Dünün ve bugünün gündemi e-postanıza gelsin.
0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Huriye Hanım’ın kahreden mektubu

Mütareke döneminde, bundan tam 98 yıl önce sadrazama yollanan bir mektup, o günlerin acısını, çaresizliğini ve isyanını ilk elden ortaya koyuyor. Kendisi ve ailesi açlıktan, parasızlıktan ölme noktasına varmış Huriye Hanım’ın satırları “bizler namuslu aileleriz, hiçbir kötülüğe teşebbüs edemeyiz” ibaresiyle en yüksek seviyede bir ahlak dersi de barındırıyor.

İstanbul’da işgal kuvvetlerinin Meclis-i Mebusan’ı dağıtıp bazı mebusları Malta’ya sürmesinden sonra, Mustafa Kemal Bey ve dava arkadaşlarının Ankara’da 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclis’ini kurmasıyla iç isyanlar arttı. Batı Anadolu’da Yunan ordusunun işgali de oldukça genişledi. İstanbul hükümetine bağlı devlet memurlarının merkez ile tüm bağlantıları kesildi. Bunların İstanbul’daki aileleri için çok sıkıntılı günler başlamıştı. Zaten 1. Dünya Savaşı (o zamanki adıyla Büyük Savaş) sıralarında maruz kalınan enflasyon, kıtlık, hastalık gibi dertlerle çok zor şartlarda yaşamaya çalışan kadın, çocuk ve yaşlılar; eşleri, babaları, evlatları da yanlarında olmayınca iyice perişan oldular.

İşte bu sıralarda Damat Ferid 4. kabinesini kurdu. Sadrazam Damad Ferid’e Huriye adlı bir kadın tarafından gönderilen bu mektup, satıraralarına sinen çaresizliği yansıtması ve kaybedecek bir şeyleri kalmayan insanların gözünün nasıl döndüğünü tüm yalınlığıyla aktaran cümleleriyle değer kazanıyor. Kendileri çocuklarıyla birlikte çaresizce kocalarının maaşlarının verilmesini beklerken, yöneticilerin, devlet adamlarının çocuklarının kakaolu sütlerle, canları ne isterse saniyesinde hazırlanan muntazam yiyeceklerle beslenmesine oldukça kızgındırlar. Buna rağmen ekmek dilenmezler; istedikleri sadece kocalarının maaşlarıdır. Evsahipleri tarafında kiralarını ödeyemedikleri için evlerinden atılan kadınlar ve çocuklar vardır. Neredeyse açlıktan ölecek dereceye gelmişlerdir.

Böylesine acımasız bir ortamda sadrazamı “elimizde silah-balta-satır dairelere hücum edip hakkımızı isteyeceğiz”, “artık susmayacağız”, “siz de bizim gibi olacaksınız, siz de rahat etmeyeceksiniz” gibi ifadelerle tehdit eden, hem de bir kadın tarafından sadrazama (Damat Ferit) yazılmış böyle bir mektubun varlığı çok şaşırtıcı olsa da gerçektir. Belki de en acı satırları, Adliye Nezareti umur-ı zatiye müdürünün çaresiz kadınlara “ne yaparsanız yapınız” demesinin Huriye Hanım tarafından şiddetle eleştirildiği satırlardır. Huriye Hanım burada “yapmak” sözünü “geçinebilmek için bizzat bir devlet görevlisinin fuhuşa teşviki” olarak algıladığından, doğrudan doğruya “bizler namuslu aileleriz, hiçbir kötülüğe teşebbüs edemeyiz” cümlesiyle müdür beye cevap vermektedir.

Türkçesi çok sade ve akıcı olan bu mektubun sadece birkaç eski kelimesinin yanına anlamlarını yazarak çevriyazısını naklediyoruz. Metindeki bazı yerlerdeki ifade düşüklüklerini de hoş görmek lazım.

BOA.A.VRK, 851/11

‘O sevimli koltuğunuzu gaib edeceksiniz’

Sadrazama yazılan acı dolu satırlar

HUZUR-I ÂLİLERİNE

Muhterem Ferid Paşa Hazretleri

Şimdiye kadar müracaatlarımız akim [sonuçsuz] kaldı. Hiçbirisine cevap vermeğe tenezzül buyurmadınız. Gönderdiğimiz kâğıtları Dâhiliye Nezareti’ne havale etmişsiniz. Bu kâğıtları Dâhiliye Nazırı beyefendi de tabiidir ki kabul etmemiştir. Çünkü o kıymetdar dakikalarınızın bir saniyesini bile bizim gibi fakirlere terkedip de zihninizi yormak istemezsiniz. Daha evvelce zevclerimizin [kocalarımızın] maaşlarına mensuben [mahsuben demek istemiş] ufak bir maaşın tahsisi içün istida [dilekçe] vermiştik. Bunları birçok vapur ve tramvay paraları sarfederek takip ettik. Netice para verilemeyeceği[ni] söylediler. Daha birkaç yere müracaatta bulunduksa bizi tahkir ettiler. Adliye Nazırı beyefendinin umur-ı zatiye müdürü efendinin tahkirlerine de hedef olduk… Esasen başlıca cevapları “kadınlar ne yaparsanız yapınız” kelimesi oluyor. Evet, biz de bu ne {yapmak} lazım geldiğini evde düşünmüş olsaydık o vakit müracaatta bulunmazdık. Fakat biz namuskâr aileleriz. Biz hiçbir fenalığa teşebbüs edemeyiz. Biz kendilerinden ekmek istemiyoruz. Kocalarımızın aylığını istiyoruz. Bunları Anadolu’ya memur siz gönderdiniz. Şimdi Anadolu kapalı olması münasebetiyle bize aylık gönderemiyorlar. Biz ne yiyip içeceğiz? Bunu niçin düşünmüyorsunuz? Evlatlarımız açlıktan ölüyor, artık susmayacağız. Hayatımızın son dakikalarına geldik. Bütün ümitlerimiz hāk-sār [perişan] oldu. Bütün felaketzede aileler mini mini yavrularımızın hayatını kurtarmak için ne lazım gelirse yapacağız. Elimizde silah, balta, satır, dairelere hücum edip hakkımızı isteyeceğiz. Değil mi ki sebeb-i berbâdımız da sizsiniz. Siz de bizim gibi olacaksınız. Siz de rahat etmeyeceksiniz. Bizi bu hale koyan yine sizsiniz. Eğer bu son müracaatlarımıza cevap vermez iseniz çok büyük felaketlere maruz kalacaksınız. Sizin içün iyi olmayacak. O kadar sevdiğiniz o sevimli koltuğunuzu gaib edeceksiniz. Bunlara siz ehemmiyet vermezsiniz çünkü evdeki çocuklarınızın sabahleyin kakao sütleri, muntazam yemekleri hazırdır. Aynı zamanda istedikleri bir şeyi bir saniyede yaptırırsınız. Sizin içün düşünecek ne var… Artık yetişir, yetişir. Bunlara biraz nihayet verilsin. Ermeniler katledildi bizi de açlık ile mi öldüreceksiniz. Evsahipleri hükûmete müracaat ediyorlar, evden eşyamızı attırıyorlar “aylık vermiyorsunuz” diye… Ne ile ev aylığı vereceğiz? Çocuklarımız tahsil edemiyor. Çünkü ayakkabı, kitap alamıyoruz. Sefaletten öleceğiz. Daha susalım mı paşam.

9 Eylül 1336 [9 Eylül 1920]
Gün Perşembe Huriye

Devamını Oku

Son Haberler