Ateşkes resmî bir mütareke olabileceği gibi, sadece basit gereklilikler nedeniyle çok kısa süre için gayriresmî şekilde de gündeme gelebilir. Sadece 100 yılı aşkın bir süre önce uluslararası kurallara bağlanan ateşkes, genellikle üstün durumdaki kuvvetin kendi koşullarını dayatması, diğer tarafın ise imhadan kurtulması anlamını taşır. Ancak yakın dünya tarihi, birbirinden çok farklı sonuçlara yolaçmış ateşkeslerle dolu: 1. Dünya Savaşı ve Mondros’tan, Vietnam, Kore ve Sri Lanka örneklerine…
Savaşlar, taraflardan birisinin savaşa devam iradesi kırılınca sona erer. Bu sonuca bazen uzun yıpratma savaşlarıyla, bazen de imha muharebeleriyle ulaşılır. Tarih boyunca çoğu savaş bu ikisinin bileşiminden oluşmuş, taraflar karşılarındaki gücü yıpratarak, kesin sonuçlu muharebe için uygun koşulları oluşturmaya çalışmıştır.
Her durumda, günün birinde taraflardan biri tükenir veya tükenmediği halde savaşı bırakmayı tercih eder. İşte o zaman bir ateşkes antlaşması yapılır. Böylece, belli koşullar altında çatışmaya geçici olarak son verilir ve barış görüşmelerine geçilebilir.
Ateşkes resmî bir mütareke olabileceği gibi, sadece basit gereklilikler nedeniyle çok kısa süreler için gayriresmî şekilde de gündeme gelebilir. Böyle durumlarda süre çok kısadır. Kadın ve çocukların muharebe alanından uzaklaştırılması veya yaralılara tıbbi yardım yapılması, bazen de ölülerin toplanıp gömülmesi için yapılmış ateşkesler bunlara örnek verilebilir. Keza, bu tür ateşkesler yerel düzeydedir ve tarih boyunca en basit şekilde beyaz bayrak taşıyan bir subayın karşı mevzilere doğru yürümesiyle talep edilmiştir. Bu subayların bazılarının, durumun farkında olmayan birileri tarafından vurulduğu da olmuştur. Yani, yürümeden önce beyaz bayrağı bir süre sallayıp dikkat çekmek önerilebilir. Ancak, beyaz bayrak aynı zamanda “teslim” anlamına gelir ve özellikle uzun bir çatışmada arkadaşları ölen askerlerin, çaresiz kalınca teslim olmaya çalışan düşmanları vurduğuna çok sık rastlanmıştır, şaşırtıcı değildir. En baştan teslim olacağına 10 kişiyi öldürüp 1 saat sonra teslim olanlara acımazlar.
Her halükârda, kısa süreli ve yerel ateşkesler çok önemli değildir. Bunlar nadiren tarihe geçer. Burada daha çok, savaşlarda çatışmayı sona erdiren ve barış görüşmelerinin yolunu açan, veya bunu gerçekleştirmeyen resmî ateşkeslere bakacağız. Ateşkes talep eden zayıf düşmüş tarafın karşı tarafın çok ağır barış koşullarını kabul etmemesi üzerine savaşın tekrar başladığına birçok kez şahit olunmuştur. Bu hemen olabileceği gibi, bir süre sonra da gerçekleşebilir. Taraflar ateşkesi bir nefes alma ve toparlanma süresi olarak değerlendirir. Şimdi bu farklı örneklere bakalım.
1. Dünya Savaşı: 1914 Noel’i ve sonrası
Çok ilginç bir gayriresmî ateşkes 1. Dünya Savaşı’nın ilk Noel’inde meydana gelmiştir. İki tarafın askerleri hiçbir antlaşma ve görüşme vs. olmadan kendiliklerinden siperlerden çıkmış; ellerinde ne varsa, sigara, konserve vs. birbirlerine ikram etmişler ve savaşın dehşeti içerisinde birkaç saatlik de olsa insani bir manzara yaratmışlardır. Ve bu insaniyet her iki tarafta da üst düzey komutanların kulaklarına gider gitmez onları savaştan çok daha büyük bir dehşet içerisinde bırakmış; bağırıp çağırarak derhal duruma son vermişler, bir daha böyle bir şeye meydan vermemek için gereken “tedbirleri” almışlardır. Düşmanın Noel’ini tebrik etmek de ne oluyormuş.
