Mao’nun son büyük projesi olan ve 1966’da başlayıp 1976’da sona eren ‘Büyük Proleter Kültür Devrimi’, “Çin’deki burjuva unsurları temizlemeyi” hedefliyordu. Tarihsel Maoizm yerini kişi kültüne bıraktı. ‘Revizyonist’likle suçlanarak zulme tâbi tutulanların sayısı 36 milyona, öldürülenlerin sayısı 1,5 milyona ulaştı. Sonuçta Çin, 80’li yılların başında sosyalizmden kapitalizme geçti!
Günümüz dünyasını biçimlendiren en önemli olaylar arasında 1949 Çin Devrimi önemli bir yer tutar. 18. yüzyılın sonunda dünyanın en büyük birkaç ekonomisinden biri olan Çin, bu devrim sayesinde yüz yıllık bir aradan sonra ulusal birliğini sağlamış ve kendine has bir tarihle bugüne gelmiştir. Çin Devrimi bir köylü devrimi olmaktan ziyade, kentten gelen bir parti-ordunun köylüleri seferber ederek iktidarı fethetmesiydi.
20. yüzyıldaki üç devrimin (1911-1927-1949) ardından Rusya’dan farklı bir sosyalist merkez olarak uzun süre başka ülkelerdeki hareketlere ilham kaynağı olan Çin, tek parti diktatörlüğüne rağmen çok büyük çalkantılar yaşamış ve kısa aralıklarla büyük dönüşümlere sahne olmuştur. 1966’da başlayıp en uç noktalarına 1968 ve 1969’ta varan, 1976’da sona eren “Büyük Proleter Kültür Devrimi”, 1949 Çin Devrimi ile bugünkü Çin arasındaki bir kavşak noktasına işaret eder. Yarı sömürgelikten gelip kendine sosyalist diyen ve ardından komünist partisi ve devlet aracığıyla kapitalist dünyada benzersiz bir yer edinen bir ülke…
1949 Devrimi’nden sonra yeni rejimin temel direği 4,5 milyon üyesi olan komünist partisi (ÇKP) olmuştu. Devlete hakim olan parti aracılığıyla, yukardan ülkenin modernleştirmesi hedeflenmekteydi. Devletçi yaklaşımla, toplumsal sınıfların olmadığı, ırk ve ulustan azade bir eşitlikçilik içeren devrimin vaadleri arasındaki çelişkiler, modern Çin’in gelişimini şekillendiriyordu.
Mao Zedong hem yeni cumhuriyetin başkanı hem parti
başkanı hem de onun askerî komisyon başkanıydı. Savaş boyunca düşman bölgelerinde yeraltı faaliyetleri gösteren ağlarla ilişkileri, yani kentte işçi çalışmasını sürdüren Lui Şaoçi, otodidakt iktisatçı Çen Yun, 1955 Bandung Bağımsızlar Konferansı’nın önde gelen siması diplomat ve yönetici Çu Enlay gibi diğer ulusal yöneticilerin de önemli rolleri vardı.
Devrim adına kültür katliamı
Kültür Devrimi sırasında, Çin’in kültürel geçmişi de hedef alınmıştı. Bir Konfiçyus tapınağının oymalı tarihi kapısı, genç bir Maoist tarafından parçalanıyor, 1969. Hükümet afişinde “Kültür devrimi yeni bir dünya yaratacak” deniyor ve bir Kızıl Muhafız, Buda heykeli ile geleneksel kitapların atıldığı bir yığına balyoz vuruyor (aşağıda).
1949’da radikal devrimci bir dinamiği olan rejim, yirmi yıl sonra 1966’da “Kültür Devrimi” olarak adlandırlan keskin bir kriz tarafından kılcal damarlarına kadar sarsıldı.
