İmar tarihimiz, özellikle 1965 tarihli Kat Mülkiyeti Yasası, Özal dönemindeki imar affı, müteahhit sayısının hızla artışı, inşaatçı ve emlakçıların siyasete de dahil olmasıyla şekillendi. Rant hırsıyla verilen imar ve kat izinleri 1999 depreminde Yalova ve ilçelerinde 2.500’ün üzerinde can kaybına yolaçtı. Ölen insanların yaklaşık 1.500’ü Yalova-Hacımehmet Ovası’nda yeni yapılan sitelerde yaşayanlardı.
Bundan 24 sene önce, Cumhuriyet gazetesinin 21 Ağustos 1999 tarihli haberinde 17 Ağustos depremiyle ilgili haberleri okuyan mimar Ersen Gürsel’in ağzından dökülen ilk sözler “Yalova’ya bu kadar insanı nasıl sığdırdınız?” olmuştu.
Gürsel’i şaşırtan şey, gazetelerin depremde yerlebir olan Yalova’nın merkez nüfusunun 78 bin küsur olduğunu yazmasıydı. Bu bilgi kendisi için şaşırtıcıydı, çünkü Gürsel 1965’te -henüz İstanbul’un ilçesi olan- Yalova’nın şehir planını çizen kişiydi. Nüfusun 20 yıl sonra 15 bin olacağı öngörüldüğü için plan buna göre hazırlanacaktı. Ancak Gürsel, 15 bin kişiyi Yalova’ya yerleştirecek yer bulamıyordu. Birinci derece deprem kuşağında bulunan ilçenin batısında dere sınırı, güneyinde heyelan tehdidi altındaki yamaç bölgeleri vardı. Bir başka engel, kıyı boyundaki zeminin yumuşak olmasıydı; buralara çok katlı yapılar yapılamazdı. Gürsel meşakkatli bir çalışmanın sonunda, 15 bin kişiyi Yalova’ya sığdırmayı başarmıştı. Ancak planda, yapıların çoğunun tek katlı olması Yalova’da pek iyi karşılanmadı. Plan sırf bu nedenle bekletildi ve üç yıl sonra tek kat olması öngörülen yerlere iki kat izni verilerek hayata geçirildi.
Şehir planının hazırlandığı 1965, Türkiye’nin imar tarihi açısından önemliydi. O sene Kat Mülkiyeti Yasası çıkarılana kadar bir apartman dairesi satın alanlar, apartmanın tapusuna ortak oluyordu. Örneğin sekiz daireli bir apartmandaki tek daire sahibi, tapunun sekizde birine sahipti. Alım-satımda çeşitli zorluklara sebep olan bu durum Kat Mülkiyeti Yasası ile birlikte değişti ve dairelerin tek tek alınıp satılmasının önü açıldı. Hem bu yasanın çıkması hem de lüks inşaat için konulmuş kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte, her yerde yeni apartmanlar yükselmeye başladı; yüzlerle ifade edilen müteahhit sayısı binlerle ifade edilir oldu. Mimar Gürsel’in tek ya da az katlı yapı önerisi bu yüzden soğuk karşılanmıştı. Zaten 1970’te hazırladığı plan değiştirilmiş ve en fazla dört kat yapılabilir dediği yerlerde de altı kat izni verilmişti.
1965’te türeyen yeni müteahhitler en çok büyük şehirleri etkilerken, Türkiye’deki birçok yer gibi Yalova’nın çehresi de asıl 1980’lerde Özal döneminde değişecekti. Özal, kentleşme politikalarının ilk örneğini 1984’te çıkardığı imar affıyla göstermişti. 1948’den o zamana kadar çıkmış 14 af yasasının tümü sadece “yapılmış olanlarla” sınırlı iken, Özal’ın af yasasında aynı kaçak yapıların apartmana dönüştürülmesinin önü açılıyordu. Dahası, yasadışı işgal edilen arazilerin üzerinde yapı olmayan bölümlerine bile yüksek inşaat yapma olanağı verildi. Özal af yasasını “Gecekonduların üzerine kat çıkılabilecek” diye müjdeliyordu.
