Yaşadığı dönemde, yaptığı işle, o işin kalitesi-özgünlüğü- biricikliğiyle, o üretimin benzersizliğiyle tarihe adını yazdıran insan evlatları, gelecek için referans olur. Bir hayatın, bundan daha ötede bir anlamı yoktur. Gelip geçici olmayan, iz bırakan, dolayısıyla varoluşu inancın dahi üzerine çıkaran ancak bu “iş”lerdir.
Kendinde başlayıp kendinde biten “iş”ler yapan, yani bu süreçte bir ikinci kişiye ihtiyaç duymadan üretebilen yazarlar, sanatçılar şüphesiz müstesna insanlardır. Bu kişilerin doğuştan gelen Tanrı vergisi yetenekleri vardır ama, bu nitelikler tek başına olgunlaşıp üretime dönüşemez; ancak olağanüstü bir çalışma ve bilgiyle ve kıyaslamayla ve tekrar tekrar inatçı bir sabırla işlenerek mükemmelleşir.
Hangi alanda, konuda, türde olursa olsun, bu tür insan bizim ülkemizde nadiren çıkar. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise bunlar iyiden iyiye azalmış; dolayısıyla ülkemizin entellektüel üretimi kötüden kötüye doğru gitmiştir. 21. yüzyıl ise bizim için “Ya geçtik böyle özel ve öncü insanları… Doğru-dürüst-düzgün-kendi hâlinde-normal-ahlaklı kimse bile pek kalmadı” vaziyetlerine geldiğimiz bir zaman dilimi olmuştur. Evde, işte, yolda, café’de, sürekli olarak telefon ekranına bakan, parmağıyla pıt-pıt yapan bir insanın; kalıcı bir değer, bir eser, bir referans ortaya koymasına tabii imkan yoktur. Seçeneklerin sonsuzlaştığı, data’ların taştığı, dezenformasyon ve sahtekarlık enflasyonunun rekor üzerine rekor kırdığı ve aynı gerekçelerle sahici bir “iş” veya “eylem” yapmanın anlamsız sayıldığı, hayatın sanallaştığı böylesi bir ortamda; ego şişirmek, dedikodu pişirmek, ucuz tarafından siyaset etmek, “o değil de sen esas şuna bak” tarzında sefil tweet’ler tapelemek artık temel faaliyettir.
Bu hazin tembellik ve bununla beraber yükselen kaçınılmaz ahlaksızlık ve düşkünlük içerisinde debelenen ülkemiz insanı da, hayatını idame ettirmek için gereken maddi kaynakları bu yeni yollarda, yani “yolsuzlukta” bulmuştur. Ve bu artık bir norm olmuş, “normal”, hatta “yeni normal” sıfatıyla günümüzü doldurmuş, en tepeden en aşağıya kadar toplum için maalesef bir “kod” hâlini almıştır.
Hep birlikte geldiğimiz bu noktada, “dünyanın geri kalanı da bizden farklı değil” diyenlerin, dünyanın geri kalanıyla ilgili hangi dil bilgisi ve genel kültürle ne kadar malumat sahibi oldukları malum. Bu bakımdan en azından yakın tarihimizde, alanlarında önemli işler başaran, bugün her türlü köksüzlüğe rağmen ülkemizin iyi-kötü ayakta kalmasını temin eden Cemal Nadir gibi nadir, Nâzım Hikmet gibi hikmetli insanları (sayfa 52) saygıyla-sevgiyle- minnetle anıyoruz, anlatıyoruz.