Konu 1. Dünya Savaşı’ndan açılmışken, Merkezî Devletler (İttifak) ile Bolşevik hükümeti arasında yapılan ateşkesten de sözetmeden geçemeyiz. Çarlık savaşın altında kalıp yıkıldıktan sonra Bolşevikler ile Merkezi Devletler arasında bir ateşkes yapıldı. “1917 Ekim darbesi”yle iktidara gelen Bolşevikler, “ekmek ve barış” sloganıyla yükseldiler ama 1917 sonunda ellerinde Almanlara direnebilecek bir ordu yoktu.
Aralık ayında başlayan görüşmeler neticesinde, aynı ayın 15’inde bir mütareke imzalandı ve barış görüşmelerine başlanması kararlaştırıldı. Ne var ki Alman talepleri o kadar ağırdı ki, 10 Şubat’ta bu görüşmeler kesildi ve Alman Doğu Cephesi’ni yöneten General Max Hoffman 17 Şubat’ta, Mütareke Antlaşması’ndaki süre hükmü uyarınca, 24 saat sonra çatışmaların başlayacağını bildirdi. Alman hücumu o kadar rahat bir şekilde gelişti ki, Ruslar gene çaresiz şekilde 3 Mart 1918 tarihinde Brest-Litovsk Antlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı. Bu, “Osmanlı Devleti’nin toprak kazandığı son antlaşma” diye geçer ama işin aslı 1876 savaşında yitirdiği Kars ve Ardahan’ı geri almasıdır. Ancak Almanya Rusya’ya karşı savaşı kazanmasına rağmen İtilaf kuvvetleri karşısında yenilgiye uğradı. Ne 15 Aralık mütarekesi kalıcı olmuş ne de Brest-Litovsk Antlaşması barış getirmişti. Sovyetler burada yitirdiği toprakları geri alamadığı kısmı için savaşmayı 2. Dünya Savaşı’na erteleyecek, bunun için 1939’da Hitler ile anlaşacaktı. 1945’te Avrupa’da çatışmalar sona erip Soğuk Savaş başlarken, Brest-Litovsk’ta bıraktığı topraklardan geriye alamadığı tek yer, Finlandiya hariç Kars ve Ardahan idi. Dolayısıyla Türkiye’den toprak talebinde bulundu. Finlandiya 1918’de kazandığı bağımsızlığını korumuş ama bunun için ülkenin büyük bir bölümü olan Karelya’yı terketmek zorunda kalmıştı. Kars ve Ardahan meselesi, Türkiye’nin kendisini Batı’ya atmasının başlıca nedenlerinden birisi olacaktı.
11. ayın 11’inde saat 11.00’de…
Bir başka ilginç konu da barış getirmemiş olan bir mütareke ve barış antlaşmasıdır. 1918’de Almanya, sınırlarına tek bir düşman askeri ayak basmamış olmasına rağmen, açlık ve tükenmişlik nedeniyle ateşkes istedi. Böylece savaşın başlamasından 51 ay sonra, 11. ayın 11. gününde, saat 11.00’de Batı cephesinde silahlar sustu. Almanların yakıp yıktığı Fransa ve onlar kadar olmasa da gene büyük insan kaybına uğrayan İngiltere, Almanya’ya tek taraflı olarak çok ağır koşulları olan Versailles Antlaşması’nı dayattılar. Bu, Almanya halkı arasında muazzam bir infiale neden oldu. Aylarca bekledikten sonra ülkelerinin büyük toprak kaybını ve muazzam savaş tazminatlarını kabul edemedikleri gibi, en çok savaş suçlusu olarak gösterilmekten rahatsız oldular. 1871 yılı nasıl her Fransızın zihnine intikam (Almanya’ya karşı) tohumları ekmişse, 1919’da da aynısı Almanların için geçerli oldu. Durumun vahametini anlayan İtilaf Orduları Başkomutanı Foch “Bu bir barış değil, 20 yıllık bir ateşkestir” öngörüsünde bulundu. Gerçekten de aradan tam 20 yıl geçtikten sonra, 1939’da toplar gene gürledi. Versailles Barış Antlaşması aslında uzun bir ateşkes olmuştu.
