1939’da patlak veren 2. Savaş’ta, en önemli yeni strateji hızdı. Almanlar, İngilizler, Amerkalılar ve Japonlar, laboratuvarlarda üretilen ve beyni uyararak uyanıklığı sürekli kılan haplar kullandılar. Nazilerin “blitzkrieg” (yıldırım savaşı) hücumlarının, “korkusuz” pilotların, pervasız Kamikaze’lerin, amansız saldırıların arkasında hep bu “fırtına tabletleri” vardı… Ve bu uyarıcıları kullanmak “vatani bir görev”di.
Genellikle “azim” hapları (pep pills), “ilerle” hapları (go pills), “yükselticiler” (uppers) ve “hız” (speed) gibi isimlerle anılan bir sentetik ilaç grubu olan amfetaminler, beyni uyararak yorgunluğu ve iştahı azaltıyor, uyanıklığı artırarak daha “iyi” hissettiriyor. Modern çağın ruhunu yansıtan bu ilaçlar, 2. Dünya Savaşı’nın kendine özgü koşullarında sanayi güçleri tarafından ticarileştirilmiş, kitlesel üretime geçmişlerdi. 2. Dünya Savaşı bu nedenle insanlık tarihindeki en yıkıcı savaş olmasının yanında bir “ilaçlı kuvvetler savaşı” da olmuştu. Savaş bu tür ilaçların dünya genelinde yasallaşması kadar, karaborsa üretim ve kullanımında da tetikleyici hatta meşrulaştırıcı rol oynamıştı.
Savaşın sürdüğü yıllar boyunca Japon, Amerikan ve İngiliz kuvvetleri çeşitli tipte amfetaminleri büyük miktarlarda tükettiler; ancak savaşın henüz başında bu hapların patlamasına asıl öncülük eden, Almanlar oldu. Almanya’yı etkisi altına alan Nazi ideolojisi radikal biçimde uyuşturucu karşıtıydı. Uyuşturucu kullanımı, 1. Dünya Savaşı’nda yaşanan yenilginin ardından hem kişisel zayıflığın hem de ülkenin ahlaken bozulmasının sembolü kabul ediliyordu. Ancak metamfetamin istisnaydı. 1930’ların sonunda mucize ürün olarak lanse edilen bu küçük hap, Nazilerin çağrısını tekrarlıyordu: Almanya uyan! Enerji veren ve kendine güveni artıran metamfetamin, 3. Reich’ın fiziksel ve zihinsel üstünlük takıntısına çok uygundu. Eroin veya alkol gibi maddelerin aksine, metamfetamin gerçeklerden kaçmanın rahatlığını sunmuyor, aksine uyanıklık ve dikkat için alınıyordu. Nazi ideolojisinde insan mükemmelliğinin karşılığı olan Aryanlar, böylece mükemmelin de ötesine geçerek süper-insanlar ve süper-askerlere dönüşebilirlerdi.
1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda, ticari adı “Benzedrine” olan Amerikan üretimi bir amfetamin, doping ürünü olarak kullanılmış; bunun üzerinde çalışan Alman kimyager Friedrich Hauschild, ertesi yıl amfetamine çok yakın bir madde olan metamfetamin sentezlemeyi başarmıştı. Berlin merkezli ilaç şirketi Temmler-Werke, metamfetamini 1937 kışında “Pervitin” markasıyla satmaya başladı. Eczanelerde reçetesiz satılan tabletler, reklam kampanyasının da etkisiyle son derecede popüler oldu. Metamfetamin ile takviye edilmiş çikolatalar bile piyasaya çıkmıştı. Ancak ilaç henüz gerçek patlamasını gerçekleştirmemişti.
Savunma Fizyolojisi Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Otto F. Ranke, Pervitin’in yorgunluğu ortadan kaldırarak savaş alanında çok işe yarayacağını düşünüyordu. Ranke ilacı bir grup sağlık görevlisi üzerinde test ettikten sonra, Pervitin’in “yorgun bir kadroyu yönlendirmek için mükemmel madde” olacağına inandı. Günlüğünde ve mektuplarında anlattığı üzere kendisi de kullanıcıydı: “Pervitin ile 36 ila 50 saat boyunca hiç yorgunluk hissetmeden çalışmaya devam edebilirsiniz” diye yazmıştı.
