1914’te, 1. Dünya Savaşı’nın hemen başındaki Sarıkamış Harekatı’nın başarısızlıkla sonuçlanması, 1917’ye kadar süren Rus karşı saldırısı ve Kuzeydoğu Anadolu’nun işgaliyle sonuçlanmıştı. Bu süreçte esir düşen, esir kamplarına gönderilen askerler kadar, Ruslar hesabına çalışan ihbarcıların marifetiyle hayatları karartılan binlerce sivil de vardı.
Bardız (Gaziler) -Erzurum köyünden esarete götürülen, Harkov esir kampından firar edip köyüne dönünce, muhtarın Ruslara ihbar etmesi üzerine tekrar esarete gönderilen Kara Hasan dedemin anısına…
Her savaşta firarlar olmuştur. Açlık, soğuk ve korku başlıca nedenlerdir ama, bir de kendisini savaşdışı yapabilmek için sebep yaratma girişimleri vardır. Mülazım Ahmet (Göze) Efendi’nin anılarında (Rusya’da Üç Esaret Yılı – Bir Türk Subayının Hatıraları, Ergun Göze, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1991, s.51-52) bu hadiselerinden birine tanıklık ederiz. Binbaşı İbrahim Bey 1. Dünya Savaşı’nın hemen başında, Köprüköy Muharebeleri (2 Kasım-16 Kasım 1914) sırasında sağ el işaret parmakları kopan bazı askerlerin viziteye çıkması karşısına şaşırıp kalır. 9 erin işaret parmağı birinci boğumdan kopmuştur ve yara etrafında taze barut izi vardır. Bu askerler cepheden gönderilme amacı ile kendi tüfeklerinin kurşunu ile parmaklarını koparmışlardır. Durum açığa çıkar. Ağıllı köyünden Ali’nin aklına uyan erler divan-ı harbe çıkarılır. Ali ağlamaya-yalvarmaya başlar ama sonuç değişmez: Ali kurşuna dizilir, diğerleri cephenin en tehlikeli kısmına gönderilir.
17 Kasım 1914’te 11. Kolordu, Aras’ın kuzeyinde düşman mevziinin 3 km.’lik bir kısmına girer; Azap’ın doğu ve kuzey sırtlarına, Zeki Bey Tepesi’ne hâkim olur. Ancak Rusların cepheye yeni gelen 1. Plaston Tugayı taarruz ederek 33. Tümen’i (11. Kolordu içinde) geri atar. Düşmanın bu başarısını, tümenden firar eden 30 kadar Ermeni askerin Ruslara sığınarak kuvvetlerimiz hakkında verdikleri istihbarat sağlamıştır (Sarıkamış Kafkas Cephesi, Bingür Sönmez, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2022, s.180).
Ştanka Bey Müfrezesi ve Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri 1915 Ocak başlarında Artvin ve Boçka’ya çekildikleri sırada, bulundukları mevkide sebat ederek Ruslara çok sayıda telefat verdirmişlerdi (ATASE, BDH, K. 128, D: 634, F: 19). Aynı tarihlerde Rusya yararına çalışan ve Ştanka Bey’i vurmak isteyen üç Kürt casus tevkif edilmiş ve divan-ı harp kararı ile asılarak idam edilmişlerdi (Harp Ceridesi-1. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi, Hatice Yalçın, Yüksek Lisans Tezi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tokat, 2008, s.113). Yine bu müfrezede görevli gönüllüler arasında iyi Rusça bilen Canbolat isimli şahıs, Ruslara iltica ederek düşman topçularına kılavuzluk yapmış; Türk müfreze karargahının bombalanmasını sağlamıştı.
Sarıkamış seferinin büyük bir yenilgi ile sonuçlanmasının ardından Ruslar 1915 boyunca karşı saldırı için hazırlandılar ve hazırlıklarını tamamladılar; hedefleri artık direkt Erzurum Kalesi’ydi. Türk ve Rus kuvvetleri aşağı yukarı aynı sayıda idiler (Ruslar 70.000, Türkler 65.000). Ancak Rusların 230, Türklerin 100 topu bulunuyordu.
Rus Kafkas Ordusu’nun komutanı Nikolay Yudenic’in emri ile nihai Rus taarruzu, 11 Şubat gecesi kar fırtınası esnasında top ateşi desteğiyle başladı. Erzurum Kalesi sabit, eski, kısa menzilli, ağır atışlı topların yetersiz desteğiyle etkin bir direniş sergileyemiyordu. Yudenic’in emri ile kesintisiz, gece-gündüz 4 gün süren yoğun çatışmalar sonrası 16 Şubat sabahı Erzurum kalesi teslim oldu (Nikolai Nikolayevich Yudenich, özel tercüme Yasin Tunç, s.412).