Özal iktidarının merkeze ait birçok yetkiyi belediyelere vermesi imar affıyla birleşince çok büyük bir inşaat furyası başladı. “Yerel yönetimler merkezî yönetimden bağımsız olarak karar alma, malî kaynak oluşturabilme ve bu kaynakları ihtiyaçlarına göre özgürce kullanabilme yetkisine sahip olacaklar” diyordu Özal. Gerçekten de bu yasa sayesinde belediye başkanları küçük bir proje için bile Ankara’nın kapısını aşındırmaktan kurtuldu. Birçok şehir ve ilçede önemli altyapı yatırımları yapıldı; parklar, spor tesisleri açılabildi. Eğer gerekli denetim mekanizmaları kurulsa ya da olanlar işletilse “belediyelerin malî kaynak oluşturabilmesi” kısmı da sorunsuz ilerleyebilirdi ama öyle olmadı. Malî kaynak denilince akla ilk önce yeni rant alanları ve inşaat izinleri geliyordu çünkü. Önceden ev yapmayı kimsenin aklına getirmeyeceği ovalar, dere yatakları, su havzaları imara açılıyordu.
Rantın çok büyük olması, imar planlarını da yakından etkiledi. Planlar artık gerektiği yükseklikte binalar yapılması için değil, en yüksek kazancı getirecek yapıların inşa edilmesi için düzenleniyordu. Kapalı kapılar ardında yapılan ya da “tadil edilen” planların oluşturulma sürecinde elbette müteahhitler de vardı. Bal tutan parmağını yalıyor, herkes payını alıyordu.
Bu durumun Türkiye siyasetinin çehresini değiştirdiğini de not etmek gerekir. Her şeyden önce özellikle küçük yerlerde milletvekili olmak varken yüzüne bakılmayan belediye başkanlığı “cazip bir iş”e dönüştü. Siyasetin finansmanı meselesi de hiç olmadığı kadar alengirli hâle gelmişti. Belediye meclisi üyeliklerine en çok inşaatçılarla emlakçıların talip olmaya başlaması da, siyasi partilerdeki irili-ufaklı delege ağalarının çoğunun “para musluğunun başındaki” belediye başkanı olması da bu sürecin sonucuydu.
2023 depreminde yıkılan binaların bir kısmının 2001 sonrası yapılmış olmasına nasıl şaşırıyorsak, 1999 depreminde yıkılan binalarının da 1984 sonrası yapılmasına şaşırıyorduk. 1961’de inşa edilmiş bina sapasağlam dururken, yanıbaşına Özal dönemi inşaat furyası sırasında kondurulan site çökmüş oluyordu.
Yalova’nın bir talihsizliği de 1980’lerde Arap turist akınına uğramasıydı. 11 Ağustos 1986 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki “Tapu Türk’ün, mal Arap’ın” başlıklı haberde, dönemin yasalarına göre yabancılara mülk satılamadığı için Araplardan satış bedelinin alınıp evlerin 99 yıllığına kiralandığı yazıyordu. Habere göre, dağ taş villa ve apartmanlarla dolmuş; emlakçılar müteahhitliğe, pazarda karpuz satanlar emlakçılığa başlamıştı.
