Seferlere giden, ülkeler fetheden kesimlerin hikayelerini Orhun Yazıtları’ndan öğreniriz. Bir de, devlet kurmamış oldukları için bizi pek ilgilendirmeyen ikinci grup vardır. Bunlar akın ve seferlere uygun olmayan bir yaşam tarzı ve akrabalık ilişkileri içerisindedir ve hikayeleri Yenisey’deki gibi “bengü taş”lardan izlenebilir. Toplumların tarihleri, sadece hükümdar ve kumandanların yaptıkları ile anlaşılamaz.
Bir öğrencim “Fransa’da Annales diye bir ekol varmış, sizin gibi onlar da önemsiz insanlarla ilgileniyorlarmış” demişti. Kadim Türklerle ilgili Çince kaynaklar daha çok “dış ilişkiler” çerçevesinde bilgi verdiği için, sosyo-politik yapı hakkındaki sınırlı anlatımlarda iki tür topluluktan sözedildiği görülür: Seferlere giden, ülkeler fetheden kesimlerin hikayelerini Orhun yazıtlarından öğreniriz. Bu topluluk yapısını Bizans’tan Doğu Moğolistan’a kadar uzanan bir bölgede hakim olmuş Kadim Türklere teşmil eder ve hepsinin böyle olduğunu düşünürüz. Bir de, devlet kurmamış oldukları için bizi pek ilgilendirmeyen ikinci grup vardır. Bunlar akın ve seferlere uygun olmayan bir yaşam tarzı ve akrabalık ilişkileri içerisindedir ve Yenisey’deki gibi ufak-tefek görünüşlü yazıtlardan izlenebilir.
Yenisey boylarında yaşamış olan bu ikinci grup, Kadim Türk Kağanlığı’nın merkezinden değil kenarından seslenir bize. Bugün biz Türk diyorsak da, bunlar 6.-8. yüzyıllarda “Tork Kanı” dedikleri Kadim Türk (Göktürk) Kağanı’na hizmet eden, bazen de Tibet’e ve Çin’e elçi gönderen, kendilerinden “bodun” olarak bahseden gruplardır. Bunlar yurtlarına (el) ve ailelerine çok bağlı insanlardır. Bilgileri, bize mezar kitabeleri şeklinde ulaşır; ancak bunlar bizim alışageldiğimiz gibi geride kalanların “ardından” yazdığı ifadeler değil, ölenin ölmeden önce kendisinin yazdığı bir tür otobiyografik yazıtlardır. Bunlar için “bengü taş” ifadesi kullanılır.
Yenisey bölgesindeki irili-ufaklı bu yazıtlar, son zamanlarda Türkçe olarak da yayımlandı (Hatice Şirin-Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi, 2014, TDK Yayınları ve Erhan Aydın-Yenisey Yazıtları, 2014, Kömen Yayınları). Bu mezartaşlarındaki ana konu savaşlar değil, “ah ki ah, heyhat, ah ki vah, vah, ne yazık” gibi Türkçede esef, üzüntü, keder bildiren ifadelerle sevdiklerinden ayrı düşme duygusudur. Yazıtların büyük bir çoğunluğu “kunçuy” denilen (Çince prensesten geliyor) eşleri geride bırakmanın üzüntüsünü ifade eder. “Ah ki ah, eşimdeni koynumdaki kunçuyumdan ayrıldım” sözleri insanın yüreğini dağlar. Ölenlerin sevdikleri arasında kardeşler, akrabalar, kan kardeşler, güvey sözüyle ifade edilen damatlar, kız gelinler, anneler, babalar, amcalar, ağabeyler gibi yakın akraba ve çevredekiler vardır.
Yazıtların kimisinde “akrabalarım, gücüm olduğu için bu bengü taşı diktiler” ifadesini görürüz. Bu, politik güç değil de “gücüm yettiği için” anlamındadır. Bir diğer taşın “100 kişi ve 50 öküzle dikilebildiğinden” sözedilmektedir. Güç burada “dört ayaklı yılkı, sekiz ayaklı [mal] varlığım” şeklinde ifade edilen yılkı ve derme ev (bozüy) ve içindekiler anlamındadır. Diğer bir kişi 600 damgalı atından ayrıldığı için üzgündür. Bu yazıtlarda pek boy adı geçmediği için, damganın boy/kabile damgasına değil de şahsi mülke işaret ettiği düşünülebilir. Hayatlarını geçirdikleri derme evlerin öküz arabaları (kağnı) ile çekildiğine kayıtlara pek rastlanmasa da, herhalde göçlerde yükü çekenler öküzlerdi.
“Kurt öldürdüm ama pars ve kar leoparını öldürmedim” sözleri ise doğa ile ilişkileri gösterir (sürüye zarar veren kurttur; pars ve kar leoparı değil). Başka bir taşta, avcının ölümünün ormandaki hayvanların ve ayrıca turnaların çoğalmasına yaradığı dile getirilir.
Bengü taşlardan sosyal yapı hakkında da bilgi ediniriz. Çok nadiren “oğuş” diyerek soylardan sözedilir ama, daha ziyade “bağ” adı altında soylardan oluşan boylardan bahsedilir. 6 bağlı boyun başında da bey/beg bulunmaktadır. Kimilerinin de “kan” denen hanları vardır; bunların etrafında toplanmış olanlara “içrek” (kapıkulu, horanta) denilmektedir ve burada akrabalık ilişkisi değil hana bağımlılık sözkonusudur. Bir de uzakta olanlar vardır: Tavgaç Kanı, Tibet Kanı, Türk Kanı (Göktürk Kağanı).
Bu yazıtlardan gördüğümüz, toplumların tarihinin salt hükümdar ve kumandanların yaptıkları ile anlaşılamayacağıdır. Bu “önemsiz” kişiler, bize toplumun değerlerini ve kültürünü bir bütün olarak anlatır. Eşlerine bu kadar değer verdiğini herkesin duyabileceği şekilde ve kalıcı biçimde söylemek/yazmak için acaba “önemsiz” mi olmak gerekir?