1. Savaş sırasında Erzurum’da görevli Dr. Nâzım Bey, Rusların Erzurum’a saldırdıkları sırada yaşanan bir ihaneti anılarında şöyle anlatmıştır: “3 Şubat 1916 günü ağır topçu subayı Trabzonlu Üsteğmen Rifat, atlı olarak, nöbetçilerin dalgınlığından yararlanarak Nebihanlar’dan Ruslar tarafına kaçtı. Erzurum’da hazırlanmış mevziideki topçunun durumunu çok iyi bilen bu subay, Rusların taarruzunda Rus topçusunun tanzim ve tesir ateşinin yapılmasında yardımda bulunarak büyük bir ihanetin unsuru olmuştur”. Mehmet Fuat Efendi, 22 Şubat’ta esarete düştüğü zaman bu kişiyi Hasankale’de Rus kıyafeti ile görmüştür. General Maslofski de bu kişiden bahsetmektedir: “Ateşi tashih etmek (düzeltmek) için General Vadin’in emrine, hücuma mübaşeretten (başlamadan) birkaç gün evvel bize teslim olan Erzurum kale topçusuna mensup bir Türk zabiti verilmişti” (Kayserili Mustafa Remzi Bey’in Hatıraları, Balkan-Sarıkamış Günlüğü, Hüseyin Cömert, Mazaka Yayınevi, Ankara 2013, s.23; Kibrit Kutusundaki Sarıkamış-Sibirya Günlükleri (1915-1918), M. Fuad Tokad, Haz: Jack Snowden, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s.72; General Maslofski’nin Umumi Harpte Kafkas Cephesi, Eserin Tenkidi, çev: Mütekait Kaymakam Nazmi, Ankara Genelkurmay Matbaası, Ankara 1935, s.339).
Aynı bilgiler, Başkatipzade Teğmen Ragıp Bey’in anılarında da geçmektedir (Yaşam Öyküm, Kayserili Başkatipzade Teğmen Ragıp Bey’in Eğitim-Savaş-Tutsaklık-Kurtuluş Anıları, Ahmet Emin Güven, Dizayn Ofset, Ankara 2003, s.101-102). Bakü’de bulunduğu süre içinde bu hain Türk zabitinden şüphelenen Azerbaycan Millî Şurası Özel Kalem Müdürü Mirza Davut, esaretten dönüş yolunda olan Hüsamettin Tuğaç’ın fikrini almış; Nargin’de bulunan esir subaylardan da gereken bilgi alındıktan sonra bu kişi ortadan kaldırılmıştır (Bir Neslin Dramı, Hüsamettin Tuğaç, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1975, s.174-175).
Esir kampları ve hainler
Ruslar 1. Dünya Savaşı sırasında esir kamplarına değişik şekillerde ajanlar, casuslar sokmayı ihmal etmemiştir. Esir düşen Hüsamettin Tuğaç, Kubiçef (Samara) istasyonundan 4 Türk subayı ile birlikte yola çıktığı zaman, kendisinden bir sınıf küçük Maraşlı Hakkı’dan hiç şüphelenmez. İrskurk Esir Kampı’na geldikten sonra Maraşlı Hakkı’nın kamp komutanı ile arasının iyi olması; istediği zaman şehre inebilmesi; bazen otelde yatması; güzel bir elbisesi ve mükemmel paltosu herkesin dikkatini çeker. Maraşlı Hakkı her Cuma namaza katılır; yerli İslâmlardan birinin evinde davet varsa kendisi de mutlaka oradadır. Onun hem bu hareketleri hem de Ruslardan gördüğü olağanüstü muamele herkesin canını sıkar. Alman esirlerin de duydukları rahatsızlığı ifade etmeleri üzerine kenara çekilip uyarılır; ama bunu küstahça protesto eder. Hakkı, foyasının ortaya çıkması üzerine Rus gizli polisi (Ohrana) tarafından Odesa’ya gönderilir. Ancak giderayak bir kötülük daha yapar: Hüsamettin Tuğaç ve 3 arkadaşı, Samara’da mağazasına gittikleri Tatar esnaf, İrskurk’un zengin Müslümanlarından Şefiüllin (Şafigullin-Şafiuleyn) ve ayrıca 18 zengin Tatar hapse atılmıştır. Hüsamettin Tuğaç ise kendisine yöneltilen ve direkt idam gerektiren suçlamayı şöyle aktarır: “Ben kasten esir olmuşum. Rusya’da kendime yardımcı bularak İslâm halk arasında Rusya devleti aleyhinde propaganda ve isyana teşvik işleri ile görevli imişim…” Tuğaç, aklıselim Rus müfettişler sayesinde idam edilmekten güç bela kurtulur.