Türkiye ve Mondros Bırakışması
Türkiye ise Almanlardan birkaç önce, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni kabul etmek zorunda kalmıştı. Aslında Bulgaristan’ın 28 Eylül’de Selanik’te mütareke imzalamasıyla Türkiye’nin Almanya ve Avusturya-Macaristan ile bağlantısı kesilmiş ve onlara haber verilmek suretiyle 5 Ekim’de İspanya aracılığıyla görüşme talep edilmişti. İtilaf tarafından buna herhangi bir yanıt gelmeyince, esir İngiliz General Townshend aracı olarak Limni adasındaki İngiliz komutanlığına gönderildi. Görüşmeler burada yapıldı ve Türk heyeti başkanı Hüseyin Rauf Bey’e baskı altında, Almanya ve Bulgaristan’dan çok daha ağır antlaşma koşulları imzalattırıldı. Bunun nedeni, diğer yenik devletlerin aksine Osmanlı Devleti’nin ve Anadolu Türk varlığının ortadan kaldırılmasının planlanmış olmasıydı. İşgal, silahsızlandırma ve akla gelebilecek her konu İtilaf devletlerinin tercihine bırakılmaktaydı. Nitekim Türkiye namına sadece Kastamonu çevresinde minik bir toprak bırakılan Sèvres Antlaşması 1920 yazında İstanbul hükümetine imzalatıldı. Ancak bu arada Anadolu direnişi başlamış, İstanbul hükümeti ve Sèvres’in meşruiyeti ortadan kalkmıştı. Nitekim Batılı ülkeler Büyük Taarruz’dan sonra yeniden barış görüşmelerine oturmaktan başka çare bulamadılar.
Türkler, Mondros’tan itibaren 1 hafta eksiğiyle 58 ay süren İstiklal mücadelesini kazanarak 24 Temmuz 1924 tarihinde Lausanne’da yeni barışı imzaladılar. Almanya 20 yıl sonra savaşa girip tekrar yenilirken, Türkiye daha barış antlaşması imzalanmadan savaşarak ayakta kalmayı başardı. İstiklal mücadelesinin tam olarak kavranması için mütareke ile barış süreçlerinin nasıl bir akılla başarıya dönüştürüldüğü, yönetilebilir hale getirildiği anlaşılmalıdır. Osmanlı askerî teşkilatının son olumlu işi de, toplam mevcudu 40.801 asker, 256 top ve 240 makinelitüfeğe indirilen Türk Ordusu’nu 9 kolordu ve 20 tümen olarak teşkilatlandırmasıydı. Bu 9 kolordunun toplam asker ve silah sayısı tek bir normal kolorduya eşitti ama, bunlar teşkilat ve çekirdek kadrolarıyla birlikte yeni ordunun oluşturulmasını sağladılar.
Vietnam örneği
Ateşkesin ve antlaşmaların barış getirmediği çok önemli örnekler Vietnam Savaşı’ndan verilebilir. Bu savaşın birinci aşamasında Fransızlar Dien Bien Phu’da tayin edici yenilgiye uğradıktan sonra 1954 Temmuz’unda Cenevre’de yapılan barış görüşmelerinde ülkenin ikiye bölünmesi ve birleşme için iki yıl içerisinde seçim yapılması kabul edildi. Ho Chi Minh bu seçimlerin yapılmayacağını biliyordu ama toparlanmak için zamana ihtiyacı olduğu gibi, ordusuna yardım eden Çinlilerin vesayetinin kalıcı hale gelmesinden de korkuyordu. Kısa bir süre sonra ülkesini birleştirmek için savaşa yeniden başladı. Bu defa karşısında Amerikalılar olacaktı. 1973’e kadar süren, 58 bin Amerikalı ile 1 milyondan fazla Vietnamlının hayatını yitirdiği savaşlardan sonra Paris’te yeni bir barış antlaşması imzalandı. Amerika çekildi. Ancak Kuzeyliler iki yıl içerisinde Saygon’a girerek ülkeyi birleştirdi. Savaş 28 yıl sürmüştü.
