16. yüzyıldan 19. yüzyıl ortalarına kadar 8 padişah devrinde, İstanbul nüfusunun yakacak ve yiyecek ihtiyacını karşılamak üzere toplam 10 girişimde bulunuldu. Her seferinde padişahların iradesine rağmen, bu çalışmalar yarıda kaldı, engellendi. Sakarya Nehri-Sapanca Gölü-İzmit Körfezi hattındaki büyük arazi sahipleri, imparatorluğun bu mega projelerini her seferinde durdurmayı başardı.
Osmanlı Devleti 16. yüzyılda güç ve kudretinin zirvesine ulaşmış, bu azametine yakışır şekilde 3 büyük proje gündeme gelmişti. Akdeniz’i Kızıldeniz’e ve oradan Hint Okyanusu’na bağlayacak Süveyş Kanalı; Karadeniz’i Hazar Denizi’ne ve oradan Türkistan’a bağlayacak Don-Volga Kanalı; Marmara Denizi’ni Sapanca Gölü ve Sakarya Nehri üzerinden Karadeniz’e bağlayacak İzmit-Sapanca-Sakarya Kanalı.
Askerî, ekonomik, stratejik anlamda büyük hedefler-beklentilerle girişilen ve cihanşümul hakimiyeti hedefleyen Süveyş Kanalı ile Don-Volga Kanalı yanında; Marmara-Karadeniz Kanalı daha dar kapsamlı, içe yönelik ve yerel ihtiyaçların karşılanmasını amaçlayan bir girişimdi. Sonraki yüzyıllarda da tekrar tekrar gündeme gelecek olan bu kanaldan beklenen fayda; gemi inşaı için gerekli kerestenin, İstanbul’un yakacak odun ihtiyacının ve bölgenin tarımsal ürün ve muhtelif zahiresinin İstanbul piyasasına su yolu kullanılarak kolayca nakledilebilmesiydi.
1. Girişim: 1536
İzmit Körfezi ile Sapanca’nın bir kanalla birleştirilmesi düşüncesi ilk defa Kanunî döneminde gündeme gelmiştir. Mimar Sinan ve Mühendis Kerez Nikola bu işe memur edilmiş, bunlar İzmit Körfezi’nden Sapanca Gölü’ne kadar olan mesafenin bir kısmını kazdırmışlarsa da 1536’da çıkan muharebeler sebebiyle iş yarıda kalmış, devamı gelmemiştir.
2. Girişim: 1582
Sultan 3. Murad devrinde (1574- 1595) Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından yaptırılan kanal için iki teşebbüs vardır. Sinan Paşa ilk sadaretinde Sakarya Nehri’nin Sapanca (Ayan/Ayaz) Gölü’ne ve gölün de İzmit Körfezi’ne akıtılması için incelemede bulunmak üzere Mimarbaşı Sinan ve Suyolcularbaşı Davud Ağa ve işten anlayan bir heyeti 25 Ağustos 1582’de memur etmişti (BOA, Mühimme Defteri 48/188). Bu keşif görevinin sonucuna dair kaynaklarda başka bilgiye rastlanmamıştır. Muhtemelen Sinan Paşa’nın Aralık 1582’de sadaretten ayrılmasıyla bu iş sönüp gitmiştir.
3. Girişim: 1591
Koca Sinan Paşa, Sakarya’yı Marmara’ya bağlayacak böyle bir suyolunu hayata geçirmekte kararlıydı. 1589’da ikinci defa sadaret makamına gelince, 7 yıl önce yarıda kalmış kanal işi için ikinci defa ve daha geniş ölçekli bir girişimde bulundu. Sadrazam, yapılacak kanalın ekonomik yönden getirisine ve faydasına tamamıyla inanmıştı. Daha ziyade iktisadi ihtiyaçlardan doğan bu proje ile Tersane-i Amire’de inşa edilecek gemiler için kereste nakli kolaylaşacak, Sapanca Gölü yakınında bir tersane kurularak gemi inşa edilebilecekti. Bunun yanısıra İstanbul halkının temel ihtiyaçlarından olan ve zaman zaman fahiş fiyatla satılan odunun daha ucuza temin edilecak; Sakarya nehri havzasının tarımsal ürünleri ve her çeşit zahire kanal yoluyla İstanbul’a nakledilerek ahalinin ihtiyacı uygun fiyatla karşılanacaktı.