Kültür Devrimi ne basit bir iktidar mücadelesine ne de ideolojik bir takıntıya indirgenebilir. Mao’nun bu hamleyi yapmasının ardında uluslararası komünist hareketteki gelişmeler (Stalin’in ölümü, Doğu Berlin ve Macaristan ayaklanması, Kruşçev’in Stalin’in cürümlerini dile getirdiği 22. Kongre konuşması…) ve Çin’in bu durum karşısında kendini bir merkez olarak konumlandırması; 1949’dan sonra Sovyet tarzı bir gelişme seyrini öngörmüşken Stalin’in ölümünden sonra SSCB ile gerilimler; başta Uzakdoğu olmak üzere Afrika dahil dünyanın dört köşesinde siyaseten söz sahibi olma talebi ve “Büyük İleri Atılım”ın başarsızlığının önemli payı vardır. Mao kendi tarihsel konumunun pekiştirilmesi açısından da bu hamleyi gerekli görmüştür. Kültür Devrimi Mao’nun da bir kült haline getirilmesiyle birlikte sürdürülmüştür.
Devrimin ilk yıllarında ÇKP, halk kitlelerinin önemli kesimlerinden üyeler kazanmaya devam etmiş, ülkenin modernizasyonunu eşitlikçi özlemlerle önüne koymuştu. Ancak aynı zamanda siyasi iktidarı elinde tutan, buradan toplumsal ayrıcalıkları giderek artan yeni seçkinlerin partisi haline gelmeye de başlamıştı.
Böylece parti-devlet birliğinin kaçınılmaz sonucu olarak, aşağıdan denetim mekanizmalarının yokluğunda devrimin partisi, inşa halindeki bürokrasinin partisine dönüşme dinamiğini bağrında taşımaktaydı. Siyasal hayatın zapturapt altına alınmış olması, bağımsız toplumsal ve sendikal hareketlerin, siyasal çoğulculuk gibi hususların bulunmadığı ülkede, toplumsal çelişkiler de kendilerini oldukça şiddetli bir biçimde ifade ediyorlardı.
Moskova ile anlaşma sonucu binlerce Sovyet uzmanı Çin ekonomisini düzenlemek için davet edildiler. Üç yılda tarımsal üretim çok yüksek seviyelere ulaştı. 1953-57 döneminde nüfusun yüzde 90’ının kırsalda yaşadığı ülkede yatırımların yalnızca yüzde yedisi tarıma ayrıldı. Sovyet mühendisleri Çin’in çağdaş ekonomik temellerini oluşturdular.
Yüz Çiçek Açsın!..
Rejim ilk ciddi bunalımını, 1953-56 Doğu Avrupa’daki ayaklanmalarda öne çıkan talepler, 1953’de Stalin’in ölümü, 1956’da Kruşçev’in 20. Kongre’de Stalin’in cürümlerine ilişkin yaptığı açıklamaların ardından, bu tür gelişmelerin kendisine de yansıyabileceği üzerine aldığı tedbirlerle üretti.
1954-55 yıllarında aydınlarla ÇKP arasında zorlu gerilimler başgösterdiğinde, parti kendine yakın aydınlar da dahil olmak üzere baskıcı bir politika benimsedi. 1957’deki bir söylevinde Mao, burjuva ideolojisinden yaşayakalanların ve bürokratik çalışma tarzının ağırlığından söz ederek, “yüz çiçek açsın, yüz fikir yarışsın” sloganıyla siyasal ve kültürel liberalleşme kararını ilan etti. Sözün nereye varacağını kestirememişti. Birkaç ay içinde üye sayısı 10 milyona çıkmış olan ÇKP hedef tahtası haline geldi. Öğrenciler anayasal haklara ve özellikle ifade özgürlüğüne saygı gösterilmesi talebiyle parti kademelerine, otoriterliğe, dogmatizme meydan okumaya başladı. Önemli sayıda köylü kooperatifleri terk etti, grevler patlak verdi.
Mao ve eşinin parlak günleri
Mao ve son eşi Çiang Çing, Kültür Devrimi yıllarında…
“Yüz Çiçek Açsın” kampanyasının başarısızlığa uğraması rejimin geleceği açısından kalıcı sonuçlar doğurdu. ÇKP öğrenci ve aydın çevrelerine uyguladığı baskıyla bu kesimlerle ilişkilerine kalıcı bir darbe vurdu. 550 bin aydın, çalışma kamplarına gönderildi.
