Tarih boyunca iksir, losyon, merhem, ot, baharat ve kokularla cinsel uyarımı artırdığı iddia edilen afrodizyaklar, erkekler dünyasının favorisi oldu. Bugünkü mavi haplara kadar uzanan yolda, “eksik etekli erkekler”in kadınlara yetişmek için yedikleri…
Bir düzine kanaryanın dilinden yemek yapabilecek kadar çaresiz duruma düşmüş erkekler… Daha hazırlık aşamasında libidonuz ebediyete kadar susup bir daha marşa basmayı reddedebilir, ona göre. Afrodizyak sözcüğü, Kronos’un kendi babasını iğdiş edip cinsel organını denize atmasıyla denizden doğan aşk tanrıçası Aphrodite’den gelir. Afrodizyak, aşk arzusunu harekete geçiren herhangi bir nesne ya da eylemdir.
Tarih boyunca doktorlar ve eczacılar, iksir, losyon, merhem, ot, baharat ve kokularla cinsel uyarımı artırdığı iddia edilen çözümler sunmuşlar. Bugün bunların çok azının bilimsel bir temele dayandığını biliyoruz. Buna rağmen hâlâ tutkulu bir anı umuduyla, sabah banyosunda Casanova gibi 50 istiridye lüpletebiliyor, şehevi arzular uyandıracağına inandığımız bol baharatlı parfümlerle gecelere akabiliyoruz. Modern tıp ürünü hiç de romantik olmayan mavi haplara rağmen, demek ki hâlâ biraz sihir ve telkine gerek duyuyoruz.

anlatan bir Ortaçağ gravürü, Ulrich Molitor, 1493
Eski sayfaları bir karıştıralım. İstiridye, soğan, bal ve hatta çiğ yenen boğa husyelerinin libidoyu artırdığına bugün de kuvvetle inanılıyor. Eski Romalılar aromatik orkide yapraklarından yapılan bir içeceğe başvururken, Mısırlılar bekarlık yemini etmiş rahiplerin gündelik diyetinden tüm deniz ürünlerini çıkarmışlar. Uzakdoğulular bol miktarda yenen sarımsağın aşkın gücünü arttıracağına inanmışlar, hâlâ da inanıyorlar. İki aşığın da yemesi şartıyla elbet.
Uzakdoğuluların etkisi üzerine yemin ettikleri öğütülmüş gergedan boynuzu nedeniyle dünyada gergedan kalmadı neredeyse. Hindistan’da ise kadınlar ezilmiş kına yapraklarıyla bedenlerini ovarak aşk yapma süresini uzatacaklarına inanırlarmış.
Afrodizyak yiyeceklerin özelliklerine baktığımızda, acı biber veya köri gibi bedeni ısıtan ve nemlendiren yiyeceklerin arzu arttırıcı olarak önerildiğini, marul veya semizotu gibi soğuk özellikli besinlerin ise ancak isteği köreltme amacıyla kullanıldıklarını görüyoruz. İkinci bir ayırıcı özellik olarak, eğer bir yiyeceğin görüntüsü cinsel organa benziyorsa bu yiyeceğin isteği kamçılayacağı düşünülmüş. İstiridye, deniz kestanesi ve abalon gibi yumuşakçaların herhangi bir canlandırıcı özelliği olmamasına rağmen, hâlâ erotik bir yiyecek olarak anılmaları bundandır. 18. yüzyılda yılan balığı, havuç, salatalık, kuşkonmaz da fallik şekilleri itibariyle cinsellik çağrıştırdıklarından afrodizyak yiyecekler arasında sayılmaya başlamışlar.
Bazı erkek hayvanların cinsel organlarının da erkeğin gücünü arttırarak üremeye katkı yaptıkları var sayılır. ABD’de boğa husyelerine dağ istiridyesi adı verilir ve bazı restoranlarda da servis edilen bir yemektir. Bıldırcın yumurtasından devekuşu yumurtasına kadar her boy ve cins yumurtadan da medet umulmuştur.
Şeyh Nefzavi Itırlı Bahçe isimli eserinde yumurtanın erkeği canlandıran etkisine geniş yer ayırmıştır. Mür, tarçın ve karabiberle pişirilen yumurtayla günlerce beslenen erkeğin gücünün artacağına çok emindir. Efsane çariçe Yekaterina’nın genç yaşta başarıyla dul kalmasından sonra pek çok aşığı ve tek gecelik ilişkisi olmuş. Aşığı Potemkin ile memleketi yönetmek için sabahın 5’inde kalkıp çalışırmış ve yine de gece sefalarına enerjisi kalırmış. Sabah kahvaltısı votkalı çay ve havyarlı omletten oluşurmuş. Bitmeyen enerjisini Beluga havyarına ve taze yumurtaların etkisine bağlıyor tarihçiler.

Uzun süre “egzotik ise erotiktir” düşüncesiyle nadir bulunan yiyecekler cinsel açıdan heyecanla karşılanmış. Örneğin, bugün sıradan bir yiyecek olarak kabul ettiğimiz patates 15. yüzyılda bir süreliğine istek arttırıcı olarak kabul edilmiştir. Baharat da öyle. Ortaçağ’da nadir ve pahalı oldukları, egzotik diyarlardan geldikleri için hemen erotizm ile ilişkilendirilmişlerdir. O devirde, bir avuç karabibere servet yatırabilecek bir erkeğin hanımlara çekici gelmesinde şaşılacak bir şey olmasa gerek. Kakao ve çikolatanın Aztekler zamanında afrodizyak kabul edildiğini, Kral Montezuma’nın bardaklar dolusu xocoatl (kakao içeceği) içtiğini ve Aztek kadınların çekingenliği atmak için bu içeceği kullandıklarını not düşelim.
Anlaşılacağı üzere aslında yemek ve içeceklerin uyarıcı olup olmadığının bir önemi yok. Afrodizyak olduğuna inanılması yeterli oluyor. Neyse ki modern dünyada artık bu biliniyor da, semender gözü, kurbağa başparmağı ile kaplan işkembesine pek ihtiyaç duyulmuyor çok şükür. Yine de erkeklerin bir cinsel desteğe ihtiyaç duymalarını ve kendilerini iyi hissetmek için afrodizyak saydıkları yiyeceklere yönelmelerini anlayışla karşılamak lazım. Ne de olsa “cinssel” anlamda kadınlarla aralarında ciddi bir mesafe var.