Gerçek ve hayalî düşman peşinde
Nazilerin Waffen-SS’deki askerlere bolca amfetamin dağıttığı biliniyor. Yalnız bir sorun vardı: İlacın etkisindeki askerler, kimi zaman paranoya içinde tüm mühimmatlarını hayalî düşmanlara harcıyorlardı.
Alman ordusunun sağlık görevlileri, ilk kez 1938’de Çekoslovakya’nın işgali sırasında askerlere Pervitin verdi. Ancak ilacın ilk gerçek askerî denemesi Eylül 1939’da Polonya’nın işgali sırasında gerçekleştirilecekti. Almanya, 100 bin Polonyalı askerin öldüğü saldırıda doğu komşusunu ele geçirdiğinde, bütün dünya “sanayi tipi yeni bir savaş biçimi” olan Blitzkrieg (Yıldırım Harbi) ile tanışıyordu. 1. Dünya Savaşı’nda uygulanan siper savaşı yöntemine karşı geliştirilen ve 2. Dünya Savaşı sırasında Almanların temel savaş doktrini olan Blitzkrieg, düşmanın savunma kurmasına fırsat vermeden onu olağanüstü hızlı mekanize saldırılarla imha etme amacını güdüyordu. Burada zincirin zayıf halkası, yorgunluktan muzdarip askerlerdi. Dinlenmeye ve uykuya ihtiyaçları vardı; yorgunluk ilerlemelerini yavaşlatıyordu. İşte Pervitin tam burada devreye girdi; kod adı “hız”dı ve Blitzkrieg için gereken de tam olarak buydu…
1939’un sonları ve 1940’ın başlarında, Reich Sağlık Lideri Dr. Leonardo Conti gibi hekimler Pervitin’in risklerini farketmeye başladılar ve ilacın sadece reçete ile kullanılmasını sağladılar. Ancak uyarıları gözardı ediliyordu. Temmler-Werke fabrikasında üretim hızı, günde 833.000 tablete ulaşmıştı. 1940’ın sadece Nisan ve Temmuz ayları arasında, Alman askerler 35 milyondan fazla metamfetamin tableti (Pervitin) aldı. İlaç, pilotlara ve tank ekiplerine Fliegerschokolade (pilot çikolatası) ve Panzerschokolade (tanker çikolatası) olarak bilinen çikolata tabletleri şeklinde dağıtıldı.
Amfetamin sendromu
Vietnam Savaşı, uyuşturucuların en yaygın olduğu savaşlardan biriydi. Amfetaminlerin haricinde sinir krizlerini önlemek için esrar gibi sakinleştiriciler de veriliyordu
Bu ilaçların etkisi altındaki Wehrmacht askerleri, aralıksız 10 gün süren yürüyüş ve savaşın ardından 1940’ın Haziran başında Dunkirk’te İngiliz ordusunu da yenilgiye uğratmıştı. Churchill anılarında bu yenilgi için “Şaşkındım, hayatımda yaşadığım en büyük sürprizlerden biri olduğunu itiraf ediyorum” demişti. İngiltere’de bombalama dalışları yapan korkusuz Nazi pilotlarına dair söylentiler yayılıyordu.
Bu arada bazı kullanıcılar ilacın olumsuz yan etkilerini bildirmiş, kalp krizi geçirenler olmuştu. Bağımlılık potansiyeli ve ilacın aşırı kullanılmasının olumsuz etkileri konusunda artan endişeler sonucunda Alman ordusu 1940’ın sonunda metamfetamin tahsislerini azaltmaya başladı. Bağımlılık yaptığı tıbbi kurumlar tarafından deklare edildikten sonra amfetamin tüketimi 1941 ve 1942’de keskin bir düşüş gösterdi. Fakat buna rağmen ilaç, hem Batı hem de Doğu cephelerinde dağıtılmaya devam edecek ve günün sonunda kâr eden yegane taraf, ilacın üreticisi Temmler-Werke şirketi olacaktı.
Bu arada, İngiliz gizli servis ajanları düşen bir Alman uçağında Pervitin tabletleri keşfetmiş, Müttefik askerlerin de aynı yöntemi kullanmasına dair bir plan yapılmıştı. İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetleri 1941’de yine bir amfetamin olan Benzedrine tablet ve inhalerin (solunum spreyi) sağlık görevlilerinin takdirine bağlı olarak kullanımını resmî olarak onayladı.