“Yüz Çiçek Açsın”ın ardından çok daha büyük ölçekli bir başka kriz şekilleniyordu. Parti içi dengeler ve partinin köylülükle ilişkisi sorgulanır oldu. Kötü hasat koşullarında köylülerin hoşnutsuzluğu belirgin hale geldi ve ağır çalışma koşulları nedeniyle Kanton’daki liman işçileri greve gitti.
Büyük İleri Atılım
O güne kadar Sovyet tarzı hızlı bir sanayileşme peşinde olan Çin, 700 milyona varan nüfusundaki köylülüğün ağırlığına uygun yeni bir ekonomik yöneliş belirleme ihtiyacı ile karşı karşıya kaldı. Köylülüğün kitleler halinde göçünü denetlemek için büyük ölçekli kooperatifler kuruldu, büyük bayındırlık işlerine girişildi, kırsal kesime altyapı ve hizmetler götürülmeye yönelindi, küçük kentlerde sanayileşme ile yerinde kalkınmanın yolları araştırıldı. Ancak ÇKP yönetimi Mao’nun sözüyle “15 yılda İngiltere’yi geçmek” gibisine ölçüsüz hedeflerle bu işe girişmişti. Bu hedeflere varmak için, savaşta kullanılan yöntemler yürürlüğe sokuldu.
“Büyük İleri Atılım” halkın dayanma gücünü zorlayan bir ritimde dayatılınca ne hazırlık ne koordinasyon için zaman kaldı. Bir ilk başarıdan sonra kaos ve kriz başgösterdi. Demir, çelik gibi mikro ölçekte yapılan üretimde kalitesizlik bela oldu. 1959’da Mao parti yönetimini sorguladı ve Savunma Bakanı Mareşal Peng Dehuay’in azlini sağlayarak eleştirileri susturdu. Ancak aynı yıl kendisi de başkanlığı “Atılım”ı eleştiren Lui Şaoçi’ye bırakmak zorunda kaldı.
1959-61’de ülkenin çeşitli bölgelerinde kıtlık ve açlık başgösterdi. Çeşitli felaketlerin de etkisiyle, 20 ila 30 milyon insan hayatını kaybetti. ÇKP yönetimi bağımsız kitle örgütlenmeleri, demokratik kurumlar bulunmadığı için gidişatı anlamakta, değerlendirmekte ve önlem almakta geç kalmıştı. Partiyle köylüler arasındaki gerilim kopuş noktasına vardı ve kimi yerlerde ayaklanmalar başgösterdi. Gecikmeli olarak önlemler alınmaya başlandı.
Büyük İleri Atılım’ın başarısızlığı Mao ve fraksiyonun ağırlığını son derece azalttı, hatta Mao bir yarı-özeleştiride bulundu. 60’lı yılların başlarında Mao’nun partideki otoritesi zedelendiği gibi, partinin toplumdaki otoritesi de hayli zayıflamıştı. 1958’de Moskova ile anlaşmazlığın ardından Rusya uzmanlarını geri çekmiş, ardından Çin’i dışlayan İngiltere ve ABD ile nükleer deneme antlaşması imzalamıştı. Maoist yönetim için artık “baş düşman” ABD değil SSCB idi.
Böylesine karmaşık bir bağlamda yönetimdeki çatışmalar, parti çerçevesinde beliriyordu. Böylece Pandora’nın kutusu açıldı. Sonunda devlet aygıtının önemli bir kısmını tahrip edecek olan bir kriz patlak verdi.
Ülke inkar edilemez bir gelişme kaydetmiş; Maoist devrim toplumda radikal eşitlikçi özlemleri uyandırmıştı. Oysa kentle köy, toplumsal kesimler arasında eşitsizlikler büyük miktarda devam ediyordu. Yeni bir kuşak belirmişti ve öğrencilerin azımsanmayacak bir kısmı diplomalarına uygun bir iş bulamıyorlardı. Kırda yoksul köylülerle daha zenginler arasında veya kentte geçici çalışanlarla düzenli ve güvenli çalışanlar arasında eşitsizlik devam ediyordu. Bunlara iktidar kadrolarının ayrıcalıkları, otoriterliği ve bürokrasi eklendiğinde, 1949’dan beri görülmemiş ölçekteki çelişkiler sokağa taşındı.