Sadrazam Sinan Paşa’nın kanal konusundaki girişimini uygun görüp onaylayan Sultan Murad, İzmit sancakbeyine gönderdiği 21 Ocak 1591 tarihli emirde; Sakarya nehrinin Sapanca gölüne ve gölün de İzmit önünde denize kavuşturulmasının “murad-ı hümayunu olduğunu” söyleyerek, bu iş için ölçüm ve keşif çalışmaları yapılması için mimar, mühendis ve işin ehli olanlardan bir heyet gönderdiğini belirtiyor, onlara her türlü yardım ve kolaylığın sağlanmasını buyuruyordu. Sultan Murad, bu işin beklemeye ve tehir edilmeye gelmeyeceğini belirtmiş, asla ihmal ve gevşeklik gösterilmemesini sıkı sıkıya tenbihlemiştir. Aynı hükümde padişah, bölgede yaşayan insanların zarar görmesinin önüne geçecek tedbirlerin alınmasını da istemişti. Buna göre açılacak kanal mecrasında köy, çiftlik, mandıra olup olmadığına bakılmasını ve bölgede yaşayanların zarara uğratılmamasını, böyle bir durum varsa başka yere nakledilmelerinin araştırılmasını da istemiştir (BOA, Mühimme, 67/183).
Kazıya nezaret etmek üzere Sokolluzâde Hasan Paşa memur edilmişti. Yapılan keşif ve incelemelerde kanal için 30 bin amelenin toplanması gerektiği belirlenmiş ve bunun için Anadolu’daki valilere, beylerbeylerine 11 Mart 1591’de emirler gönderilmişti. Emir gereği timar ve zeamet sahipleri her 5 bin akçede 1 ırgat gönderecekler, ırgat göndermeyenlerden bedel akçesi alınacaktı (BOA, Mühimme, 67/264). Hafriyat işinde uzman kişilere de ihtiyaç olduğundan İstanbul ve civarındaki kazalardan lağımcı esnafının kazı işinde istihdam edilmek üzere gönderilmeleri emredilmişti.
Kanalın kazılmasının Sadrazam Sinan Paşa çok istemiş; hatta bizzat kanalın kazılacağı yere gidip gözüyle görmüş; Sapanca ile İzmit Körfezi arasının dağ ve taşlık olmayıp kolaylıkla kazılabileceği anlaşılmış; Sapanca Gölü yakınında bir tersane inşa olunarak kadırgalar yapılabileceğine dair padişaha rapor vermişti. Ancak burada işin içine devlet adamları arasındaki rekabet girmişti. Sinan Paşa’nın böyle mühim bir işi başarması halinde itibar ve nüfuzunun artacağından endişe eden rakibi Ferhat Paşa ve taraftarları, kanal hakkında bazı olumsuz görüşler ileri sürmüşler ve bu işin zamanı olmadığını; donanma ve gemi inşa işinin daha önemli ve acil olduğunu, bu işe öncelik verilmesini padişaha tavsiye etmişlerdi. Ayrıca bu kanal sebebiyle reayanın zorluk ve meşakkat çekip zulme uğrayacağını da ileri sürmüşlerdi.
Sultan 3. Murad kendisine arzedilen veya kulağına gelen bu tür söylentilerin doğruluğuna yanlışlığına bakmayarak kanal işinden soğumuş ve “Din ve devlete lâzım olur iş değildir; terk edilmesi icap eder. Halkın zorluk ve meşakkat çekmesi, zulüm görmesi doğru değildir. En mühim iş donanma vücuda getirmektir. Bu zamana kadar İstanbul’a odun nasıl geldiyse yine öyle tedarik olunur” demiştir (Tarih-i Selanikî, s. 282-83).
