CHP iktidarı çok partili sisteme geçiş kararının ardından seçimleri 1 yıl geri çekti ve daha örgütlenmesini tamamlayamayan Demokrat Parti karşısında avantaj sağladı. Tarihe “hileli seçim” olarak geçen 1946 seçimlerinde yargı denetimi olmadığı gibi günümüzdeki seçimlerin tersine oylar açık kullanılıp gizli sayılmıştı.
2. Dünya Savaşı’nın sona erip dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı 1945’te, Türkiye de büyük değişimlere gebeydi. 1923’ten beri devam eden tek partili sistemden çok partili sisteme geçileceğinin ilk işaretini, Nisan ayında Birleşmiş Milletler’in kuruluşuyla sonuçlanacak San Francisco Konferansı’na katılan Dışişleri Bakanı Hasan Saka vermişti. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de savaşın resmen sona ermesiyle birlikte demokratik açılım yapılacağını açıklayınca, çok partili sisteme geçileceği anlaşılmış oldu.
Mayıs 1945’te Meclis’te görüşülen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çok partili sisteme geçişin önemli dönüm noktalarından biriydi. Tarım arazilerinin toprak ağası olarak adlandırılan kişilerin elinde toplanmasını önlemeyi, topraksız ve az toprağı olan köylülere arazi vermeyi, tarım arazilerinin sürekli işlenmesini sağlamayı amaçlayan kanun tasarısı CHP içindeki muhalefeti öne çıkarmıştı. Büyük toprak sahibi milletvekilleri mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, topraksız köylülere yalnızca devlet arazilerinin verilmesini savunuyordu. Kanunun kabulünden sonra muhalif ekip başta serbest seçimler olmak üzere bir dizi demokratikleşme talebinin bulunduğu önergeyi 7 Haziran 1945’te parti yönetimine sundu. “Dörtlü Takrir” adı verilen önergeyi sunan Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan CHP’den ihraç edilirken, Celal Bayar istifasını sunarak partiden ayrıldı.
Kamuoyu, CHP’den kopan muhaliflerden yeni parti beklentisi içindeydi. Ancak ikinci parti hamlesi, istifacılardan önce, iş insanı Nuri Demirağ’dan geldi. Demirağ’ın Millî Kalkınma Partisi’ni (MKP) kurmak için 7 Temmuz 1945’te yaptığı başvuru iki ay sonra kabul edildi. Amerikan sistemine hayranolduğunu söyleyen Demirağ, devletçiliğe düşman olduğunu belirtiyordu. Bu durum hayli ilginçti çünkü Türkiye’nin en zenginlerinden biri olan Demirağ, servetini (ve soyadını) tek parti döneminde devletten aldığı demiryolu ihalelerine borçluydu. Demirağ kimi zaman Celal Bayar’a kimi zaman Adnan Menderes’e mâledilecek “Türkiye 15 yıl içinde küçük Amerika olabilir” sözlerinin de sahibiydi.
Demirağ’ın İstanbul’daki evinin bahçesinde gazetecilere verdiği kuzu ziyafetleri nedeniyle halk arasında “Kuzu Partisi” olarak tanınan MKP, aynı dönemde kuruluş başvurusu yapılan ve “ıvır- zıvır partisi” olarak nitelendirilen çok sayıda parti gibi siyasi arenada varlık gösteremeyecekti. Bu partilerden en ilginç olanı, ismini kurucusu Halil Güden’den alan Güden Partisi’ydi. “Güdenizm” ideolojisini savunduğu açıklanan parti, yeterli kurucu sayısına ulaşamadığı için ilk girişim sonuçsuz kalmış; Halil Güden partisini ancak 1951’de kurabilmişti.
Herkesin dört gözle beklediği asıl “ikinci parti”, CHP içindeki muhaliflerin kuracağı partiydi. Nihayet, 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti (DP) kurulunca, iktidarın karşısına gerçek bir muhalif güç çıkmış oldu. Kurucuları partinin adını ABD’deki Demokratlardan esinlenerek koymuş, Amerikalı Demokratların Cumhuriyetçiler karşısındaki konumunu hatırlatır şekilde yeni partiyi “CHP’nin birazcık solunda” diye tanımlamıştı.
Tek parti döneminin son genel seçimi 1943’te yapıldığı için, yeni seçimin 1947’de olması gerekiyordu. Ancak yeni kurulan DP’yi hazırlıksız yakalamak isteyen CHP, seçim tarihini 21 Temmuz 1946’ya çekti. Seçimlerde “geniş bölgeli çoğunluk sistemi” uygulanacaktı. Bu sistemde belirli bir seçim çevresinde en çok oyu alan partinin bütün adayları seçilmiş oluyor, aralarında çok az oy farkı olsa bile diğer partilerin hiçbir adayı seçilemiyordu.
CHP, DP’nin seçimlerin adli denetim altında yapılması ve günümüzdeki gibi “gizli oy açık sayım” yapılması teklifini de kabul etmemişti. Böylece açık kullanılan oyların sayımı gizli yapıldı. Sayılan oylar hemen yakılacağı için sonuçlara itiraz etmek de mümkün olmayacaktı.
Yaşanan usulsüzlükler ve yargı denetimi olmaması nedeniyle DP’lilerin şaibeli ilan ettiği seçimleri, oyların %85.4’ünü aldığı açıklanan CHP kazandı. Meclis’teki 465 sandalyeden 395’ini CHP alırken, DP örgütlenmesini tamamlayamadığı 16 ilde seçime katılamadı ve %13 oranında oyla 66 milletvekili çıkarabildi. 4 de bağımsız aday milletvekili oldu.
Propaganda yasakları
Tek parti iktidarı 1946 seçimlerinde bir yandan çok partili sisteme geçiş kararını almakla övünüyor, diğer yandan DP’nin seçim çalışmalarını engellemeye çalışıyordu. DP miting başvuruları birçok yerde, Gaziantep Valiliği’nin “Antep’te çok rakı içilir, sarhoş çok olur. Asayiş bozulur, açıkta toplantıya izin verilemez” gerekçesi gibi sudan gerekçelerle geri çevrilmişti.
Seçimlere 18 gün kala alınan kararla partilerin açıkhava toplantıları da yasaklanmış, yalnız kapalı alanlardaki toplantılara izin verileceği açıklanmıştı. O yıllarda her yerde parti toplantısı yapacak kapalı alan bulmak kolay değildi; sinema ve lokal sahipleri de yerlerini DP’ye kiralamaya çekiniyordu. CHP ise Halkevi ve halk odaları başta olmak üzere birçok yerde toplantı düzenleme olanağına sahipti.