16 Mayıs 1966’da “Proleter Kültürü [kurmak] için Büyük Devrim” diye ortaya atılan ve Kültür Devrimi diye anılan hareketin ilk resmî bildirisi yayınlandı: “Burjuvazinin sinsice partimize sızan temsilcileri… aslında bir karşı devrimci revizyonistler takımıdır…”
Kültür Devrimi
Hedefte Mao’dan sonra gelen Lui Şaoçi ve genel sekreter Deng Jiapong’in tasfiyesi vardı. “Revizyonist” diye karalanan aydınlar ve profesörler, hâlâ ayrıcalıklı bir gelirden istifade eden eski burjuvalar, yerel parti sorumluları da namlunun ucundaydı. 8 Temmuz 1966’da Mao, Kültür Devrimi’nin zeminini oluşturan 16 maddelik metin ile ÇKP ve aydınlar arasında bir temizliğin gerekliliğini ilan etti.
Ağustos ayında Mao, “karargahları bombalayın” şiarıyla açıkça ÇKP’nin iki numarası olan Liu Şaoçi’ye savaş ilan etti. Liu Şaoçi “kapitalist yolu izlemekle” suçlanıyordu. Şaoçi parti hiyerarşisinde ikincilikten sekizinciliğe geriledi, Ekim’de “özeleştirisini verdi”, 1967’de partiden ihraç edildi. Ekim 1968’de cumhurbaşkanlığından alındı ve bir yıl sonra hapiste öldü.
Mao, Kızıl Muhafızlar’ın örgütlenmesini ve “Devrimci Komiteler”in kurulmasını önerdi. Kızıl Muhafızlar toplumsal kökenler gözönüne alınarak oluşturulmaya çalışılıyordu. Bunun için yoksul köylü, işçi, savaşta ölen, asker ve devrimci kadroların çocukları özel olarak yetiştirilmeye başlandı.
Aralık’ta sanayi merkezi Şanghay şiddetli çatışmaların merkezi haline geldi ve geçici işçilerin önemli bir rol üstlendikleri kendiliğinden bir genel grev patlak verdi. Bu hadise siyasi literatüre “Ocak 1967 Fırtınası” ve “Şanghay Komünü” olarak geçti.
Sonrasında karışıklıklar kırsal kesime de yayılmaya başladı. ÇKP ve yönetim darmadağın oldu, parti yönetimi bölündü. Kırsal bölgelerde artık gerçek bir içsavaş yaşanıyordu. Ancak isyancıların da kafaları karışıktıve demokratik özlemlerle başlayan Kültür Devrimi, siyasal bir açılımda bulunamadan aşırı şiddetli fraksiyonel çatışmanın girdabına kapılmıştı.
ÇKP içindeki bütün eğilimler, ayakta kalan tek kurum olan orduya dayanarak partiyi ve yönetimi yeniden inşa etmeyi acil bir sorun olarak görüyorlardı. Ağustos 1967’de Mao da bu konuda açık tavır alarak Kültür Devrimi’nin rüzgarını tersine estirmeye başladı. Ancak olayların durulması zaman aldı ve 1968’e kadar birçok yerde şiddet olayları devam etti.
Temmmuz 1968’de Mao, silah bırakmayı reddeden Kızıl Muhafızlar’ın üzerine orduyu gönderdi. Eylül ayında yüzbinlerce eski öğrenci Kızıl Muhafız, zorunlu eğitim için kırsal bölgelere yollandı (nihayetinde bunların sayısı 16 milyona varacaktır).