Hüsamettin Tuğaç, İrskurk Kampı’ndan firar ettikten sonra, Türk esirlere yardım eden yerli halka yapılan zulmün büyüklüğünü görür. Taşkent’e geldiğinde, yardım gördüğü kırtasiye dükkanı sahibi Münevver Kari, 1 yıl evvel “Mustafa Zekeriya Paşazade” isimli mükemmel kıyafeti olan bir esirin Türkiye’ye dönmeden önce “buradaki din kardeşlerine hizmet etmek için iş istediğini” fakat şüphelendiğini söyler. Bir süredir kaybolmuş olan Maraşlı Hakkı’nın kaşının üzerindeki iz, onu hemen ele verir. Maraşlı Hakkı bir müddet oralarda dolaşmış, otellerde ve Rus semtinde yatıp kalkmış, sonra da tanındığını anlamış olmalı ki ortadan kaybolmuştur. Tuğaç, Tiflis’te iken Maraşlı Hakkı ile gene karşılaşır ve yakalanmasını sağlar. Maraşlı Hakkı daha sonra intihar edecektir!
Nargin’den, Arhanjelsk Esir Kampı’na sürgün gelen Mülazım Ahmet (Göze) Efendi’nin yaşadığı bir hadise de, alay komutanlığına kadar yükselmiş bir Arap subayın ihanetini ortaya çıkarır. Arap subay Ahmet Efendi’ye, artçı kalıp esir düştükleri Kozicantepe’nin elden çıkması ile ilgili şöyle der: “O gece Ordu kumandanlığından bir taarruz beklendiğine, dolayısıyla nöbetçilerin çoğaltılmasına dair emir geldi. Ben de bunun üzerine tam aksine bütün nöbetçileri kaldırdım, boşalttım, nöbet yerlerini, düşmana açtım; ırkımın intikamını aldım”. Bir sessizlik çöker ortaya. Mülazım Ahmet, aniden “Vay alçak!” diye haykırarak Arap subayın tepesine çöker; diğer Arap subaylar da Mülazım Ahmet’in üzerine çullanır; Türk subayların da işe müdahalesi ile ciddi bir arbede kopar.
Esaretten kaçış yollarında da Rus casuslar veya Rus taraftarları vardır. Yedek subay Vehbi Bey, Avusturyalı Yüzbaşı Fabier ile birlikte Krasnoyarsk Esir Kampı’ndan firar ettikten sonra binbir türlü zorluk yaşayarak Tahran’a kadar gelir. Kurtuluşa bu kadar yaklaşmışken, Fabier bir ihbar sonucu yakalanarak Bakü Harp Divanı’nda yargılanarak idam edilir! Vehbi Bey ise Cemil isimli bir casusun elinden iki defa kurtulacaktır (Esaret Yıllarım-Asteğmen Vehbi Bey’in Sibirya’dan Kaçışı, Vehbi Özkan, Haz: Prof. Dr. Bingür Sönmez, Babıali Kültür Yayınları, İstanbul 2017, s.22).
Bunların yanısıra, bir de esir kampında iken Bolşevik olmaya karar verenler vardır. Cephede iken Ruslara iltica etmiş olan Başçavuş Süleyman Nuri Efendi, Nargin Adası’nda esir iken Rus uyruğuna geçmeye karar verir ve kabul görür; daha sonra de Bolşevik olup Kızıl Ordu’ya katılacaktır (Çanakkale Siperlerinden TKP Yönetimine Uyanan Esirler, Süleyman Nuri, TÜSTAV Yayınları, İstanbul 2002, s.161).
Pilot Salim de (İlkuçan) Çita Esir Kampı’nda iken muhtemelen firarına kolaylık sağlamak için Bolşevik olmaya karar verir ve hemen kendisine bir uçak tahsis edilir. Bolşevikler şehri terkedip Beyaz Ruslar geri gelince, durumu tehlikeye girer. Doktor Yusuf İzzettin Bey, Salim Bey’i başka bir isimle hastaneye yatırarak korumaya muvaffak olur (Sibirya Esir Kamplarında Yedi Yıl, Sarikamış’tan Viladivostok’a-Doktor Yusuf İzzettin Bey’in Anıları, Yusuf İzzettin, Haz: Bingür Sönmez, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2020, s.130). Salim Bey 6 yıl esaretten sonra yurda döner; Adana’da kurulan Havacılık Okulu’nda Kurtuluş Savaşı yıllarında pilot ihtiyacının karşılanması için önemli katkılarda bulunur; İstiklal Madalyası ile taltif edilir.