Bu kadar sıkı tutulup son derece ciddi ve ayrıntılı hazırlıklar yapılan kazı işi birdenbire duruvermişti! Devletin öncelikli olarak donanma hazırlığını görmesi ileri sürülerek kanal işi askıya alındı. Yeniden vilayetlere emirler gönderilerek kanal işinden feragat edildiği, ırgat gönderilmesinin durdurulması, gönderilen ırgatların memleketlerine geri gönderilmesi istendi. Kanal için toplanan mühendisler, ustalar, ameleler dağıtıldı; kazı için toplanan kazma, kürek ve diğer aletler İstanbul’a gönderildi (BOA, Mühimme, 67/291).
4. Girişim: 1654
Koca Sinan Paşa’nın ciddiyetle ele aldığı Marmara-Sakarya kanalının bu şekilde akamete uğramasından 63 sene sonra, proje yeniden canlandı. Sultan 4. Mehmed devrinin kudretli sadrazamı Köprülü Mehmed Paşa daha önce yapımına teşebbüs edilen kanalı yeniden devletin gündemine getirmişti.
1654’de Hindioğlu isimli bir mühendis bölgeye gönderilerek keşif yaptırıldı. Hindioğlu keşif sonucu verdiği raporda, kazılacak yerlerin uygun olması sebebiyle kanal açılması mümkün ise de temizlenmesinde çok zahmet olduğunu; ancak kanal inşaatının bölgedeki köy ve çiftliklerle hayvanların otladığı meralara büyük zarar vereceğini söyleyerek Divan-ı Hümayun’u bu işten vazgeçirmişti. Buna rağmen padişah ve sadrazam kanalın faydalı olacağına inandığından, işten anlayanlardan oluşan bir heyet göndererek yeniden keşif yaptırmış, kanalın kazılmasını emretmişti. Kanal kazılmaya başlanıp su çıkmaya başlayınca ve kış da gelince iş yarıda kalmıştı. İşin esası, bölgede bulunan arazi ve mülk sahipleri zarara uğrayacaklarını düşünerek bir yolunu bulup memurları aldatarak bu faydalı işten soğutmuşlardı. Kanalın açılması yine akamete uğramıştı.
5. Girişim: 1754
1754’te 1. Mahmud devrinde kanal işi daha dar kapsamlı olarak yeniden gündeme geldi. Bu defa kanalın Sakarya Nehri ayağı devre dışı bırakılarak sadece İzmit Körfezi ile Sapanca Gölü’nün birleştirilmesi düşünülmüştü. Sultan 1. Mahmud, İstanbul’un nüfusu, iaşesi, asayişi işleriyle yakından ilgilenen bir padişahtı. İstanbul’a dışarıdan göçü yasaklayarak nüfusun kontrolsüz artmasını engellemişti. İstanbul sakinlerinin yiyecek, içecek, ısınma gibi hayati ihtiyaçlarını yeterli ve ucuza temin etmelerini sağlamaya büyük önem vermekteydi. Bu amaçla İzmit-Sapanca bölgesinden her çeşit yiyecek maddesi, zahire ve odunun başkente kolay ve ucuza nakledilebilmesine imkan sağlayan kanala sıcak bakıyordu. Yine keşifler yapılmış, ancak o bölgenin ayan ve ileri gelenlerinin dar görüşlü olmaları, şahsi menfaat ve çıkar uğruna muhalefetleri sebebiyle bir sonuç alınamamıştır.