Aylar boyunca Kültür Devrimi’nin isyancıları ender rastlanan bir özgürlükle bütün Çin’i ayaklanmaya çağırmak üzere dolaştılar. Elbette ÇKP’nin değişik fraksiyonları tarafından (özellikle Mao) manipüle edildiler. İsyancılar kendi aralarında da çatışmaya başladılar. Rekabet halindeki siyasal ve askerî güçler de durumdan vazife çıkardılar. Kör bir şiddetle, aralarında devrimci mücadelenin emektarları da olmak üzere “revizyonist” olmakla itham ettikleri yaşlıları kimi zaman tartaklayarak, kimi zamansa işkence yaparak, özeleştiriye davet etiler. Esas olarak öğretmenler ve eğitim kadroları hedef alındı. Ülkedeki anıtların üçte ikisi, özellikle Budist tapınaklar tahrip edildi. Bütün eski sinema, opera, tiyatro, müzik gösterileri yasaklandı, gösteri mekanları kapatıldı. Sanatçılar öldürüldü veya sakatlandı. Piyanistlerin parmakları, akrobatların kolları kırıldı.
Zulme tâbi tutulanların sayısı 36 milyona, öldürülenler ise 1,5 milyona ulaştı. Yalnızca Şanghay’da 150 bin konut elekten geçti. Pekin’de ise “Kızıl Muhafızların en az bir kişiyi döverek öldürmediği pek az ev var”dı. Müzik aletlerinden geçmişe ait sanat eserlerine, elyazmalarından paralara ne bulunduysa tahrip veya müsadere edildi. Evcil hayvan beslemek, saksıda çiçek yetiştirmek, geçmişin mirası olarak mahkum edildi. Ülkenin batısındaki Müslüman bölgelerinde Kur’an’lar büyük ateşlere atıldılar. Birçok aydın intihar etti, bazıları öldürüldü.
Aydınlara zulüm
Aydınlar ve profesörler “el emeği ile yeniden eğitilmek üzere” kırsal bölgelere sürüldüler. Kültür Devrimi’nde yüz milyon insan taciz edildi; yani her iki yetişkinden biri!
1966-68 yıllarından çıkıldığında ÇKP yıkıntı halindeydi. Siyasi Büro’nun on bir üyesinden sekizi ya hapisteydi ya da yeniden eğitimde. Merkez Komitesi sorumlularının onda dokuzu ıskartaya çıkartılmıştı. Merkez Komitesinin 63 üyesinden 43’ü kaybolmuş, 9’u ağır şekilde eleştiriye uğramıştı. Önceki kongrede Merkez Komitesine seçilen 279 üyenin yalnızca 53’ü sonraki kongrede yeniden seçilmişti. Birçok yerde parti aygıtı silinmişti. Bu kongredeki 1512 delegenin dörtte üçü Halk Kurtuluş Ordusu üyesiydi. Parti, Mao’nun düşüncesi ve onun oynadığı rolü onayladı ve Mao’dan sonra onun yerine Lin Piao’nun geçeceğini belirledi. Yine de yeni siyasal büro bir bütünlük arz etmiyordu. Her biri Mao’ya yaslandığını söyleyen üç fraksiyon bulunuyordu. Lin Piao, askerî ve sivil pragmatiklerin desteklediği Çu Enlay ve daha sonra “Dörtlü Çete”yi oluşturan “Şanghay Grubu” tarafından desteklenen Mao’nun eşi Jiang Çing.
1969’de toplanan ÇKP’nin 9. Kongresi krize bir çözüm getirmemiş, Mao ile düne kadar Maoistlerin en birincisi olarak takdim edilen ordu komutanı Mareşal Lin Piao arasında yeni bir çatışma çıkmıştı. Lin Piao’nun Mart 1971’de “uçakla Moskova’ya kaçarken” denilerek, bir yıl sonra ilan edilen ölümüyle bu gerilim sonlandı. Mao, Dörtlü Çete’yi destekleyerek Lin Piao’yu Konfüçyus’un gerici düşüncelerine hizmet etmekle itham etti. 100’den fazla general kızağa çekildi. Onun tasfiyesi ile Dörtlü Çete ile Çu Enlay arasındaki mücadele kızıştı. Çu Enlay kansere yakalanınca onun ekibinden Deng Jiaoping öne çıktı ve 1973’de siyasi büroya seçildi.