Benzedrine, Pervitin kadar tehlikeli olmamakla birlikte yine de riskler taşıyordu. Uyumaktan alıkoyuyordu fakat yorgun hissetmeye engel olmuyordu. Beden, yorgunluğunu giderme şansı bulamadığı için ilaçsız kaldığında işlev göremiyor ve çöküntüye uğruyordu. Ancak ilaç saldırganlığı ve kendine güveni artırıyor, moral destek sağlıyordu. Müttefikler de daha çok ilacın bu ruhsal etkilerinden yararlanıyordu.
1942’de Amerikan askerleri Kuzey Afrika’ya ayak bastığında, operasyonlar ilaç etkisi altında başlamıştı; General Dwight D. Eisenhower’ın direktifleri üzerine yarım milyon Benzedrine tableti sağlanmıştı. Bir İngiliz subayın 1942 tarihli hatıralarına göre İngiliz 24. Zırhlı Tank Tugayı askerleri Mısır’daki savaştan önce günde 20 miligram Benzedrine almışlardı. Mukayese etmek gerekirse, Kraliyet Hava Kuvvetleri’ndeki pilotlar için önerilen doz sadece 10 miligramdı.
2. Dünya Savaşı boyunca Alman, İngiliz, Amerikalı ve Japon kuvvetleri büyük miktarlarda amfetamin tüketti, fakat ilaç kullanımı hiçbir yerde Japonya’daki kadar büyük ve uzun süreli bir toplumsal etkiye yolaçmadı. Japon hükümeti savaş sırasında kullanılmak üzere yerli ilaç şirketlerine metamfetamin üretme görevi vermişti. Tabletler pilotlara ve askerlere Philopon (Hiropin olarak da bilinir) adı altında dağıtıldı. Mühimmat işçileri ve savunma ile ilgili fabrikalarda çalışanlara üretkenliklerini artırmak için metamfetamin tabletleri verildi. Kamikaze pilotları da intihar görevlerinden önce damardan büyük dozlarda metamfetamin alıyordu. “Fırtına tabletleri” olarak bilinen imparator damgalı haplar, yeşil çay tozu ile karıştırılmış metamfetaminden oluşuyordu.
Japonlar savaş uyaranlarını “senryoku zokyo zai” ya da “savaşan ruhlara ilham vermek için ilaç” olarak adlandırmıştı. Savaş öncesinde uyuşturucu kullanımına karşı alınan sıkı önlemler, üretimi artırmak için bir kenara atılmıştı. Nedenini anlamak zor değil; topyekûn bir savaş, fabrikadan muharebe meydanına tam bir seferberlik gerektiriyordu. Pilotlar, askerler, deniz ekipleri ve işçiler daha uzun süre uyanık kalmak ve daha çok çalışmak için rutin olarak doğal sınırlarının ötesine itildi. Bu bağlamda, uyarıcı almak vatani bir görev kabul edildi.
Sinir krizinin eşiğinde kadınlar
Amfetamin evkadınlarını hedefliyordu. “Ninem zamanında senin üç katın iş yapıyordu” diyen çocuğa annesi, “Onun zamanında gazozlarda kokain vardı” diye cevap veriyor.
Birçok ülkede askerler savaştan eve amfetamin bağımlılığıyla dönse de, tarihindeki ilk uyuşturucu salgınını yaşayan Japonya’daki sorun, aralarında en şiddetli olandı. Savaş sırasında bağımlı olan birçok asker ve fabrika işçisi, savaş sonrası yıllarda da ilaç tüketmeye devam etti. 1945’te teslim olan ülkenin depolarında kalan devasa miktarda Hiropin’in bir kısmı ilaç olarak dağıtılmak üzere kamu dispanserlerine gönderilmiş, geri kalanı ise karaborsaya yönlendirilmişti. Dağıtımın çoğunu suç örgütü Yakuza devralmıştı.