Birleşemeyen Kore
Vietnam çok ağır bir bedel ödeyerek birleşti ama Kore iki ayrı ülke olarak kaldı. 2. Dünya Savaşı biterken Kore iki ayrı nüfuz bölgesine ayrılmış olup, Güney Kore’nin nüve halindeki ordusu çok az sayıda Amerikan birlikleriyle destekleniyordu. Kuzey Kore ise SSCB ve yeni kurulmuş olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin yardımlarıyla güçlü bir ordu oluşturmuştu. Kısa sürede ülkenin tümünü ele geçirebileceklerini düşünen Kuzeyliler, 2. Dünya Savaşı’ndan kalan Rus T-34 tankları ve uçakların desteğiyle 25 Haziran 1950 tarihinde hücuma geçerek en güneydeki Pusan limanı ve çevresi hariç ülkeyi ele geçirdiler. Ancak bu son mevzii ayakta kaldı ve Amerikan tümenleri BM çerçevesinde oluşturulan uluslararası bir gücü de yedeğine alarak güçlü bir karşı taarruza geçti. Savaş üç yıl ileri-geri devam ettikten sonra 38. Paralel sınır ve geçici ateşkes hattı olarak kabul edilerek 27 Temmuz 1953 tarihinde ateşkes yapıldı. Ancak devamı gelmedi. O tarihten beri ne barış ne savaş durumu sürüyor ve dünyanın en tahkimli ateşkes hattının iki tarafında savaşa tam hazırlıklı birlikler aralıksız hazır bekliyor. Çin dahil savaşanların ölü ve yaralı olarak toplam 1.956.000 kayıp verdikleri, ayrıca 2 milyon sivilin hayatını yitirdiği savaşlar başladığı yerde donup kalmış gibidir.
Sri Lanka ve Tamiller
İyi biten bir içsavaş, Sri Lanka’da hükümet güçleri ile Tamil gerillaları arasında 30 yıla yakın süren mücadeledir. Burada da 2002’de uluslararası aracıların da gayret gösterdikleri bir ateşkes olmuş ama bu kısa sürede bozulmuştu. Ne var ki hükümet güçlerinin kesin üstünlük sağlamaları üzerine 2009’un Mayıs ayında bu sefer kalıcı olacak bir ateşkes yapıldı. Sri Lanka’da barışın tesis edilmesinde hükümetin eski gerillaları kazanma ve iş sahibi yapmak için gösterdiği ciddi çabanın önemli katkısı oldu.
Sri Lanka’da barış kurulurken Afganistan, Irak ve Suriye yabancı işgaline uğrayarak sonu gelmez savaşların sahnesi haline geldiler. Burada kimi zaman alan kontrolü sağlayan güçler bazen çok ağır bombardımanlar, bazen özel birlikler, çoğu halde resmî olmayan vekil güçler tarafından yokedilmeye çalışıldı. Her iki taraf da bunu yerkürenin her tarafında sürüncemeli çatışmalar haline getirdiler.
Günümüzdeki gayrı-nizami savaşlar, farklı ateşkes ve barış süreçlerinden geçmektedir. Bunlar zayıf güçler tarafından güçlü tarafın iradesini zayıflatma amacıyla yürütülen çok uzun süreli yıpratma savaşları olup, birçok durumda 10 yıllar süren düşük yoğunluklu, hiçbir aşamasının tayin edici muharebe safhasına ulaşmadığı uzatılmış çatışmalardır. Bu çatışmaların yoğunlaştığı Irak, Libya ve Suriye gibi bölgelerde ateşkesler de kalıcı olmuyor, güç toplayan tekrar saldırıya geçiyor. Öte yandan İsrail ile Mısır ve Ürdün arasındaki savaşlardan sonra barış sağlanmış, ama Suriye ve Filistinli Araplar ile barış 100 yıla yakın süredir tesis edilememiştir. Burada yapılan ateşkesler ancak çatışmaların bir süre askıya alınmasından ibaret kalmıştır.
LAHEY SÖZLEŞMESİ
Modern mütarekenin oluşumu ve koşulları
Savaşta mütareke konusu Lahey Sözleşmesi’nde (The Hague Convention) belirlenerek uluslararası hukukun parçası haline gelmiştir. Bunlar 1899 ve 1907’de Hollanda’nın Lahey (Den Haag veya The Hague) kentinde yapılan uluslararası toplantılarda kabul edildi. Sözleşmenin 5. Bölüm’ünü oluşturan 36’dan 41’e kadar olan maddeler bu konuya ayrılmıştır. 36. Madde’ye göre mütareke, savaşan taraflar arasında karşılıklı antlaşmayla askerî operasyonları sona erdirir. Şayet süresi belirlenmemiş ise taraflar askerî operasyonlara istedikleri zaman başlayabilir, ancak mütareke koşulları içerisinde belirlenmiş olan ayrı bir süre öncesinde uyarı yapmakla yükümlüdür (örneğin “24 saat sonra ateşkese son veriyorum” vs. şeklinde). 37. Madde mütarekenin genel veya yerel olabileceğini, 38. Madde de bu antlaşmanın belli sürede yetkililere ve birliklere bildirilme zorunluluğundan sözeder. 39. Madde tarafların nasıl iletişim kuracaklarını belirtir. 40. Madde ciddi ihlalin taraflara çatışmaya tekrar başlama hakkı vermesini, 41. Madde de bireysel ihlallerin cezalandırılmasını ve tazminat isteme hakkını ifade etmektedir.