Böylelikle 1970’lerin başlarında Çin Devrimi’nin tarihsel önderlerinin büyük bir kısmı ıskartaya çıkartılır. Mao’nun son eşi Çiang Çing’in de dahil olduğu “Dörtlü Çete” diye de anılan “Şanghay Grubu”na iktidar yolu açılmış olur. 1973’de Dörtlü Çete duruma hakim olsa da, kırsal kesimde denetim kaybolmaya başlar. Çu Enlay, Kültür Devrimi’ni eleştirir ve mirasını reddeder. Mao ve Dörtlü Çete parti içinde egemenliğini kaybetmeye başlar.
Kültür Devrimi’nin sonu
1976’da Çu Enlay ölür. İki kanadın çatışmasından yararlanan içişleri bakanı Hua Guofeng iktidarı ele geçirir ve başbakan olur. Eylül’de Mao ölür. Ordunun desteklediği Hua Guofeng ile medya ve milislerin desteğini alan Çiang Çing karşılıklı olarak darbe hazırlığına girişirler. Ekimde “Dörtlü Çete” üyeleri tutuklanır. Milisler mücadele etmeden teslim olurlar, halk “kızıl impatoriçe”nin tutuklanmasını destekler. Deng Jiaoping yeniden sahneye döner, bir yıl sonra itibarı iade edilir. 1949’un radikal eşitlikçi umutları, iktidardaki fraksiyonların kendi aralarındaki çatışmalara kurban edilmiş ve artık Çin toplumu yepyeni bir yörüngeye girmişti.
Yirmi yılda ÇKP’nin halkla ilişkileri nitel olarak dönüşüme uğramıştı. Yüz Çiçek Açsın Kampanyasında partiyle aydınların önemli kesimi arasındaki ilişki bozulmuştu. Büyük İleri Atılım sırasında köylülükle ilişkiler değişmişti. Kültür Devrimi ile öğrencilerin yanı sıra işçilerin radikal kesimleriyle bağlar zayıflamıştı. “Tarihsel” Maoizm yerini kişi kültüne bırakırken, 1960’lı yıllarda beliren eşitlikçi özlemler de gölgelenmişti.
1967-69’da Mao siyasal olarak ölmüştü. 70’li yıllardaki ağır hastalığının ardından 1976’da ölümüyle “Dörtlü Çete” sanık sandalyesine yerleştirildi. Kültür Devrimi, Mao’nun son büyük projesiydi. Ancak Kültür Devrimi’nin yenilgisi, Çin’in Deng Jiaoping öncülüğünde Batı tipi ekonomik gelişmeye yönelmesine yol açacaktı. 80’li yıllarda yarı özel yarı devlet kapitalizmiyle “sosyalizmden kapitalizme” geçiş 90’lı yıllarda tamamlandı. Bu döneme damgasını vuran ise Kültür Devrimi’nde gözden düşmüş olan Dang Jiaoping oldu.
KÜLTÜR DEVRİMİ’NİN ÖNEMLİ DÖNEMEÇLERİ
1964 Mao’nun yazdığı Küçük Kızıl Kitap’ın ilk baskısı.
1965 Merkez Komitesinin gizli toplantısında Mao’nun “gerici ideolojinin eleştirisi”ni gündeme getirmesi.
Mart 1966 Mao’nun, Siyasi Büro toplantısında aydınlara karşı bir kültür devrimi başlatmayı önermesi.
Mayıs 1966 Siyasi Büro’da Jiang King, Çen Boda, Kang Şeng’den oluşan ve görevi partide, orduda, hükümetteki “burjuva” unsurların izini sürmek olan Kültür Devrimi komitesinin kurulması.
Mayıs 1966 Pekin Ünivesitesi’nde ilk “Kızıl Muhafız” birliğinin oluşturulması.
Haziran 1966 Kültür Devrimi’ne katılmaları amacıyla üniversite öğrencilerinin belirsiz bir süre için tatile çıkarılması.
