Aralık
sayımız çıktı

Üç mesele

Türk toplumunun Şubat 2019 itibariyle üç temel problemi var. Bunlar 1. Akıl sağlığı, 2. Adab-ı muaşeret veya görgü kuralları, 3. Kendini bilme olarak sıralanıyor bana kalırsa. Bu temel konularda bir iyileşme, bir ortaklık sağlanamadan, diğer bahislerde, yani eğitim, adalet, ekonomi ve siyasette kalıcı ilerleme beklenmemeli. 

Yaygın anlamda kabul görecek ve ilerde Magna Carta veya Sened-i İttifak benzeri bir vesika olarak tarihe geçmesi muhtemel ayrıntılı bir “toplumsal sözleşme”, şu anda aklı başında, saygılı ve kendini bilen her Türk vatandaşının ihtiyacıdır. Ülkemizin herşeyden önce coğrafi sınır ve zeminini korumak, bunu gelecek kuşaklara sağlam şekilde aktarmak istiyorsak; giderek derinleşen politik görüş ayrılıklarımızı ortak bir temel üzerinde ele almayı düşünmeliyiz. Yani birbirimizi süründürecek hatta boğazlayacak olsak da, bunu kodları-koordinatları belirlenmiş bir ahlak alanında, bir “moral” sahada yapabilmeliyiz. Diğer türlü zaten çok ağırlaşmış bulunan sosyal buhran, dönemsel hatta neredeyse anlık olarak “gücü gücü yetene” haline dönüşecek, hükümet edenlerin dahi iktidar edemeyecekleri bir kaos herkesi yiyip bitirecektir. 

Tarih bize aktüel gelişmelerin empoze ettiği halleri ve bu süreçlerdeki insan kararları ile sonuçlarını aktarır. Bunların tamamını hayat devam ederken idrak edemeyiz elbette; ancak veya belki tahayyül edebiliriz. Diğer türlü tarih, tarih olmazdı. Ancak içinde bulunduğumuz günler, çocuklarımız ve torunlarımız için büyük ve giderek artan bir belirsizlik içindedir. 

Bununla birlikte komşularımızda ve dünyada yaşanan belirsizlikler de, çoğu zaman ülkemizdeki olumsuzluklar için bir kılıf, adeta bir kabullenme oluşturmaktadır. Yani “dünyanın çivisi çıkmış kardeşim, biz ne yapalım” halleri veya diğer ülkelerdeki kepazeliklere işaret ederek “yat kalk, durumuna dua et” vaziyetleri… Yakında “kurtarılacak gün kalmayınca”, şimdiki zamanın da sonsuz olamayacağını acı şekilde anlayacağız ama, o vakit artık kendimizi bilmemiz için vakit kalmamış olacak. Bizim için zaten hava nahoş. Önemli olan bu coğrafyadaki varlığımızı devam ettirecek genç nesiller. Onlara pek de hayırlı bir miras bırakamayacağımız her halimizden belli de, hiç değilse önlerinden bir an evvel çekilelim. 

Mustafa Kemal Atatürk, bizim 20. yüzyıl başlarındaki müstesna bir şansımızdı. Ateşe düşmüş bir milletin, Çanakkale’nin güveniyle tekrar ayağa kalkmasını sağladı. Onun üzerinden yaldızlı kitaplar, cilalı laflar üretenlerin, bugün Atatürk’ün adını bile anmakta zorlananlarla aslında “aynı yolda beraber yürüdüklerini, aynı yağmurda beraber ıslandıklarını” düşünüyorum.