6. Girişim: 1759
Kanal açma işine 1759’da altıncı defa olarak Sultan 3. Mustafa zamanında teşebbüs olundu. Bu sefer iki kademeli bir proje düşünüldü. Başlangıçta proje sınırlı tutularak yalnızca Sapanca Gölü ile İzmit Körfezi’nin birleştirilmesi düşünülmüştü. Şayet gölün suyu İzmit Körfezi’ne akıtılamazsa, Sakarya Nehri’nin Sapanca Gölü ile birleştirilmesine geçilecekti. 16 Haziran 1759’da Sultan 3. Mustafa’nın Kocaeli Mutasarrıfı Seyyid Mustafa Paşa ve diğer ilgili olanlara bir emir gönderildi. Burada, İzmit-Sapanca arasında bir kanal yapılarak İstanbul’daki tersaneye kereste nakli yapılacağı; İstanbul ahalisinin zaruri ihtiyacı olan odun, zahire ve sair mahsullerin ucuza satılarak refahlarının arttırılmak istendiği; bunun için bölgeye İstanbul’dan mimar, mühendis ve suyolcular gönderildiği; gerekli keşif ve incelemelerin yapılması gerektiği; Sakarya Nehri’nin Sapanca Gölü’ne ve gölün de İzmit Körfezi’ne bağlanmasının mümkün olup olmadığının belirlenerek kazılacak kanalın uzunluğu ve ne kadar masrafla yapılabileceğinin rapor edilmesi gerektiği belirtiliyordu (BOA, Mühimme Defteri, 161/420).
Keşif yapılmak üzere İstanbul’dan Sadrazam Kethüdası Suphizade Abdullah Efendi başkanlığında Reisülküttab Abdullah Abdi Efendi, Cebecibaşı Mustafa Ağa, Mühendis ve Müderris Giritli Ahmet Efendi ve işten anlayanlardan oluşan bir heyet gönderilmişti. Kanalın inşaına başlanıp bir miktar kazılmışsa da hafriyattan su çıkması ve kışın yaklaşmasından dolayı geçici olarak kazıya ara verilmiştir. Ancak bu sırada yine bölgedeki emlak sahipleri araya girmiş; bir takım bahanelerle kanal meselesi yine akamete uğratılmıştı.
7. Girişim: 1813
Kanal açma sürecinde en ciddi teşebbüslerden birisi 1813’te Sultan 2. Mahmud zamanında girişilen yedinci teşebbüstür. Kocaeli ve Bursa sancakları mutasarrıfı olan Hacı Aziz Ahmed Paşa, Sakarya’nın Sapanca’ya oradan da Marmara’ya yapılacak bir kanalın önemini takdir ederek bu işi sahiplenmişti. Kanalın ekonomik olarak taşıdığı öneme dikkat çekerek bu nehir civarındaki her türlü mahsulün kolaylıkla Marmara’ya naklinin mümkün olacağı ve İstanbul’da bol ve ucuz olarak satılabileceğini Sultan 2. Mahmud’a arzederek padişahı ikna etmiş ve kanal işini yeniden canlandırmıştı. Sultan 2. Mahmud da kanal işini ciddiye alarak İstanbul’dan gönderdiği mimar ve mühendislerle gerekli ölçüm ve ön çalışmanın yapılarak hazırlanacak proje planının kendisine arzedilmesini 6 Eylül 1813’te Aziz Ahmed Paşa’ya emretmişti (BOA, Mühimme Defteri 234/788).
Kanal projesinin başına getirilen Aziz Ahmed Paşa, İzmit-Sapanca-Sakarya kanalı güzergahında yaptığı inceleme gezisi sonucu, 24 Temmuz 1813’te izlenimlerini padişaha bir rapor halinde arzetmişti. Aziz Paşa raporunda, İzmit Körfezi’nin Sapanca Gölü’ne ve gölün Sakarya Nehri’yle birleştirilmesinin kolay olduğunu, daha önceki devirlerde bir kaç defa teşebbüs edilmişse de türlü türlü mahzurlar öne sürülerek böyle mühim bir işin terk olunduğunu yazmıştır. Sakarya Nehri’nin geçtiği yerlerde olan meyve, sebze, her türlü zahire odun, kömürün bol olduğu, bunların sal ve kayıklarla Sapanca Gölü’ne oradan İstanbul’a nakledilmesiyle İstanbul’da bolluk ve ucuzluk olacağı, yine bu yolla nakledilecek gemi inşası için gerekli kereste ile Tersane-i Amire ihya olur demekteydi. Aziz Paşa daha önceleri teşebbüs edilen bu işin olmamasının sebebini memurlar çok şey alarak (rüşveti kastediyor) işi terk etmiş olmalarına bağlamaktadır. Kanal işi başarılırsa büyük bir hizmet yapılmış olacağı, İstanbul’un yeniden ihya ve her türlü mal ve eşyanın bol ve ucuza gelmesiyle ahalinin refahı artacağından padişahın adının her zaman hayırla yad edileceğini de ifade etmişti.