İlaç endüstrisi uyarıcı ilaçları, savaştan yorulmuş, acı verici bir yenilgiden çıkmış toplumun güvenini yeniden kazanması için mükemmel araç olarak gösteriyordu. Tüketicileri bu ilaçları satın almaya teşvik etmek için reklam kampanyaları düzenliyorlardı. Damardan uygulanan sıvı metamfetamin de reçetesiz satılıyordu. 18-25 yaş arasındaki Japonların yaklaşık yüzde 5’i ilacı kullanmış, birçoğu 1950’lerin başında damardan bağımlı olmuştu.
Daha önce hiçbir yabancı güç tarafından işgal edilmemiş olan adalarda ABD’nin askerî üsleri vardı ve amfetaminin yayılmasından ABD askerleri sorumlu tutuluyordu. Japon Narkotik Bölümü 1953’te 623 Amerikan askerini uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle tutuklamış ama bu uyuşturucu skandallarının çoğunun üzeri, Amerikan-Japon dostluğuna “saygıdan” kapatılmıştı.
Amfetaminlerin Amerikan ordusunda bugün bile kullanıldığı biliniyor. Örneğin 2002’de Afganistan’daki Amerikan pilotları, Kanadalı askerleri açtıkları dost ateşiyle öldürdüğünde, savunma avukatları pilotların hava kuvvetlerinin bir yaptırımı olarak amfetamin kullandıklarını ve bunun onların muhakemelerini etkilemiş olabileceğini belirtmişti.
Kamikaze pilotlarına intihar görevleri öncesi metamfetamin verildiği biliniyor.
FİZİKSEL-PSİKOLOJİK AĞIR HASAR
Önce ‘iyilik’ hissi ardından bağımlılık
Kilo verme, depresyonu engelleme, konsantrasyonu ve girişkenliği artırma… Amfetamin ve metamfetamin bazlı ilaçlar, 20. yüzyılın ikinci yarısında bütün toplumları pençesine aldı.
Tümüyle laboratuvarda üretilen amfetaminler, Batı’da “efedra” olarak bilinen “ma huang” adındaki bitkinin yerine geçebilecek suni bir madde arayışından doğdu. Nispeten nadir bulunan bu çöl çalısı, Çin’de 5.000 yıldır bitkisel ilaç olarak kullanılıyordu. Öksürük ve soğuk algınlığı tedavisinde kullanıldığı gibi konsantrasyon ve uyanıklığı artırdığı için de Çin Seddi’nde devriye gezen muhafızlar tarafından alınıyordu.
1887’de Japon kimyacı Nagayoshi Nagai bitkideki aktif maddeyi başarıyla izole etti. Efedrin, adrenaline çok benzeyen bir maddeydi. 1893’te Nagai, efedrini kullanarak bir amfetamin çeşidi olan metamfetamini sentez etti. Aslında amfetamin, 1887’de Lazar Edeleanu adında Romen bir kimyacı tarafından Berlin Üniversitesi’nde sentez edilmiş ama klinik olarak kullanılmamıştı. 1919’da bir başka Japon biliminsanı A. Ogata, efedrini sentetik olarak geliştirdi.
1927’de astım, saman nezlesi ve soğuk algınlığını tedavi etmek amacıyla UCLA laboratuvarlarında çalışan İngiliz kimyacı Gordon Alles tarafından tekrar sentezlenmesiyle, amfetaminin ticari kullanımı için bir formül bulunmuştu. Alles, 1929’da ilk insan denemesini kendisine 50 mg amfetamin enjekte ederek gerçekleştirdiğinde, gözlemlerini “burun temizlendi-kuru”, “iyilik hissi-çarpıntı” ve “oldukça uykusuz bir gece” diye not etmişti. Bulduğu formülü Philadelphia’da bir ilaç şirketi olan Smith, Kline & French’e (SKF) sattı ve 1932’de ilk amfetamin ürünü Benzedrine, inhaler (solunum spreyi) şeklinde, nezle ve astımı tedavi eden bir ürün olarak tezgahlarda yerini aldı.
Benzedrine depresyondan obeziteye kadar birçok sağlık sorununda harikalar yaratan bir ilaç olarak tanıtılıyordu ve bağımlılık potansiyeli, uzun dönemli fiziksel ve psikolojik hasar riskleri konusunda hiçbir şey bilinmiyordu.