İnşaatçıların iştahını asıl kabartan yer ise 1965’te Yalova’nın şehir planını çizen Ersen Gürsel’in yapı inşa edilemeyeceğini söylediği, altı bataklık olan 3.500 dönümlük Hacımehmet Ovası’ydı. Ova denilince kentin dışında bir yer sanılmasın. 1999 depreminden önce Yalova sahilinde denize sırtınızı verip stadı sağ tarafınıza alarak biraz yürüseniz, ovaya adım atıp sayısız bloktan oluşan çok katlı “lüks siteler”le karşılaşırdınız. 1950-1980 arası 30 yılda yaklaşık 15 yıl belediye başkanlığı yapan Rahmi Üstel, ovanın imara açılması için gelen tüm baskılara direnmişti. İnşaat lobisi Üstel hakkında karalama kampanyası yapıyor, ovada kendisine ait elma bahçeleri olduğu için imara açılmasını istemediği dedikodusunu yayıyordu.
1984’te müteahhit Cengiz Koçal’ın Yalova Belediye Başkanı seçilmesi ibrenin inşaat lobisi lehine değişeceğinin işaretiydi. Koçal 1989’da İller Bankası ile birlikte ilçenin yeni imar planlarını hazırlattı ve Hacımehmet Ovası’nın bir bölümüne inşaat izni verildi. 1989’da Koçal ikinci kez seçildikten sonra, özellikle 1993’ten itibaren ovanın küçük bir bölümü dışında her yer inşaatla dolacaktı.
1999 depreminde, 1995’te il olan Yalova ve ilçelerindeki 2.500’ün üzerindeki can kaybının yaklaşık 1.500’ü Hacımehmet Ovası’nda yaşandı. Müteahhit Başkan Cengiz Koçal döneminde yapımına izin verilen birçok site yerlebir olmuştu. Koçal’ın yeğeni ve bir süre Yalova Mimarlar Odası Başkanı da olan Metin Koçal’ın ortağı Sefa Tüzünataç’la inşa ettiği 180 dairelik site tamamen yıkıldı; 200’den fazla kişi hayatını kaybetti. Dönemin ülke çapındaki büyük inşaat şirketlerinden Sazak ailesine ait Yüksel İnşaat’ın Yüksel Sitesi’nde 316, Ceylan İnşaat’ın Ceylankent Sitesi’nde 98 kişi öldü. Belediye Başkanı Koçal’ın diğer yeğeni Yakup Koçal’ın yaptırdığı iki bloklu apartman da yıkılmış, 8 kişi can vermişti. İşin ilginç tarafı, 17 Ağustos depreminden 4 ay önce yapılan belediye seçimlerini de müteahhit yeğen Yakup Koçal kazanmıştı! Başkan Yakup Koçal’ın depremden önceki hafta Hacımehmet Ovası’nın kalan son yeşil bölümlerinin konut alanına dönüştürülmesi kararını belediye meclisinden geçirttiği de ortaya çıkmıştı.
Yalova, depremin değil rant hırsının ve yağmanın kurbanı olmuştu. 1965’te plan hazırlanırken “tek katlı bina dahi inşa edilemez” denilen Hacımehmet Ovası’na gelişen inşaat teknolojisi sayesinde artık çok katlı yapılar yapmak elbette mümkündü. Ancak güvenli inşaat demek daha az kâr demekti ve her depremde gördüğümüz gibi denetleyen yoksa müteahhitlerin çoğu depreme güvenli binalar yapmayı umursamıyordu.
1999 depreminin ardından Yalova’da 35 müteahhit ve bazı kamu görevlileri hakkında açılan 173 davanın bazıları zaman aşımından düştü, bazılarında verilen cezalar ertelendi. Yalova’da 400’den fazla ölüme sebebiyet vermekle suçlanan Yüksel ve Ceylan İnşaat şirketleri 2000 yılında açılan kalıcı deprem konutları yapım ihalelerine de girdi. Dönemin Bayındırlık Bakanı MHP’li Koray Aydın, iki şirket hakkında kesin mahkeme kararı olmadığı için ihaleye girmelerine engel olamadıklarını söylüyordu. Yaptığı binalarda 8 kişinin öldüğü Belediye Başkanı Yakup Koçal ise depremden sonra da görevini sürdürdü; 2004 seçimlerini kaybetse de 2009’da yeniden başkan seçildi.