Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Silahlı, bombalı ve acımasız bir barış güvercini

Peres, İsrail’in aşırı silahlanmasının, yani savaşçılığının sembolüydü. Onun döneminde yaşanan katliamlar, uygulanan siyonist politikalar binlerce cana maloldu ama, o “Oslo barış süreci”nin mimarı, “sosyalist” ve “demokrat” olarak anıldı. “Yorulmak bilmez bir manipülatör”ün kısa hikayesi.

Perez, 60 yıllık siyasal hayatında 1970’den başlayarak 2014’e ulaştırma, maliye, savunma bakanlıklarında bulunduktan sonra başbakan ve ardından devlet başkanlığı yaptı. Toplam 15 kez bakan, 3 kez başbakan ve4 kez başbakan yardımcısı, iki kez de (2000 ve 2007’de) devlet başkanı olan Şimon Peres, buna parlak kişisel kariyerine rağmen, partisini (İşçi Partisi) zafere ulaştırmanın yolunu bulamamış bir siyasetçiydi.

İsrail tarihinde özellikle Yaser Arafat ile birlikte imza attığı Oslo Antlaşması vesilesiyle kendisine verilen Nobel Barış Ödülü (1994) ile uluslararası alanda bir aziz değilse bir Nelson Mandela imişcesine hüsnü kabul gören bir simaydı. Ancak Nobel Barış Ödülünün kendisinden önce Menahim Begin ve Henry Kissinger gibi eli kanlı simalara verildiği ve Oslo Antlaşmasının hiçbir şeyi çözmediği hatırlanırsa, ödülün yok hükmünde olduğu söylenebilir.

Batı’da Filistin halkına karşı işlenen suçlarda bir uzlaşma öznesi, barıştan söz eden bir “sosyalist” olarak takdim edilen Peres, büyük bir siyaset adamı olarak son yolculuğuna çıkartılırken, Oslo görüşmeleri öncesi onu dış işleri bakanı yapan ve bir anlamda Nobel kazanmasına imkan sağlayan Izak Rabin’in anılarındaki hakkındaki sözlerini (“yorulmak bilmez manipülatör”) hatırlamamak mümkün değil. Peres’in Rabin’in öldürülmesinden sonra Oslo sürecini sabote etmesi, rakibinin kendisini çok iyi tanıdığını göstermekte.

Ortadoğu uzmanı gazeteci ve Büyük Medeniyet Savaşı-Ortadoğu’nun Fethi kitabının yazarı Robert Fisk ise Peres’in ardından “Dünya, Şimon Peres’in ölüm haberini duyduğunda ‘Barış elçisi’ diye bağırdı. Ama ben Peres’in öldüğünü duyduğumda kan, ateş ve katliam düşündüm” diye yazıyordu. 1996’da bizzat gözlemcisi olduğu bir katliamı anlatıyordu.“…parçalanmış bebekler, çığlık atan mülteciler, tüten cesetler. Qana diye bir yerdi ve yarısı çocuk 106 ölünün çoğunluğu, İsrail topları tarafından 1996’da parçalandıkları yerde kurulan BM kampının altında yatıyor” (İsrail topçusunun ateşiyle 106 sivil ölmüş, 100’den fazla sivil yaralanmıştı).

İsrail’de siyonist devletin yerine iki uluslu bir devletin kuruluşundan yana olan Türkçe’ye de çevrilmiş olan İsrail Toplumunun Krizi kitabının yazarı, barış militanı Michel Warschawski ise eski İsrail başkanını büyük bir siyasetçi değil “zamanımızın ihanet ve yalan sanatının büyük bir üstadı” olarak diye nitelendiriyordu.

Peres, İsrail’in aşırı silahlanmasının yani savaşçılığının sembolüydü. 50’li yıllarda Fransız sosyalist hükümetindeki dostlarından ilk nükleer reaktörü (Dimona) ve Mirage uçaklarını sağlamış; çok daha sonraları Filistinlilerin bulundukları yerlere Yahudileri yerleştirmeyi finanse eden ve başlatan hükümette yer almıştı.