Amfetaminin normal yetişkinlerin kişiliği, davranışı ve iş performansı üzerindeki etkileri üzerine, Pennsylvania Üniversitesi psikologları William Turner ve George Carl tarafından yapılan kapsamlı ve titiz bir çalışma düzenlendi. Üç büyük makalede yayımlanan bulgular, şu ana sonuçları destekliyordu: Düşük-orta dozda amfetamin, basit görevlerde psikomotor (el-göz) becerisini artırırken, daha yüksek dozlar her ikisini de bozmuştu; bellek, aritmetik ve sözel beceri performansı düşük-orta dozlarda çok fazla etkilenmemişti ve ilacın zeka ölçümleri üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Buna mukabil, ilacın düşük dozlarda bile belirgin bir etkisi vardı: Ruh hali ve konuşkanlığın belirgin olarak yükselmesiyle birlikte artan bir girişkenlik ve dürtüsellik…
Amfetaminin bir diğer etkisi, iştahı azaltmasıydı. 1937’deki ilk çalışmalardan birinde, ilaç kullanan 120 kişiden çoğunun birkaç hafta sonra kilo verdiği bildiriliyordu. Amfetaminin bu amaçla da reçete edilmesiyle artan talep küçük ilaç üreticilerini de cezbetmeye başladı. Patentleri ihlal ederek hem taklit Benzedrine Sülfat tabletleri hem de “gökkuşağı” diye anılan parlak renkli diyet hapları üretmeye başladılar. 1960’ların sonlarına doğru kilo vermek için amfetamin ve metamfetaminin kullanımı giderek yaygınlaştı.
Amfetamin psikozu
ABD’de amfetamin ilk olarak, Benzedrine (amfetamin sülfat) tabletlerinin pazarlanmaya başlanmasından dört yıl önce, 1933’te doğrudan tüketici için onaylanmış bir solunum spreyi olarak serbest bırakıldı. Benzedrine inhaler, marjinal gruplar tarafından hızlı bir şekilde keşfedildi ve 1930’ların sonunda caz kulüpleri ve hapishaneler gibi mekanlarda yayıldı.
Tıbbi amfetaminin kötüye kullanımını ve bağımlılık sorumluluğunu ölçen ilk bulgular, 1960 civarında İngiltere’den geldi. Kilo verme, depresyon ve diğer endikasyonlar nedeniyle ilaç verilen hastaların yaklaşık %10’u bir dereceye kadar bağımlı hale gelmişti. İngiliz psikiyatrist Phillip Connell 1950’lerin sonlarında “amfetamin psikozu”nun kurbanlarının üçte birinin amfetamini önce reçete ile aldıklarını, bağımlı olmalarının ardından daha az meşru kaynaklara yöneldiklerini gösterdi.
ABD’de amfetamine ulaşmak için reçete gerekiyordu. Bu, salgının hızını kesti. Fakat 1950’lere gelindiğinde, amfetamin kullanımı sivil halk arasında yükselişe geçti. Özellikle kolej öğrencileri, uzun yol sürücüleri, atletler, ev kadınları ve monoton işlerde çalışanlar arasında… 1959’da FDA (Food and Drug Administration) istismar edildiği gerekçesiyle amfetaminli inhalerleri yasakladı. Fakat amfetaminin çeşitli formları hiperaktivite, obezite, narkolepsi ve depresyon gibi bazı sağlık problemlerinde tedavi amaçlı kullanılmaya devam ediyordu.
1971’de bütün amfetamin türleri Drug Enforcement Agency (Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi) Schedule II ilaçlar kapsamına alındı. Bu grup ilaçlar tıbbi amaçla kullanılabilse de yüksek istismar potansiyeline sahip, fiziksel ve psikolojik bağımlılık yapan, yalnızca reçete ile ulaşılabilen ilaçlardı. Amfetaminlere bağlı sorunların çözülmesi için eğitim ve tedavi gibi halk sağlığı çalışmaları da yapıldı.
Bütün bu çabalara rağmen amfetamin, 1980’lerde gizli laboratuvarlarda üretiliyordu. Bunu önlemek için yapımında kullanılan efedrin ve psödoefedrin gibi maddelerin satışına sınırlama getirildi. Ancak o zaman da devreye yabancı üreticiler girdi. Amfetamin kullanımı artık tüm dünyada sıkı bir şekilde denetlense de, bu ilaçları tamamen kontrol altına almak halen oldukça zorlu bir iş.