Temmuz 1966 Mao’nun hem SSCB hem de Çin’deki potansiyel revizyonistlere karşı Kızıl Bayrak ve Halkın Günlüğü gazetelerinde yazıları.
Temmuz 1966 Mao’nun Yangzi nehrinde uzun süre yüzerek “gövde gösterisi” yapması.
Ağustos 1966 Genelkurmay Başkanı General Lo Jui-Çing’in kızağa alınması.
Ağustos 1966 Mao’nun “karargahları bombalayın” diyerek başkan Liu Şaoçi’ye dolaylı olarak saldırması, şiddetin başlaması.
Ağustos 1966 Gençliği Kızıl Muhafızlar olarak sefererber edecek 16 maddenin ilanı.
Ağustos 1966 1 milyonun üzerinde Kızıl Muhafızın Tiananmen’de toplanıp Mao’yu selamlaması.
Ekim 1966 Başkan Liu Şaoçi ve Deng Jiaoping’in afişlerde “burjuva revizyonist” şefler diye itham edilmeleri
Ocak 1967 Ordunun tarafsız kalmayıp Maoist unsurları destekleme emri alması.
Temmuz 1967 Üniversitelerin yaklaşık 1 yıl sonra yeniden açılması.
Eylül 1967 Karışıklıkları bastırmak için orduya ateş açma yetkisi verilmesi.
Ekim 1976 “Dörtlü Çete” üyelerinin Mao’nun vasiyetini tahrif etmek ve darbe hazırlamakla itham edilerek tutuklanması.
Ağustos 1977 ÇKP’nin Kültür Devrimi’nin resmen sona erdiğini açıklaması.
SARTRE, FOUCAULT, GODARD VE DİĞERLERİ…
Batılı aydınların Çin ve Mao illüzyonu
Batı’da Maoizmin altın çağı 60’ların sonu ve 70’lerin ortalarına kadar sürdü. Yani tam da Kültür Devrimi döneminde. 1974’te Çin’e giden Fransız edebiyatının büyük üstadı Roland Barthes, dönüşünde hayli heyecanlıydı. Keza Philippe Sollers, “Çin’de gerçek bir burjuva karşıtı devrim” gördüğünü söyleyecek, feminist profesör-yazar Julia Kristeva, “Mao kadınları özgürleştirdi” diyecektir.
Sinemanın öncü yaratıcılarından ve 1967’de “Çinli” isimli bir film çekmiş olan J. L. Godard, Fransanın ünlü mimar ve şehircilerinden Roland Castro da bu kervanın yolcularındandı. Maoist olmamakla birlikte, J. Lacan ve Michel Foucault’yu da Kültür Devrimi’nden etkilenenler arasında sayabiliriz. Mao’yu bir filozof olarak önemseyen Louis Althusser ise, düşünsel olarak daha köklü bir ilişkiye geçmişti.
La Cause du Peuple gazetesinin savunucusu Jean-Paul Sartre için ise zaten Mao’dan ibaret olan Çin’deki Kültür Devrimi, onun şahsında önemli bir gelişmeydi. Bugün artık ünlü bir filozof olan Alain Badiou da bu rüzgara kapılanlar arasındaydı.
Batılı aydınlar için Kızıl Kitap’ın öncülüğündeki Kültür Devrimi, Kremlin’in köhne bürokrasisine karşı komünizme yeni bir nefes kazandıracak bir hamle olarak değerlendirildi. Örneğin aydınların kırsal bölgelere sürülmesi, kafa ve kol emeği arasındaki ayrımın giderilmesi yönünde bir çaba olarak görülüyordu.
Bu aydınların önemli bir bölümü, özellikle Simon Leys’in (Pierre Ryckmans) “kralın çıplak olduğunu” anlatan Başkan Mao’nun Yeni Elbisesi kitabıyla başlayan üçlemesinin etkisiyle, hızla bu Çin-Mao hayranlığından uzaklaştılar. Sonrasında ise “Çin usulü” gibi olmasa da özeleştiri yapana pek rastlanmadı.