kaynaklardan, hangi yöntemlerle, nasıl finanse edilmiş olduğundan, dönemin çeşitli siyasal isimlerine dair renkli ve düşündürücü anılara; yeni cumhuriyetin karşılaştığı sosyal zorlukların ne gibi ayrılıklara yol açtığından, Merkez Bankası’nın hangi tehditler karşısında kurulduğuna dek geniş bir konu yelpazesine yayılmış bulunan tarihî aktarımlardan bahsediyoruz.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Renda’yı tarif ederken şu cümleyi uygun buluyor: “O, sanki, bir Garp demokrasisinin parlamenter teamülleri içinden yetişmiş gibiydi”. Hiç şüphe yok ki kuruluş senelerinde kritik bir pozisyonda bulunmuş olan bu “Garp demokratı”nın, “altın dolu bir kasa kadar kıymetli” olan anıları, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum sancılarını ilk elden anlamak, hissetmek isteyenler için faydalı bir başvuru kaynağı olacaktır.