Rabin ile birlikte Oslo Antlaşmasının İsrailli müzakerecisiydi Perez. Ancak aradan geçen çeyrek asırdan sonra herkes bu antlaşmanın devasa bir yanılsama olduğunu anladı. Filistinliler kendi tarihsel topraklarının %22’si üzerinde küçük bir Filistin devleti umut ederken, barış için muhatap olarak Şimon Perez’in prototipi olduğu insanlara güvenmişlerdi.

Şimon Peres, Batı’da “solbir siyonizm”in varlığına dair yanılsamanın da tipik bir temsilcisiydi. Oslo’dan Rabin’in öldürülmesine kadar geçen iki yılda, İşçi Partisi hükümeti sırasında 60 bin yeni Yahudi yerleşimci, Filistinlilerin topraklarına yerleştirilmişti.

İsrail siyasal hayatında zirvede yer alanlar, genellikle siyonist hareketin zorlu yıllarında öne çıkmışlar, ya Kibutzz’da büyümüşler ya da 2.Dünya Savaşında İngiliz ordusundaki Yahudi komandoların oluşturduğu, savaş sonrasında da İngilizlere karşı siyonist mücadelede önemli rolü olan Palmah’da yer almışlardı.

Filistin’e varışından on yıl sonra 20 yaşında, üyesi olduğu sol parti Mapai’nin gençlik hareketinin 1943’te genel sekreteri olan Peres, Hayfa’ya bir seyahatinde hayatında belirleyici bir dönemeç olan David Ben Gurion’la tanıştı. Altmışındaki İşçi Partisi lideri, çevresine yeni ve genç bir yönetici kuşak toplamaya çalışmaktadır. “İhtiyar”, 1947’de yeraltı Yahudi ordusuna katılacak olan gencin gelecek vaadettiğini görür. Peres, Izak Rabin ve Moşe Dayan’ın yer aldığı yeni ordunun ön saflarında bulunmayı reddedince, Ben Gurion onu Arapordularına karşı İsrail’in ihtiyaç duyduğu silahları temin etmekle görevlendirir. Bundan sonra Peres’in “meslek hayatı”nın güzergahı belirlenmiş olur.

Şimon Peres

ABD’de eğitim ve silah temini için bulunduktan sonra, 29 yaşında savunma bakanlığında önemli bir göreve getirilir. Çek silahlarının Mısır’a teslimi karşısında İsrail ordusunun donanımında Fransa, İngiltere ve daha sonra Almanya ile bile yakınlıklar kurarak silah temin eder. 1956’da Cemal Abdelnasır’a karşı İngiltere ve Fransa ile ittifakın kurulmasında rol oynar ve bir yıl sonra da Fransa ile nükleer santral anlaşmasını yapar. İsrail’in nükleer bir güç olmasına karşı çıkan General de Gaulle’ün iktidara geçmesine rağmen, “Yahudi Devleti” Fransa’dan birkaç yıl sonra nükleer bir güç haline geldi (1967). Apartheid rejimi ile daima iyi ilişkileri olan İsrail adına Peres, Güney Afrika’nın da nükleer silah sahibi olmasına katkıda bulundu.

Peres 1959’da parlamentoya girdi, 1967 savaşından sonra Golde Mayer tarafından bakanlığa atandı ve İşçi Partisinin 1967’den sonra giriştiği Filistinlilerin topraklarına göçmenlerin yerleştirilmesi politikasının yürütücüsü oldu. “Ulusun anası” Golde Mayer’in önce partinin sonra ülkenin başına geçirdiği İzak Rabin’in hükümetinde savunma bakanı oldu. Yirmi yıl boyunca Rabin ve Peres arasında liderlik yarışı sürecekti. Asker kökenli Rabin, “aygıt adamı” olana Peres’i küçümsüyordu. Enetelektüel Peres ise, basit fikirli olanı aşağılıyordu. Ama Peres elde ettiği neredeyse tüm başarıları seçimle yani halkın desteği ile değil, bürokratik mücadelelerle elde etmişti. 1977 yenilgisinden sonra rakibi tasfiye olunca muhalefete geçen İşçi Partisi, Simon Peres’i genel başkan olarak seçti. Şimon Peres’e Nobel kazandıracak süreç ise büyük şef Rabin’in onu dışişlerine getirmesiyle başlayacaktı.

Siyonist devletin tarihî şahsiyetlerinden aziz çıkarmak için balık hafızasına sahip olmak gerek!