Padişahın desteğini alan Aziz Ahmed Paşa, şevkle çalışmaya başlayarak mimar ve mühendislerden oluşan teknik ekiple birlikte kanal mahallinde gerekli ölçüm ve incelemeleri yaparak bir rapor halinde 11 Ekim 1813’te padişaha arzetti. Aziz Paşa, çok büyük bir iş olan kanal kazılması işini kış mevsimi yaklaşması ve kış aylarında kazıya başlanmasının uygun olamayacağı gerekçesiyle bahara ertelemişti.
Padişah yapılan bu çalışmadan son derece memnun kalmıştı. 14 Aralık 1913’te Aziz Paşa’nın raporunun kendisine arzedildiği yazının üzerine kendi hatt-ı hümayunu ile yazdığı notta şöyle yazmıştır: “Bu bütün insanlara hayırlı bir eserdir. İnşallah kolaylıkla tamamlanır. Bu hususu özellikle Aziz Paşa’ya ihale eyledim. Şimdiden ihtiyaçlarını tedarik edip hazırlıklarını tamamlayıp vakti geldiğinde Allah’a sığınarak başlansın. Aziz Paşa’yı taltif için zat-ı hümayunuma mahsus olan kürklerimden bir samur kürk gönderilmiştir” (BOA, HAT, 1524/6).
Padişahın tam desteğini alan ve samur kürk ile ödüllendirilen Aziz Ahmed Paşa kendisine gönderilen bu son yazıdan yaklaşık 20 gün sonra 1814 Ocak ayı başında vefat etti. Marmara ile Sakarya arasında öteden beri yapımına girişilen ama başarılamayan kanal meselesini yeniden canlandıran ve padişahı bu konuda ikna ederek desteğini alan Aziz Ahmed Paşa’nın bu ani vefatıyla iş sahipsiz kaldı ve kazıya başlanamadan proje rafa kalktı.
8. Girişim: 1845
1813’teki bu ciddi girişimden sonra Sultan Abdülmecid döneminde kanal işinin iki defa gündeme geldiği arşiv belglerinden anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki 2 Haziran 1845’te Sakarya Nehri’nin Sapanca Gölü’ne ve gölün de İzmit Körfezi’ne bağlayacak kanal için keşif ve incelemede bulunmak üzere Mirliva Abdi Paşa ile Kolağası Faik Efendi ve Ramiz Efendi’nin memur edildiklerine dair belgedir (BOA, C.NF, 11/542). Ancak bu girişim, bölgede incelemede bulunularak, kanalın tahmini masrafını belirlemek üzerine yapılmış bir keşif gezisinden ibaret kalmıştır.
