Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Siyasal iktidarın baskısı medyanın bağımlılığı

Aralık ayında Türkiye, gazetecilere karşı yeni bir siyasi operasyona tanık oldu. Hedefinde Zaman gazetesi ve Samanyolu TV’nin bulunduğu baskında, üst düzey yönetici ve gazeteciler gözaltına alındı, tutuklandı.

Siyasal iktidarın baskısı medyanın bağımlılığı

Kimi çevreler olayı protesto ederken, kimi kesimlerden de “iyi oldu; onlar da birçok masum insanın, gazetecinin düzmece delillerle hapse girmesine, mahvına sebep oldular” yorumlarını duyduk. Demokrasi, insani değerler ve meslek ahlakı kriterlerinin çoktan rafa kaldırıldığı günümüzde; gelişen hadiseler karşısında “siyaseten tutum” almayan gazetecilere de artık pek rastlanmıyor. Manşetler, köşe yazıları ve TV’ler bir tarafın “bunların neresi özgür basın; bir suç örgütünün elemanlarına gazeteci mi diyeceğiz”; diğer tarafın ise “basın özgürlüğü ayaklar altına alınıyor” çıkışlarına sahne oluyor. Devletin, hükümetin en üst düzey temsilcileri de kendilerini çoktan yargıç yerine koymuş, hükümlerini “bunlar suçlu” diye açıklamış durumdalar.

Kuvvetler ayrılığının kağıt üzerinde kaldığı ülkemizde, basının özellikle 21. yüzyıldaki savruluşu bir kez daha şunu gösterdi: Türkiye medyası patronuyla, yöneticisiyle, yazarıyla, çalışanıyla ve doğal olarak yayınıyla bağımsız değildir. Son yıllarda iktidara yağ çekmek ya da küfür etmek ekseni dışında çok az sayıda gazete ve TV kanalı gösterebiliriz. Basın organları siyasi eğilimlerin, daha doğrusu siyasi ekiplerin yönettiği mecralar haline gelmiş, açıkçası çeteleşmiştir. Bugün kamuoyunda “en itibarsız meslekler” araştırması yapılsa, politikacılar ve gazeteciler diğer meslekleri uzak ara geride bırakarak ilk sıra için yarışır.

Özellikle son 10-15 yıldır “meslek erbabı gazeteci” de çok azalmış, böyle bir iklimde doğal olarak nitelikli gazeteciye gerek kalmamıştır. Her meslekte olduğu gibi gazetecilikte de, kalite düşerse ahlak da düşer; çeşitli resmî ve gayriresmî çevrelerin “adamı” olup, onların kendi mahallelerine yayın yaparsınız. Bugün olan budur.

Yine son 10-15 yılda basına ve gazetecilere yönelik cinayetler, hapis cezaları, haksız gözaltılar ve sayısız sansür girişimi vardır. Siyasi otoritenin basını susturmak ve tamamen “yandaş” bir medya yaratmak yolunda önemli başarılar elde ettiği de ortadadır. Bu bakımdan medyanın ülkede varolan kutuplaşmadan kaçınamayacağı ileri sürülebilir. Tüm bu baskılara rağmen, medyanın yine de önce iğneyi kendisine batırması gerekir. Zira basın üzerinde baskı kurmak zaten siyasi iktidarın doğasında vardır, onun yazılı olmayan temel işlevlerinden biridir. Nitekim bizim basın tarihimizde de 184 yıldır yaşanan budur.

Murat Toklucu’nun hazırladığı, 21. yüzyıla kadar devlet-basın ilişkilerini dönem dönem özetleyen çalışmayı bu sayımızın kapak konusu olarak sunuyoruz. Son 14 yılı daha iyi anlamak için… Kaliteli ve özgür bir basın yaratmak yolunda hâlâ umut var diyebilmek için…

İyi seneler.