Selçuklu dönemine ait pek çok minyatür, Osmanlı dönemi öncesi Türk erkeklerinin çoğunlukla uzun ve örgülü saçları yeğlediklerini gösteriyor. Ancak 15. yüzyıl itibarıyla Osmanlı minyatürleri, belki ağır sarıkların da etkisiyle Türklerin tepede bir perçem bırakıp geri kalanı kazıttıklarını söylüyor.
Osmanlı minyatürü üslup olarak değilse bile konu olarak gerçekçi bir görüntü dünyası sunar bizlere. Gerçekçi olmayan perspektifsiz tarzıyla birlikte, hayatın içinden durumları çoğu kez olduğu gibi, gerçekçi bir sadakatle resim diline döker. Bu anlamda Osmanlıların kılık ve kıyafetlerine dair tutarlı ve birbirini destekleyen görsel kaynaklar bulmak mümkün görünüyor. Osmanlıların saç kesim tercihleri de böylece aşağı-yukarı ortaya çıkıyor.
Türklerin konar-göçer-savaşır hayat tarzına sıkı sıkıya bağlı oldukları 15. yüzyıl öncesinde uzun saçları –belki de zorunlu olarak- tercih ettikleri bilinir. Ancak belli ki zamanla, yerleşik yaşamın yaygınlaşması ve sarık giyme kültürünün iyice oturmasıyla, saç-başa da bir düzen vermenin gereği hissedilmiş. O büyük sarıklar altındaki başlar bir “terlik takke/arakiye” giyerek başı rahat ve temiz tutmayı düşünmüş; hatta ileri gidip saçı tamamen kazıtmış ve tepede bir tutam “perçem/ecel perçemi” koyuvermiş.
Türklerin bu perçemlerden tutularak ruhlarının gökyüzüne çekileceğine inandıklarına dair rivayetin kaynaklarını belirlemek zor. Ancak 16. yüzyılda İstanbul’a gelen Alman seyyah Salomon Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk adlı kitabında, bu saç stilinin çok sevilmesinin nedenini hamamda gördüğü birkaç Türke sorarak makul bir tarzda açıklıyor: “Savaşçı hasmına yenildiğinde kafasının kesilmesine sıra geldiği zaman, düşmanın eli ekmek yediği ağzına girip kirletmesin, bunun yerine başını bir parça perçeminden tutup atsın”.
Osmanlı minyatürlerinin pek çoğunda rastlanan bu kesim, kuşkusuz yegane saç stili değil. Saray görevlilerinin yana sarkan uzun zülüfleri, tekinsizlerin dağınık kakülleri ve elbette haremdeki kadınların örgülü, başlıkları dışına taşan serbest saçları sözkonusu. Görkemli serpuşlar altında gizli kalıp, nakkaşın da bizim de görmemize imkan bulunmayan nice tarz, biçim ve üslubun da varolabileceği unutulmamalı.