9. Girişim: 1857
Sultan Abdülmecid devrindeki ikinci teşebbüs 13 Nisan 1857 tarihinde Kaptan-ı Derya Damad Mehmed Ali Paşa ve Serasker Hasan Rıza Paşa tarafından teklif edilmişti. Sapanca Gölü’nün İzmit Körfezi’ne yakınlığı dolayısıyla bir kanalla denize bağlanmasının bölgede ziraat ve ticareti artıracağı düşünülmüştü. Sapanca Gölü’ne yakın olan Sakarya Nehri de bu sırada gölle bağlantısı yapılarak daha faydalı bir hâle getirilebilecekti. Daha önceleri de pek çok kere başlanıp bir türlü tamamlanamayan bu işi başarıldığı takdirde, padişahın devlete ve millete son derece faydalı ve hayırlı bir iş yapacağı arz edilmişti. Sultan Abdülmecid bu hayırlı teşebbüsü uygun görerek işi Kaptan Paşa ile Serasker Paşa’nın sorumluluğuna bırakmıştı (BOA, İMMS, 9/386). Dokuzuncu defa girişilen kanal projesinin devamının gelmeyerek sönüp gittiği, sürece dair başka belgeye rastlanmayışından anlaşılmaktadır.
10. Girişim: 1864
Kanala dair Osmanlı döneminde 10. ve son girişim 1863’te Sultan Abdülaziz zamanında yapıldı. Pratik, ileri görüşlü, girişimci bir bürokrat olan Ahmet Vefik Paşa, Anadolu Sağ Kol Müfettişliği görevinde iken incelemelerde bulunduğu İzmit bölgesinde, İzmit Körfezi-Sapanca Gölü-Sakarya Nehri’nin birleştirilmesinin faydasını takdir etmişti. Buna dair 11 Temmuz 1864 tarihli bir rapor hazırlayarak padişaha arzetmişti. Kendisine bu konuda yardımcı olmak üzere İstanbul’dan Mühendis Riter’i talep etmişti (BOA, A.MKT. MHM, 305/55). Riter’in keşif ve incelemeleri devam ederken menfaati bozulan bazı eşrafın Ahmet Vefik Paşa hakkında yaptıkları şikayetler üzerine, kendisi Ekim 1864’de müfettişlik görevinden azledildi ve sahiplenmiş olduğu kanal işi tekrar rafa kalktı. Bundan sonra Osmanlı döneminde kanalla ilgili bir teşebbüs yapılmadı.
11. Girişim: 1999
Marmara-Karadeniz kanalı ile ilgili son çalışma 1999’da Bülent Ecevit hükümeti zamanında yapıldı. Başbakanlık ile müşterek çalışma yürüten Sakarya Valiliği İTÜ İnşaat Fakültesi Hidrolik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necati Ağıralioğlu ve bir grup biliminsanı, 1999’da bir fizibilite raporu hazırladı. Bu projenin Osmanlı dönemi projelerinden en önemli farkı, açılacak kanalın bir tatlı su kaynağı olan Sapanca Gölü’nden geçmeyecek olmasıydı. Ancak 17 Ağustos 1999’da yaşanan deprem felaketi nedeniyle proje rafa kaldırıldı.
Marmara Denizi’ni İzmit Körfezi’nden Sapanca Gölü’ne oradan da Sakarya Nehri’ne bir kanalla bağlayarak Marmara-Karadeniz arasında bir suyolu kurmayı hedefleyen proje, Osmanlı döneminde 8 padişah devrinde tam 10 defa gündeme gelmiş ve harekete geçilmişti.
Kanal açma teşebbüslerinin bu kadar fazla olmasına rağmen hepsinin başarısızlıkla sonuçlanmasının muhtelif sebepleri vardır. İşi sahiplenen gayretli girişimci devlet adamları çoğunlukla yalnız kalmışlardır. Padişahlar destek verir görünse de kendilerine yapılan yönlendirmelerin etkisinde kalarak desteklerini çekmişlerdir. Öte yandan kanal bölgesindeki ayan, eşraf ve halk bu projeyi tam olarak idrak edememiş; kanalın çiftlik ve arazilere zarar vereceği, şahsi menfaatlerine halel getireceğini düşünerek muhalefet etmişlerdir. Kanalın açılmasıyla bölgeye dışarıdan geleceklerle nüfusun ve yiyecek-içecek fiyatının artacağı endişesi de kanal çalışmalarını sekteye uğratmada etkili olmuştur.