ÇANAKKALE – 24 MAYIS 1915
Arıburnu ve ateşkes: Acılara rağmen…
Mustafa Onur Yurdal
Çanakkale muharebeleri sırasında, Türk tarafının 19 Mayıs 1915 tarihinde Arıburnu sektöründe gerçekleştirdiği karşı taarruz başarısız olmuş, saldırıda 3.855 asker şehit olmuş, 5.967 kişi yaralanmıştı. ANZAC birliklerinin kayıpları ise 160 ölü, 468 yaralıydı.
Saldırıdan sonra iki cephe arasındaki insansız alanda (özellikle bugünkü Hüseyin Avni Bey mezarından Kırmızısırt-Gedikdere ve Bombasırtı-Kesikdere’ye çıkan hatlarda) binlerce şehit ve yaralı vardı. Yaralılar kan kaybından hayata veda ederken cesetler kokuşmaya başlıyordu. 21 Mayıs günü öğle vakti ANZAC birliklerinin talebiyle, cesetleri gömmek için bir ateşkes yapılması görüşüldü. Ateşkes öncesi Türk tarafı adına görüşmeleri yürüten 3. Kolordu Harekat Şube Müdürü Binbaşı Ohrili Kemal ile İtilaf tarafından Binbaşı Aubrey Herbert (İngiliz istihbaratından ve parlamento üyesi), 24 Mayıs günü saat 07.00’den 16.30’a kadar karşı cephelerde gözlemci olarak bulundular.
24 Mayıs sabahı, ateşkes hükümleri gereğin dokuz saatte işi bitirmek üzere yoğun bir çalışma başladı. Antlaşmaya göre; iki siper arası İngiliz (ANZAC), Osmanlı ve tarafız olmak üzere üç bölgeye ayrıldı. Her iki taraftan ikişer kurmay subay (Türk tarafından Binbaşı İzzettin Çalışlar ile Yüzbaşı Mehmet Nâzım; İngiliz tarafından Yarbay Andrew Skeen ve Binbaşı Thomas A. Blamey); ikişer doktor (Türk tarafından Binbaşı Hüseyin Hüsnü, Yüzbaşı Arif Hikmet; İngiliz tarafından Yarbay Neville Howse ve Yarbay Hough), ikişer tercüman (Türk tarafından Tahir ve Sadık, İngiliz tarafından Aubrey Herbert ve ismi belirlenemeyen bir diğer tercüman) ile 100’er asker görevlendirildi. Türk ve ANZAC askerleri 15 metre arayla karşılıklı dizildiler.
Sıhhiye erleri önce salgın hastalık için ve kara sineklerden korunmak için önlemler aldı. Bütün şehitlerin künyeleri toplandı. Bunlar toplu mezarların kazıldığı yere götürülerek dinî merasimle gömüldü.
Merkeztepe bölgesinde, iki taraf siperleri birbirlerine 8 metreye kadar yaklaşmıştı. Muharebeler sırasında sürekli olarak birbirlerini duyan Türk ve Avustralyalı askerler, ilk defa birbirlerini yaşarken de gördüler. Avustralya askerleri elbiselerinden birer düğme koparıp, hatıra olarak Türk askerlerine veriyordu. Türk askerler de, ufak para, tütün vesair hatıralarla onlara karşılık verdiler. Taraflar arasında birbirlerine çikolata ve sigara ikramında bulunanlar dahi oldu. Ateşkes saat 16.30’da sona erdiğinde tüm askerler kendi siperlerine döndü ve hemen akabinde ilk kurşun atıldı. Bundan sonra aynı cephede yer yer birbirine sigara, süt, sığır bifteği, tütün vb. şeyler atan askerler de görüldü.